Kuytul Vakfı’na mensup bir grup 20 Mart günü, bir süredir tutuklu olan ve henüz haklarında iddianame hazırlanmayan sekiz üyesinin serbest bırakılması için Adana’da bir yürüyüş düzenledi.
Ancak polis, „izinsiz“ olduğu gerekçesiyle gruba müdahale etti.
Yürüyüşe katılan kişilere karşı biber gazı ve plastik mermi kullanmakla da yetinmeyen polis, katılımcıları copladı.
Özellikle türbanlı bir polisin yine türbanlı bir kadını coplayarak dövmesi, muhafazakârların tepkisine neden oldu.
AKP dışındaki muhafazakârlar, türbanlı bir kadın polisin yine türbanlı bir kadına karşı kullandığı şiddet temelinde olaya yaklaşarak tepki gösterdiler.
Sol ve liberal kesimler de muhafazakârların, polisin kullandığı şiddetten çok, polis şiddetine maruz kalan türbanlı olunca, muhafazakârların göstermiş olduğu tepkiyi gündeme taşıdılar.
Oysa sorun ne saldırgan polisin ne de saldırıya uğrayan kadınların türbanlı olmuş olmaları.
Dayak atan polis türbanlı, dayak yiyen kadın başı açık…
Ya da tersi, dayak atan polis başı açık, dayak yiyen kadın da kapalı olabilirdi.
Temel sorun, kim ya da inancı, yaşam biçimi ne olursa olsun, gösteri hakkını kullanan kadın ya da erkeklerin baskı ve şiddete maruz kalmaları.
Muhafazakâr kesimin türbanlı kadınlara yönelik şiddete karşı çıkmaları, onların demokrat ya da insan haklarına olan saygılarından kaynaklanmadığı bir gerçek.
Ancak sol ve liberal kesimlerin başı açık kadın ya da erkeklerin şiddete uğramalarına karşı çıkmaları da onların dört dörtlük demokrat olmalarını göstermediği gibi, polis şiddetinin son bulmasını da sağlamıyor.
Çünkü sorun, sistemin bekçiliğini yapmakla mükellef olan polis ya da askerin yaşam biçimi, inancı ve giyim kuşamıyla açıklanmayacak kadar ciddi ve temel bir sorundur.
Polis ya da asker mensubu olduğu devletin varlığını ve işleyişini korumakla yükümlüdür. Dolaysıyla bu koruma işlevini, kendisine çizilen sınırlar çerçevesinde yerine getirir, ki bu sınırın dar ya da geniş olması, sistemin niteliğine ve yönetilme biçimine bağlıdır.
Sistem demokratik ve de insan haklarına saygılı bir sistem ise, onu koruyup kollamakla yükümlü olan polis ve askerin davranış biçimi, olaylara yaklaşımı, sistemi koruma refleksi de demokrasi ve insan haklarına saygı esasına dayanır.
Polis ya da asker demokrasi karşıtı ve insan haklarına saygı duymayan bir karaktere sahip olsa bile, sistemin kendisine çizmiş olduğu sınırlar çerçevesinde olaylara yaklaşır ve ona göre bir davranış sergiler.
Sistem demokratik ve insan haklarına dayanmayan bir karaktere sahip olursa, polis ya da asker melek dahi olsa, sistemin kendisine sunduğu yetki gereği canavarlaşır.
Hatta karşısındaki insanlarla ortak paydaları olsa bile, korumakla yükümlü gördüğü sistem karşıtlıkları nedeniyle olanları düşman olarak görür ve ona göre bir davranış biçimi sergiler.
Ayrıca Türkiye gibi ülkelerde sadece polis ya da asker mi, devletin yapılanmasına göre hareket ediyor?
Hiç kuşkusuz hayır.
Polis ya da asker kadar halk da devlete göre şekilleniyor ki, Türkler bu şekillenmelerini; “her Türk asker doğar” atasözleriyle de ispatlıyorlar
Hem de sağcısı ve solcusu…
Dincisi ve dinsizi…
Liberal ve demokratıyla.
Bu nedenle her kesim ancak kendilerine ya da kendileri gibi düşünenlere yönelik bir şiddet söz konusu olunca, polis ya da askerin orantısız güç kullanımını görüp, karşı çıkabiliyor.
Örneğin bırakın biberli, gazlı, plastik mermili müdahaleyi, bir Newroz kutlama şöleninde gerçek mermilerle öldürülen genç bir delikanlı, evinin önünde arkadaşlarıyla oyun oynarken askeri panzerin altında kalarak, can veren bir çocuk Kürt ise, sağcısı da solcusu da, dincisi de dinsizi de, üç maymunu oynayarak suspus oluyor.
Baskıya maruz kalan, evi yakılan, öldürülen Kürt ise ne görüyor ne de duyuyor.
Kendilerine rağmen gündeme taşındığında ise, Kürd’ü “terörist”, katil olan polis ve askerlerini ise, “teröristleri” yok eden kahraman olarak adlandırıyor, uyguladıkları şiddeti de, vatan savunmasının bir parçası olarak görüyor.
Devletin biçimi, polis ve askerin davranışı, halkın devlete göre kendisini şekillendirmesi sadece şiddet yönüyle de sınırlı değil.
Hak, hukuk ve adalet söz konusu olunca da benzeri bir manzara oluşuyor.
O nedenle devlet her geçen gün adil olmaktan, Türk halkı da dürüstlükten, hatta insanlıktan da uzaklaşıyor.
28.03.2022