Kısırdöngü, üretkenlikten yoksun olma anlamında kullanılır.
Bilindiği gibi herhangi bir şeyi üretmek için, üretimin yapılacağı uygun bir ortam, üretebilme becerisi ve o beceriyi harekete geçiren bir hareket ya da bir devinim şart.
Üretebilme becerisinin olmadığı yerde, diğer şartlar mevcut olsa bile, orada bir üretim ya da bir değer ortaya çıkmaz.
Herhangi bir üretime ya da herhangi bir değere dönüşmeyen hareket ya da devinim ise, kendini tekrarlamaktan ibaret kalır, hatta o ana kadar üretilmiş olanı tüketerek, bir kısır döngüye dönüşür.
Kürt siyasetinin Türkiye ve Kürdistan’da geldiği nokta da tam bir kısırdöngü halidir.
Türkiye ve Kürdistan diyorum, çünkü Kürtlerin yaşamadığı tek bir Türk şehri, Türklerin de yaşamadığı tek bir Kürt şehri yoktur.
Türkler açısından her yer Türkiye olduğu gibi, Kürtler açısından da her yer az ya da çok Kürdün yaşadığı yer olarak bir Kürdistan’dır.
Gerek Kürdistan ve gerekse Türkiye coğrafyasında yaşayan Kürtlerin yaşam biçimleri, tarihi ve kültürel değerlere bağlılıkları, siyasi eğilim ve yönelimleri de üç aşağı beş yukarı birbirine benzerdir.
Ne Diyarbakırlı Kürt, İstanbul’da yaşayan Kürt’ten daha fazla Kürt, ne de İzmir’de yaşayan Kürt Dersim’de yaşayan Kürt’ten daha fazla Türk’tür.
Artık son yıllarda Ağrı Dağı’nın eteklerindeki bir köyde doğan bir Kürt çocuğu da, Ankara’nın Çankaya’sında doğan bir Kürt çocuğu da Türkçe konuşarak büyür.
Çünkü gelişen ve olabildiğince yaygın olarak kullanılan teknoloji sayesinde metropol ile taşra, kent ile köyün pek farkı kalmadı.
Dünya’da olup bitenler herkesin gözü önünde cereyan ediyor, çıkan bir ses herkesin kulaklığına yansıyabiliyor.
Başka bir deyişle dünya bir bütün olarak bir köylünün de bir şehirlinin de cebinde.
Normal koşullarda ulaşılması zor gibi görünen her şey, herkese bir tik uzaklığında.
Eli yıl, yirmi yıl hatta on yıl öncesine göre ortam her şey ve herkes için olabildiğince kullanıma elverişli.
Hareketlilik ve devinim ha keza, çok ve de hızlı.
Ancak Kürtler, yeni bir şeyi üretebilme becerisinden yoksun.
Siyasiler eli yıl öncesinin koşullarında oluşturulan sermayenin üzerinden tepinerek, günü kurtarmaya çalışıyorlar.
Düşmanlarından çok, birbirilerine bakıp konumlarını belirliyorlar.
Bir adım öne geçme adına bazen farkına dahi varmadan birbirleriyle yer değiştiriyor, bazen de keskinleşsen karşıtlıklarından hareketle, düşmanlarının saflarında konuşlanmaya kadar birbirlerinden uzaklaşıyorlar.
Biri diğerinin eli yıl önceki konum, söylem ve eylemi üzerinden bugününü, diğeri onun bugünkü konum, söylem ve eylemi üzerinden geçmişine vurarak topluma, “yıkılmadım hala ayaktayım” mesajını vermeye çalışıyor.
Oysa var olmuş olmak, ya da yıkılmadan ayakta kalabilmiş olmak tek başına bir işe yaramıyor.
Önemli olan, hangi değerle varlığını sürdürüyor olmak ya da hangi kazanımla ayakta kalabilmiş olmayı başarmış veya becerebilmiş olmaktır.
Ölçü bu olmayınca, tek başına sadece var olmuş olmak ta, ayakta kalmış olmak ta birilerini tatmin etmeye yetebiliyor, hatta bir övünç kaynağı bile olabiliyor.
Durum bu olunca, siyaset de, siyasi kurumlar değişse, Kürtleri ezberlerini tekrarlamaktan vazgeçmiyorlar.
Dolayısıyla oluşan kısırdöngü yaratılmış olan değerleri de öğüterek, döngüsünü sürdürüyor.
Dışarıdan yapılan gözlem ve değerlendirmeler de, haliyle mevcut kısırdöngünün bir tarifinden ibaret kalıyor.
10.11.2021
firataras@navkurd.net