Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın gündemi seçimler. Öyle olmasına rağmen yapılıp yapılmayacağı, yapılacaksa hangi ön hazırlıklardan sonra ve hangi şartlar altında, ne zaman yapılacağı ise tartışma konusu. Sadece bu bile Türkiye’deki rejimin niteliğini kavramaya yeter sanırım.
Birçok kesimin ortak kanısı ise şu: Erdoğan seçimi kaybederse yargılanacağını bilir ve kaybedeceği bir seçime girmez.
İşin bir de anayasal yönü var. Bu da zamanında yapılacak bir seçimde Erdoğan’ın anayasadaki açık hüküm gereği üçüncü kez aday olamayacağı yönünde. Söz konusu Erdoğan olunca Anayasa’nın da bir hükmünün olmadığı bilinmeyen bir konu değil.
Ayrıca seçimler bir oldu-bitti ile pekâlâ ötelenebilir. Bu iş için Hakan Fidan’ın tosuncukları görev başı yapabilir ve bir kaos ortamı yaratılarak olağanüstü hâl ilan edilebilir. Bu olmuyorsa veya riskliyse, daha risksiz olan ve muhalefetin de tam gaz destek vereceği Suriye Kürdistanı’na, Rojava’ya saldırı pekâlâ devreye konabilir ve savaş hali, sıkıyönetim ilan edilebilir. Bu iş için de Hakan Fidan’ın adamları iki roket, üç bomba ile gerekçe pekâlâ yaratabilir. Bunlar da yetmiyorsa Kıbrıs ve Yunanistan planları çıkarılabilir kozmik odalardan.
İşin bu yönünü varsın Millet İttifakı’nı oluşturan Altılı Masa’nın müdavimleri düşünsün. Onlar kendilerinden oldukça emin görünseler de, iş hiç de onların planladığı gibi bir sonuç vermeyebilir.
Kamuoyu araştırma şirketleri harıl harıl anket üretiyor. Görünen, ekonomik krize, enflasyona, açlık, yoksulluk ve işsizliğe rağmen Erdoğan ve AKP’nin işi CHP ve Millet İttifakı’ndan daha iyi götürdüğü yönünde.
Bir de seçimlere az zaman kala hazinede, devlet kasasında ne var ne yoksa dağıtılacağı, rüşvet olarak verileceği de akılda tutulmalı. Kısmi bir afla salıverileceklerin yakınlarının oy tercihlerinin hangi yönde olacağını da unutmamak gerekir. Medya’nın yüzde 95’inin kontrol edildiğini, en ufak gösterilere bile tahammül gösterilmediğini de yıllardır biliyoruz. Türkiye’de Olağanüstü Hal kaldırıldıysa da Kürdistan’da 2016 Temmuz’undan bu yana neredeyse sokağa çıkmak dahi yasak.
Seçimlerin yapılacağı varsayımından yola çıkarsak şöyle bir tabloyla karşılaşırız. Yapılacak bir seçimde Cumhur ve Millet İttifakı’nda yer almayan Kürtler belirleyici olacaklar. Kefenin birinde Cumhur, diğerinde Millet İttifakı’nın yer alacağı terazinin orta noktasında, ibresinde ise Kürtler bulunuyor. Hangi kefenin ağır basacağını da haliyle ibreyi elinde bulunduran Kürtler belirleyecek.
HDP kapatılsa bile Kürtler seçmenden sayılmaya devam edeceklerinden oyları Demokles’in Kılıcı gibi her iki kümenin, ittifakın başında sallanmaya devam edecek. Yani Kürt oylarının belirleyiciliği sürecek.
Kimi yorumcular AKP’nin seçimlere giden süreçte yeni bir “Kürt Açılımı” ile Kürt oylarının bir kısmını kendi hanesine yönlendirmeye çalışacağı varsayımında bulunuyorlar.
Olmaz mı? Pekala olabilir. Olursa kötü mü olur? Kanımca iyi olur. 2013, 2014 ve 2015’in ilk yarısındakine benzer bir ortama yol açılabilirse, Kürt halkı destek verir. Zira Kürt halkı yoruldu, biraz nefes almaya, soluklanmaya ihtiyacı var.
HDP ile resmen görüşmeyi gündemine dahi almayan bir Millet İttifakı’nın Kürt sorununda cesaretli bir adım atmayacağı ise aşikar.
Burada iki aktör çıkıyor karşımıza. Biri Öcalan, diğeri ise Selahattin Demirtaş.
Yeni bir açılıma, Erdoğan ve adamlarıyla görüşüp görüşmemeye karar verecekler Öcalan ve PKK yöneticileri. Öcalan’ın böyle bir işe sıcak bakacağını tahmin etmek güç değil. Her kritik eşikte devlet Öcalan’la görüştü ve bu kanal kanımca bugün de açık.
Gelelim Demirtaş’ın rolüne. Demirtaş, içerde olsa da, hapis ve zindanda tutulsa da kamuoyunun fikirlerine, önerilerine önem ve değer verdiği sivil, karizmatik ve genç bir lider. Sevmeyenleri var kuşkusuz. Ama sevenlerinin yanında devede kulak bu kesim.
Zindanda bile gündemi belirleme yeteneğine sahip. Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerine (2018) zindandan katıldı ve 4,2 milyon seçmenin oyunu aldı, yani her 12 seçmenden birinin tercihi (%8,4) Demirtaş oldu. 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise dört milyon oy oranıyla her on seçmenden birinin (%9,8) teveccühünü kazandı.
Demirtaş legal zeminde mücadele yürütüyor. Çevresinde olup bitenlere yönelik de başkaları gibi ses verme, değerlendirmede bulunma hakkına sahip. Ayrıca eleştiriye tahammül göstermek demokrat olmanın olmazsa olmazı. En ufak bir eleştiriye yüksek dozda karşı bir kampanya ile karşılık vermek, eleştiri getireni susturmaya çalışmak, hele de eleştiri ve savrulan okların hedefindeki Kürt Mahallesi’nde yer alan ve halay başı olan biriyse, en başta bu mahalle sakinlerine bir yarar sağlamaz ve Kürt hareketinin tümüne zarar verir.
Yara bere içinde bırakılan bir Demirtaş’la HDP güçlenmez, bu, olsa olsa tersi bir sonuç doğurur ve legal alana destek veren kitleleri HDP’den soğutup uzaklaştırır. Bu da sonuçta AKP ve Erdoğan’a yarar!
28.10.2022,
msahin1@web.de