Milenyumun başında, 2000’lı yılların şafağında tüm Kürt partileri 21. Yüzyıl’ın Kürt halkının Yüzyılı olacağı “öngörüsünde” bulundular, oldukça iddialı açıklamalarla umut tacirliği yaptılar.
Aradan neredeyse çekrek yüzyıl akıp gitti. Bırakalım Kuzey yakasında yeni kazanımları, varolanlar da bir bir elden gitti. Ve bugün hala lafla pilav gemisi yürütülmeye çalışılıyor.
Varolduklarını iddia eden Kürt partilerinin programlarında fazla bir fark olmamasına, herbiri Güney’den sağlanan seromla yarı baygın ayakta durmasına rağmen, biraraya gelip ortak hareket edilemiyor. Hemen hemen hepsi de legal. Eli kulağında olan bir seçimde seçime katılabilme şartlarını yerine getirebilecek tek bir parti dahi yok ortada.
Kürt partileri birbirleriyle cebelleşirken aradan sıyrılan Türk devleti oldu. Kürt halkının yarısından fazlası artık toprakları üzerinde yaşamıyor, çoğu kent ve kasabalarda, hatta son zamanlarda köylerde dahi Kürtçe kullanılmıyor. Asimilasyon çarkı öğüttükçe öğütüyor.
Alevi Kürtler asimilasyona kulaç atmakta yarışıyor, mekan edindikleri Ege ve Akdeniz sahillerinden yazları uğradıkları köy ve kasabalarında Türkçe deyişler eşliğinde efkar dağıtıyor, nostaljik takılıyorlar. Etnik kimlikleri sorulduğunda yamuk Türkçeleriyle Alevi’yiz diyorlar.
Kürdistan’da üç-beş bin Êzidi kalmadı, Süryanilerin sayısı belki de binin altına düştü. Geriye kalan Ermenilerin sayısı ise Süryanilerinkinden farklı değil. Müslüman Kürtlerin azımsanmayacak bir bölümü ise devletle içli dışlı, sadece diyanetleriyle ilgili.
Dün Kürdistan dendiğinde 20-25 vilayet sayılıyordu. Peki bugün saymaya kalksak, kentleri, şehirleri sıralasak, çarşı pazarda hakim olan dili irdelesek, buralardaki nüfus yapısını, demografik durumu ele alsak, geriye kaç kent ve şehir kalır elimizde?
Dün Kürdistan’da 20-25 milyon insan yaşarken, bu sayı bugün bunun yarısına düşmüş, diğer yarısı ise Türkiye’ye yerleşmiş, kök salmış durumda.
Durum kısaca bu. Ve ne yazik ki hiç de içaçıcı değil.
Dün çok hata yaptık, birçok fırsatı elden kaçırdık. Ve bugünkü durumun sorumlusu da son elli yılda bu yanlışları yapan bizleriz.
Oysa ne kadar söz vermiş, and içmiştik Şêx Said, Seyid Riza, Qazi Muhammed ve diğer ölümsüzlerin adlarını sıralayarak. “Torunlarınız yarım bıraktığınız davayı başarıya ulaştıracak, Amed burçlarına Ala Rengîn’i çekecekler” diye.
Şimdi bu hedefe ne kadar yakın, ya da uzağız?
Bu soruya içinde bulunduğumuz durumu da tahlil ederek, irdeleyerek yanıt vermek zorundayız. Bunu yapmaz, geçmişe ilişkin bir değerlendirmede bulunmaz, eksiklik ve yanlışları doğru okumaz ve sonuçlar çıkaramazsak, kayış boş döner, motor hareket etmez, patinaj yapıp durur teker ve sonunda avutmuş oluruz kendimizi. Olansa uğruna mücadele edilen halka olur.
Kürdistan’ın tümünde bir değişim yaşanırken, dünya da boş durmadı. Sistemlerden biri çöktü ve iki kutuplu dünya son buldu. Dün uluslararası belgeler, anlaşma ve şartlar bir anlam taşır, evrensel insan haklarının bir ağırlığı varken, bugün bunların esamesi dahi okunmuyor. Herşey hakim güçlerin doymak bilmez ve tatmin olmaz çıkarları doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılıyor.
Dünyanın dengesi bozuldu. Avrupa’da Balkanları parçalayan Batılı güçler, örneğin Ortadoğu’da ve İber Yarımadası’nda sınırların kutsallığından dem vuruyorlar. 2017’de bağımsızlık refarandumunda Katalanlarla Kürtlerin yaşadıkları ortada. “Yeni Dünya” ne demokratik yolla hedeflenen bir ayrılmaya ne de silah ve güçle bir bağımsızlığa müsade ediyor.
Başka bir zaman diliminde, başka bir iklimde hem Katalanlar hem de Kürtler bağımsızlıklarına kavuşmuş olurlardı. Ne var ki 2017’deki dünya buna müsade etmedi, kan ve gözyaşıyla bastırılmasına göz yumdu, izin verdi.
Güney Kürdistan’da sırtımızı okşayan ABD, kurtarılmış toprakların elden gitmesine neden oldu. Yarın da bu tutumunda ısrar edecek ve Kürtleri sırt üstü bırakmaktan kaçınmayacaktır. Bakmayın siz ABD’li yetkililerin Kürtlerin direngenlik ve kahramanlıklarından bahsettiklerine, Peşmerge’ye “desteğe” devam ettiklerine. Günü geldiğinde ve çıkarları söz konusu olduğunda Kürtleri değil, devletleri tercih eder, Kürtleri kurtlar sofrasında yalnız başına bırakırlar. Savaşlar artık sadece sengerlerde, tank veya topla kazanılmıyor. Tek bir savaş uçağı ve droneniz (SİHA) yoksa, haliniz perişan!
Peki Rojava’da, Suriye’nin sınırları içindeki Kürdistan parçasında farklı mı durum?
Suriye Demokratik Güçleri, YPG, ABD ile müttefik olmalarına, Uluslararası Koalisyon’un kara gücünü oluşturmalarına, Türkiye, Suriye, İran ve Rusya farklı kulvarlarda yer almalarına rağmen durum farklılık gösteriyor mu?
Kürtler cendereye alınmış durumda. Biri bastırdığında, bir başkasının kapısı çalınmasına rağmen sonuç değişmiyor. Kürtler kan verdi, can verdi, İslam Devleti çakallarınının belini yere getirdiği halde, hiçbir güce yaranamadı. Herkes, her önemli güç Kürtleri amaçları için kullanmaya çalıştı.
Kürtler, ABD ve Batılı ülkeler öncülüğünde oluşan Uluslararası Koalisyon’la ortak hareket etmelerine rağmen Afrin elden gitti, Girê Spî ve Serê Kaniyê işgal edildi. Bir tekinden dahi gık çıkmadı!
Sormak gerekmez mi? Hani Kürtlerle müttefik ve dosttunuz?
Bu nedenle de verili durumu iyi okuyarak yola devam etmek gerekir.
msahin1@web.de