Acıda ve sevinçte ortaklaşmak ta, millet olmanın göstergelerinden biridir.
Bu bazen hesapta olmayan bir afet…
Bazen de beklenen bir katliam olabilir.
Kürtlerin yaşadıkları coğrafyada afet de katliam da eksik olmuyor.
Maruz kaldığı afetler doğadan…
Uğradığı katliamlar ise, kimi zaman komşusundan kimi zaman da din kardeşinden kaynaklı.
Her ikisinin nedeni de hiç kuşkusuz sahipsizlik.
Kürt halkının, „benim devletim” diyebileceği ulusal bir devleti hiç olmadı.
Ha keza bugün bile devletin kimi işlevlerini yerine getirebilecek milli bir organizasyona da sahip değil.
O nedenle Kürtler, kendilerini ne doğadan kaynaklanan afetlere karşı ne de topraklarını işgal eden devlet ve o devletlere mensup olan kimi kurum ve katmanların katliamlarından koruyabiliyorlar.
Kürtlerin maruz kaldıkları doğal afetlere ya da katliamlara karşı yapabildikleri tek şey, oluşan acıyı paylaşmaları…
Son yaşanan depremde de yine en iyi bildikleri o şeyi yapıyorlar.
Depremin kalıntıları altında kalanların kimliğine, kökenine, kendilerine uzak ya da yakın olmuş olmalarına bakmadan, ellerinden geldiğince, imkanları ve güçleri oranında herkesin yardımına koşuyorlar.
Bizzat kendilerini de korumakla görevli olan devletin kimi engellemelerine rağmen…
Depremin yaşandığı ilk günde harekete geçtiler.
Bugün depremden kurtulanlara evlerini açıyor…
Ekmeklerini paylaşıyor…
Ayakta kalabilmeleri için hiçbir fedakârlıktan geri kalmıyorlar.
Çünkü Kürtler acının ne olduğunu…
Sağaltmanın da ancak onu paylaşmaktan geçtiğini biliyorlar.
Kürtler acıyı iyi tanıyorlar.
Kimileri yaşayarak…
Kimileri yasaklı tarihinden okuyup öğrenerek…
Kimileri de dinledikleri kilam ve hikayeler eşliğinde göz yaşı dökerek…
Ancak Kürtlerin tanımadıkları, dolayısıyla paylaşamadıkları şeyler de var.
Mesela ulusal bir sevinci tadamamışlar.
O ulusal sevinçten dolayı yaşanan bir coşkunun vereceği hazzı tanımıyorlar.
Acıda ortaklaşmaya yakın oldukları kadar, sevinç ve coşkunun ortak paylaşımından da o kadar uzaklar.
Hiç kuşkusuz Kürtler de, varlığıyla sevinebilecekleri ya da coşku duyabilecekleri bir devletleri olsun diye çabaladılar.
Özellikle son yüzyılda, yaşadıkları toplumsal ve sosyal koşullara göre bir araya gelip örgütlendiler…
Toprakları üzerinde özgürce yaşamak için silahlanıp, ülkelerini işgal eden devletlere karşı ayaklandılar…
Ancak her seferinde yenilgiye…
Her yenilgi sonrası da toplu katliama uğradılar.
Sağ kalanlar ise, mal ve mülklerine el konulmak şartıyla sürgün edildiler.
Gelinen süreçte ne kuruluş gününü kutlayabilecekleri bir devletleri…
Ne de ulusal ölçekte ortaklaşıp, kol kola girip, omuz omuza vererek birlikte kutlayabilecekleri bir bayramları var.
Kürtler, mitolojik de olsa ulusal bayram olarak gördükleri Newroz’u bile hala birlikte kutlayamıyor ve o günün coşkusunda ortaklaşamıyorlar.
Çünkü eğer yaşanmışsa bir afet ya da toplu bir katliam, acıtır, acı ortaklaştırır…
Yoksa elde tutulabilecek ulusal bir kazanım, şairin deyişiyle, „acıyı bal eyledik“ misali, sevincin hayalinde coşulur…
16.02.2023