Minik Serçe olarak müzik piyasasında rüzgâr estirdiğinde, henüz ortaokul sıralarındaydım.
Erken siyasallaşmış olmanın şımarıklığıyla, tarzını hafif bulmuş ve sanatına burun kıvırmıştım.
Sadece kendisini değil, onu dinleyen hayran kitlesini de küçümsemiş, apolitik ve toplumsal duyarlılıktan uzak kalmakla suçlamıştım.
Bu tavrım 80’li yılların ortalarına kadar devam etmişti.
O benim varlığımın farkında bile değildi, ben ise onun herkesçe görülen, saygı duyulan varlığını yok saymış, müziğine ve sanatına kulaklarımı tıkamıştım.
Ta ki, Sebahattin Ali’nin, „Benim meskenim dağlardır” şiirini besteleyip seslendirene kadar…
Aradan 4 yıl geçmiş olsa da, 12 Eylül darbesinin baskı ve zulüm politikası, insanları sindirmiş, toplumda ciddi bir sessizlik oluşmuştu.
Üniversite gençliği arasında başlayan, kendiliğinden gelişen kimi lokal kıpırdamalar dışında, toplumun hiçbir kesiminde herhangi bir hareketlilik de görülmüyordu.
Tam da böylesi bir sürçte, Sezen’in, „Benim meskenim dağlardır” haykırışı, en fazla da üniversite gençliği arasında yankı bulmuş, gençliğin her ortam da ağızdan düşürmediği bir parçaya dönüşmüştü.
O güne kadar solcu olarak adlandırıp, dinlediğim sanatçılar arasında Sezen’e yer vermiş olmam da bu parçayla gerçekleşmişti.
Bu etkiyi yapan o melankolik sesten çok, öyle sanıyorum ki, şarkının sözlerindeki „dağ” gizemiydi…
Sebahattin Ali’nin vurgulu kelimeleri ve Sezen Aksu’nun yankılanan sesiyle dağlar, mesken olarak beni de etkileyip, kendine doğru çekiyorlardı.
Hele ki şarkının bu dörtlüğü, 70’li yıllardan miras kalan siyasetin dağ fetişizminin gençler arasında yeninden canlanmasına vesile oluyordu:
„Şehirler bana bir tuzak
İnsan sohbetleri yasak
Uzak olun benden uzak
Benim meskenim dağlardır…“
Bu parçayla Sezen ile kesişen yolumuz hiç kopmadan, daha sonraki yıllarda ve parçalarda da devam etti.
Sadece kasetlerden dinlemekle de yetinmedim, bizzat konserlerine de giderek, sahnede de canlı canlı izleme fırsatını buldum, severek dinledim.
Tabii bu süreçte sadece değişen ben değildim, Sezen de değişmiş, toplumsal duyarlılıkları artmıştı. Gerçek bir sanatçı olmanın sorumluluğuyla ve toplumsal sınırları zorlayarak hareket ediyor, yaratıyor ve yaratıklarını toplumla paylaşıyordu.
Yine 90’lı yılların başlarında kendilerini devrimci, demokrat olarak adlandıran Türker bile, Kürtlerden uzak durmaya çalışırlarken, o, aynı zamanda Kürdistan Sosyalist Partisi’nin Genel Sekreteri olan Kemal Burkay’ın „Gülümse“ adlı parçasını besteleyip, seslendirmişti.
Sezen Aksu’nun bu çalışmasıyla Kemal Burkay ve partisinin Türkler arasında tanınırlılığı artmış, Burkay’da bundan dolayı memnuniyetini dile getirmişti.
Yine aradan yıllar geçmiş, 28 Eylül 2009’da, Lice’nin Şenlik (Sipêni) köyüne bağlı Xambaz mezrasında koyun otlatırken meydana gelen bir patlamada Ceylan Önkol adlı bir çocuk hayatını kaybetmişti.
Olay, askeri ve adli makamlarca kapatılmak istemiş ve bu konuda herhangi bir dava dahi açılmamıştı.
Sezen Aksu’nun 2012 yılında Ceylan Önkol için yazıp bestelediği „Ceylan“ adlı şarkı sayesinde, olay bir kez daha gündeme gelmiş ve bir daha unutulmamıştı…
Sezen Aksu’nun Tarkan ile düet yaptığı şarkının sözleri şöyle:
„Ah yüreğimde dört nala atlar
Atların sağrısında kanatlar
Sağ yanım boydan boya Mezopotamya
Sol yanımda Rumeli ağıtları patlar
Gözlerime astılar seni
Ceylanım kör oldum ben
Ne havan topu ne mermi
Senle vuruldum ben…“
Sezen Aksu ile başlayıp, kendilerini devrimci, demokrat, solcu, sosyalist gibi kavramlarla tanımlayan onlarca hatta yüzlerce sanatçı, hiç umulmadık yerlere savrulurlarken, sanatı dışında farklı kavram ve sıfatlarla kendini tanımlama ihtiyacını duymayan, sadece sanatıyla kendisini konuşturan Sezen Aksu ise, Minik Serçe olarak yola çıktı, sanatıyla büyüdü, büyüledi…
Başkaları gibi korkularına yenilip devletin bir memuru olmadı.
Küçük boyu ve sınır tanımayan sesiyle, sessizlerin çığlığı oldu, kalplerde büyüdü, adeta devleşti…
Bugün bir grup softanın ona saldırmasının temelinde yatan şey de, bundan 5 yıl önce seslendirdiği bir parçayla Havva ile Ademe cahil demiş olması ve onlarla dalga geçmiş olması değil.
Sorun, o minnacık boyu ve sınırları zorlayan sanatıyla devlete boyun eğmeden, toplumun gözünde ve vicdanında devleşmiş olmasıdır…
19.01.2022