Uzun bir süredir yazmıyordum.
Çünkü onca olayın iç içe geçtiği, at izi ile it izinin karıştığı bir ülkede insanlar hiçbir şey olmamış gibi günlük yaşamlarına devam edebiliyorlarsa, yazmak, pek de akıllıca bir iş gibi gelmiyor.
Bu nedenle istesem de yazmak içimden gelmiyordu.
Ne zaman bilgisayarın karşısına geçsem, üstüme bir kasvet çöküyordu.
Kasvetli ortamdan kurtulmanın en kolay yolu olarak, her seferinde bilgisayarın kapağını kapatmakla buluyordum.
Aynı şeyi bugün de yaşadım, ancak uzun süre boş ekrana bakarak direndim.
Kafamda uçuşan konular adeta birbiriyle yarışırcasına öne çıkmanın mücadelesini veriyorlardı.
Kafada dram duyarlılığı olunca, ön sıraya yerleşen de haliyle HDP oldu.
Seçimler yaklaştıkça HDP’in yaşadığı dram, son günlerde adeta bir trajediye dönüşüyor.
Varlığıyla, izlediği siyasetle, yakınlaşan seçimde takınacağı şimdilik tam da kesin olmayan tutumuyla ne Kürd’e ne de Türk’e yaranıyor.
Türk’e tebessümde bulununca Kürt’ten…
Dönüp Kürd‘e göz kırpınca Türk’ten dayak yiyor.
Türk, HDP’in Kürt partisi olmaktan çıkıp bir türlü Türk partisi olmaya everilemediğinden verip, veriştiriyor…
Kürt, HDP’in Türk partisi olma sevdasından bir türlü kurtulmadığı gerekçesiyle vurup, vuruşturuyor.
Seçimde kendi adayıyla seçime girmeyeceğini ima etmekle, kapısına kilit vurulacağıyla tehdit ediliyor…
Kendi adayıyla seçime gireceğini ima etmekle, ufukta dahi görünmeyen demokrasi, barış ve adaletin inşa edilemeyişinin müsebbibi olarak şimdiden ilan ediliyor.
Anlayacağınız Cumhur ittifakı bileşenleri, HDP’in başında kapatma kılıcını…
Altılı Masa bileşenleri ise, demokrasi, barış ve adalet kılıçlarını sallıyorlar.
Erdoğan, HDP’in Altılı Masa’nın görünen yedinci ayağı olmasını…
Kılıçdaroğlu, HDP’in Altılı Masa’nın görünmeden yedinci ayağı olmasını arzuluyor.
HDP içindeki bileşenlerin farklı tutum ve arzuları ise, işin cabası…
Türklerde yaygın olarak kullanılan bir söz olarak hani derler ya:
Dinime küfreden bari Müslüman olsa!…
Bu sözün HDP’in şu an yaşadığı drama uymayan tek yanı, içinde yer alan din ve Müslüman kelimeleri…
Çünkü HDP’i Türk partisi olmakla suçlayan Kürt, yaşam biçimi, konuştuğu dil ve taşıdığı kültür ile HDP’ten daha az Türk değil…
HDP’i Kürt partisi olmakla suçlayan, dolaylısıyla işine geldiğinde bölücü ve terör odağı olarak görmekle eleştiren Türk, izlediği siyasetle HDP’ten daha az bölücü değil…
Ne Erdoğan HDP kadar Türkiye’nin birliğini…
Ne de Kılıçdaroğlu HDP kadar Türkiye’nin demokrat ve adil bir ülke olmasını istiyor.
Buna rağmen Erdoğan’ın gözünde HDP „terör odağı olan bölücü“ bir parti…
Kılıçdaroğlu’nun gözünde HDP „hala Türkiyelileşemeyen milliyetçi“ bir parti.
HDP’i oluşturan bileşenlerin durumu ise ayrı bir muamma…
Çatı adeta gökkuşağı gibi olabildiğince renkli…
Orta kat gri…
Zemin kat ise tümüyle zenci…
Orta kat, zeminin var olma nedeni ve katlandığı çileden habersiz…
Çatı desen, iç içe geçen renkliliğiyle kimin kime, neye ve niçin karşı olduğunu anlayabilmek, başlı başına bir araştırma konusu.
Bu karmaşıklığıyla HDP, Türkiye’nin ne kilidi ne de anahtarı olabiliyor.
Birileri tarafından bilerek ya da bilmeyerek hedef tahtasına dönüştürülmüş…
Gelen vuruyor, giden vuruyor.
Bu nedenle günün sonunda ne Kürd’e ne de Türk’e yaranabiliyor!
10.01.2023