„Yönetenin meşruiyet sınırını belirleyen şey, yönetilenin rızasızıdır…“
Birkaç gün önce bir yerlerde kulağıma çalınmıştı, bu cümle.
Bir yere not etmiştim.
Ancak bir türlü yerini beğenmiyor…
„Askıda ekmek gibi“ sallanarak, her defasında gözüme çarpıyordu.
Duyarsız kalıp seyredemezdim.
Sahibini araştırmalı, ne zaman ve kime söylediğini öğrenmeliydim.
Bir „tık“la öğrendim de.
Sözün sahibi klasik liberalizm düşüncesinin öncüsü olarak kabul edilen İngiliz filozof John Locke.
Daha 17. yüzyılda söylemiş bu sözünü, demokrasinin anası olarak kabul edilen İngiltere’deki İngiliz halkına.
O nedenle John Locke, meşruti demokrasinin temel fikirlerini tutarlı bir şekilde derleyip, toparlayan ve onları ilk kez yazılı olarak topluma duyuran düşünür olarak bilinir.
Bu yaptıklarıyla sadece İngilizlere mi yol göstermiş.
Elbette hayır.
Düşünce özgürlüğünün sınırlarını…
İnsan eylemlerini akla göre düzenleme anlayışını en geniş ölçüde yayan düşünür olması itibariyle Akıl Çağı’nın gerçek kurucusu olarak kabul edilir.
Dolayısıyla dünyayı aydınlatan düşünceleri ilk önce Avrupa’da, Avrupa üzerinden de dünyaya yayılmış ve ilgi görmüştür.
Ona göre, insan zihni doğuştan boş bir levha gibidir
„Boş olan bu zihin daha sonra yaşam tecrübesiyle dolar“ diyor.
Hiç kuşkusuz yaşam tecrübesinin zenginliğini belirleyen şey ise, kişinin çocukluk döneminden itibaren aldığı eğitim ve bir ömür boyu edindiği bilgi birikimidir.
Hatta en önemlisi, Locke’un “tabula rasa” dediği o boş levhada oluşacak deneyimlere temel oluşturacak olan şey de alınan bilginin niteliğidir.
Aksi takdirde bir farkı kalmazdı, kendini kul olarak gören bir Kürd’ün birey olarak kendini tanımlayan bir İngiliz’den.
Doğuştan dolu olsaydı, levha, herkes eşit koşullarda ve de eşit şartlarda ilk adımını atardı yaşayacağı dünyaya.
Akıllı ile akılsızı…
Bilgili ile bilgiden yoksun olanı…
Ezen ile ezileni…
Yöneten ile yönetileni de olmazdı insanoğlunun.
Benzer özelliklere sahip olan insanlardan herhangi birisinin özel bir konuma sahip olmasını, meşru kılacak bir rızaya da ihtiyaç kalmazdı.
Bu nedenle fakir ile zenginin…
Ezen ile ezilenin…
Yöneten ile yönetilenin olduğu bir dünyada yaşanan sorunların kaynağı da tek taraflı değildir.
Yaratanlar kadar, o sorunlardan en fazla etkilendikleri halde, yaratanların konumlarına meşruiyet kazandıran rıza sahipleri de sorumludur.
Misal olarak Kürtler…
Dünya’da 50 milyonluk nüfusuyla hala bir devlete sahip olamayan tek halk.
Bir devlete sahip olamayışlarının, hatta her geçen gün bundan uzaklaşmalarının tek nedeni sömürgeci devletler ve o devletlerin yöneticileri mi?
Hiç kuşkusuz hayır.
Onlar kadar olmasa da, yaşanılan durumdan Kürtler de sorumludur.
Nedeni ne olursa olsun, Kürtlerin bu devletlere olan bağlılıkları ve de bu devletlerin yönetimlerine gösterdikleri rıza olmamış olsaydı, şu an ki tablo olduğu gibi kalabilir miydi?
Tablonun çerçevesi aynı kalmış olsaydı bile, tablodaki renkler daha farklı ve de canlı olurdu.
John Locke’un deyimiyle, biraz da Kürtlerin rızasıdır, Türk ve Ecem’in Kürdistan’daki meşruiyetininin sınırlarını belirleyen…
22.05.2022
firataras@navkurd.net