Tam yüzyıl önce ayırdılar, birbirinden nazlı üç kardeşi analarından, herbiri cihan parçası. Ne rızalarını alan oldu, ne de soran hallerini. Tel örgü çektiler, tam bin kilometre. Mayın döşediler milyonlarca, diktiler nöbetçi kuleleri analarıyla aralarına.
Sonra ayırdılar üç nazlı fidanı da birbirinden, yine zorla. Huyunu suyunu bilmedikleri Arap kabileleri yerleştirdiler, aralarına. Adını da Arap Kemeri koydular, bu nüfus planlamasının, bu “dahiyane” demografik mühendislik projesi, Şark İslahat Planı’nın birebir kopyasının.
Fazla geçmedi, bir kararname ile yabancı, ecnebi sayıldı, asırlar boyu yaşadıkları topraklarda, onbinlercesi. Askere alındılar, vergi verdiler, ama subvanse edilmiş bir ekmekten mahrum bırakıldılar. Hastalandıklarında kapalı kaldı, devlet hastahanelerinin kapıları, her defasında. İnsandan sayılmadılar, hiçbir zaman. Ne kimlikleri oldu, ne de ısındı içleri her hangi bir pasaporta. Kaçaktan sayıldılar, kaçak yaşadılar, tam altmış yıl boyu!
Düzovada başkaldırmak olmaz, bildiler bunu. Yaşamanın, yarına çıkamanın dil ve kültürlerini korumaktan geçtiği ayırdına vardılar çok önceleri. Bir partiden on beş parti çıkarsalar da, örgütlendiler, sıkıca sarıldılar birlikten kuvvet doğar düsturuna, her daim. Ve yetiştiler her defasında ana, baba, dayı ve amcalarının hawarına, kapılmadan hiçbir komplekse. Ve geri durmadılar hiçbir zaman fedakarlık ve özveriden. Yaşamlarını verdi binlercesi, en az iki yakada, Başûr ve Bakûr’da. El ve avuçlarındakini sunmaksa cabası, başları sıkıştığında Binxet’e geçmek zorunda kalan Serxet ve Başûr’dan konuklarına.
Doldurdular yelkenlerini Tunus’un Akdeniz kıyılarından kalkan ılıman rüzgarla, varmak için gününü gözledikleri, özlemini çektikleri güvenli bir limana. Ve başardılar bunu el ve gönül birliği ederek, ustaca uyguladıkları bir siyasetle. Sarılıp koklaştı kardeşler, onyıllardan sonra, yeniden.
Ne var ki, boş durmadı çakal sürüleri. “Kürt anasını görmesin, bir gün dahi olsa yüzü gülmesin” diyenler, üşüştüler elbirliği ederek, dört bir yönden.
Destansı bir direniş sonucu kapı dışarı etmesini bildi, üç nazlı Fidan, İslam Devleti çakallarıyla onlara arka çıkan, destek olan, koruyup kollayan hamilerini. Ve kazandılar takdirini dünyanın.
Ne yazık ki, uzun sürmedi bu takdir ve sahip çıkma ve doğrulandı bir kez daha “devletlerin vicdanı olmaz, çıkarları olurmuş” diye adlandırılan ve milyonlarca kez sınanmış olan bu tesbit.
Ve öyle de oldu. Bırakıldı Kürtler yeniden sırtüstü. Çıkarlara kurban gitti önce cennet parçası Afrin, Girê Sipî, Serê Kaniyê sonra. Ve savruldu yüzbinlerce insan sağa sola, mülteci oldu topraklarında. Herşeyleri varken, başlarını sokacak ufak bir damdan, yiyecek bir lokma ekmekten, içecek bir yudum sudan mahrum kaldı, sonunda.
Dört dönüyor Akbabalar semada. Kirli pazarlıklar peşinde çakallar yeniden, geriye kalan kent ve köyleri de bölüşmek için aralarında. Ve oradan oraya savruluyoruz, her esen yel ve rüzgarla. Kapısını çalıyoruz vicdanlarını cüzdanlarında taşıyanların ve herbiri birbirine hasım güçlerin. Anlaşsak biriyle, biler dişlerini bir başkası. Tümünü tatmin ise imkansız, çıkarları gözlerini karartanların.
Çoktan geçti hesap kitap zamanı. Devletlerin vicdanının olmadığı, onların çıkarlarını gözetledikleri doğru. Peki kusur hep onlarda mı? Yok mu biz de herhangi bir kusur?
Güç zehirlenmesi, zafer sarhoşluğuna kapılmadık mı, erkenden, sahi?
Dağıtmadık mı, birlik masalarını her defasında, dört parçada Kürt halkı, beş kıtada dünya, beklerken bizden bunu?
Çakal sürülerinin, vicdanlarını cüzdanlarında taşıyanların hassasiyetlerine gösterdiğimiz anlayış ve hoşgörünün yüzde birkaçını, gösterseydik başka renklerden kardeşlerimize, farklı bir seyir içine girmez miydi, dün Suriye Kürdistanı, sonra Rojava, ardından da ne idüğü belirsiz Kuzey ve Doğu Suriye diye adlandırmaya başladığımız bu coğrafya?
Ve döndük dolaştık, geldi aynı sakızı çiğnemeye sıra. Çiğnendikçe sakız döne döne, acı bir tad verir, tahllaşır ağızda, bir müddet sonra. Birliği, birlik olmayı acı bir sakıza çevirip haz vermez bir hale dönüştürdük, çıkarıp attık ağzımızdan, helal olsun bize!
Yine de yeni bir sakızla, Kürdistan dağ ve tepelerinde yeşeren kerengin ak sütünden oluşan bir benîştle başlayabiliriz, oldukça geç kalsak da. Tüm düşmanlıkları, hasımlık ve husumeti, kıskançlık ve kompleksi bir yana iterek, belki defedebiliriz Akbaba sürülerini semalarımızdan, geçikmiş olsak da.
Ayak diretirsek, yaşananları kitlelere anlatmak güçleşir, zamanla. Herkesin, her gücün, ABD, Rusya, Türkiye, İran, Suriye, Fransa ve İngiltere’nin Rojava’da tank ve topla dolaşma hakkı var, ama silahlı silahsız farklı bir renkten Kürdün dolaşması ise yasak. Hulisi Akar Kobani’ye geçer, Eşme Ruhu’dan aldığı güçle Süleyman Şah Türbesi’ni ziyaret eder, ancak tahammül edilmez ufak bir eleştiri getiren bir Kürt aydınına!
Bir araya gelmedikçe, elden gider Kobanî, Qamışlo, Heseke ve geriye kalan yerler, Afrin, Serê Kaniyê ve Girê Sipî’de olduğu gibi. Ve fatura edilir tüm bunlar, dünün destansı kahramanlıklarına imza atan ve güç zehirlenmesi sonucu kapıları sıkıca kapatanlara, kardeşlerine!
Husumetli oldukları kardeşleri ENKS ve Roj Peşmergelerindense Esad ve Baas’ın birliklerine kapıyı aralayanlar, bundan medet umanlar, eksik ve eksik olduğu kadar da yanlış hesap içindeler, inanın!
Eksik ve yanlış, zira derdimize derman olmadı ne Esad’ın bayrağı, ne de tankla topu Afrin’le elden çıkan başka bir yerde. Tercihimiz ölümle sıtma arasından biriyse, amenna. İnanın geçit vermez, bu plana da vicdanlarını cüzdanlarında taşıyan ve her sıkıştıklarında Kürt kartını masaya süren herhangi bir güç, bir teklif geldiğinde önlerine, iştahlarını kabartan.
Alçaldılar tümü birden TC önünde, daha dün, İsveç ve Finlandiya’nın Nato üyeliği söz konusu olduğunda. Ne değerler kaldı orta yerde, ne de ilke ve prensipler. Birkaç gün önce yaşandı bu kartla ABD, Avrupa Birliği ve tümden Batı Dünyası’nın ortak değerlerinden el çekmesi, tutula bu akılda.
Bilinmeyen birşey değil, teşhisi de, tedavinin yol ve yöntemi de, dermanı da hastalığımızın. Bu da BİRLİK, BİRLİK, döne döne BİRLİK!
PKK, KDP ile ortak bir frekans tutturamazsa, elden gider Kuzey ve Doğu Suriye olarak adlandırılan, bizim Binxet, Rojava veya Suriye Kürdistanı olarak tanımladığız topraklar, sonunda!
10.07.2022