Baş aşağı gidiyor, Erdoğan’ın „Yeni Türkiye“si. Ekonomi çökmüş, enflasyon ve pahalılık dört nala kalkmış, Türk Lirası ise eridikçe eriyor. İşçinin, emekçinin alım gücü ise kalmamış. Göz dikilmiş, çöplerden, atıklardan geçinenlerin ekmeğine dahi. Bir aylık emek 250, öğrenci bursu ise 50 Euro civarında. Aç ve ekmeğe muhtaç on milyonlarca insan.
Koskoca bir hapishaneye dönüşmüş “Yeni Türkiye“. Eli bin siyasi tutsağın olduğu başka bir memleket yok yeryüzünde. Basın tek renk, akademi çorak, entelejensiya ise terk-i diyar eylemiş çoktan.
Ses çıkaran teröristtir. Sokağa inen öğrenci ajan ve işbirlikçi sayılır dış mihrakların. Devlet terbiyesinden, tornasından geçmiştir kravatlı, döpiyesli muhalefet. Tek işleri hiçbir hükmü kalmamış meclis salonlarında, grup toplantılarında eleştirmektir Erdoğan’ı Salı ve Çarşamba günleri.
Sokaklar sessiz, meydanlar öksüz, fabrika ve işyerleri ise felç ve kötürüm. Uyukluyor Erdoğan her oturduğu yerde. Güçleri yetmez indirmeye Erdoğan‘ı, ayakta uyuklamaya başlasa bile. Görülmemiştir sinik ve ehlileştirilmiş bir muhalefetle diktatör ve zalimleri tahtan indirildiği. Gönüllerini ferahlatıyorlar her hafta açıklanan anketlerle. Karşılıksız çek misali bolca umut dağıtıyorlar, yoksulluk ve perişanlıklarını kadere bağlayan kitlelere.
Terör ihraç ediyor Türkiye, hayli zamandır. Suriye ve Irak komşulardan sadece ikisi. Terör ihracı tezkerelerine her defasında destek olanlar, dışardan gelen her eleştiriye Erdoğan’dan daha çevik davranarak set oluşturan ve can siparane karşı çıkanlar, karinesidir yarın yaşanacakların.
Fikir jimnastiği yapalım isterseniz, birazda.
Farz edelim Erdoğan gitti. Ne değişir, yerine geçeceklerle?
Örneğin işleyen bir demokrasiye geçilir mi, sahiden?
Güçler ayrılığı gerçekleşip, yasama, yürütme ve yargı bağımsız çalışır, yargıçlar adil davranır mı?
Özgürleşir mi basın?
Saygı duyulur mu, insanların hak ve hukukuna?
İşkence son bulur mu?
Açılır mı zindan kapıları; koklaşabilir mi eli bin tutsak sevenleriyle?
Kürdistan ve Türkiye dışında yaşayan, yaşamak zorunda kalan insanlara dönme koşulları yaratılır mı?
Kavuşur mu Aleviler haklarına?
Kürdistan’da süren kırk yıllık savaş son bulur mu?
Çözülür mü Kürt sorunu?
Kürt dili, kültürü önündeki engeller kalkar mı?
Verebilirler mi Kürtler katledilen evlatlarının cenazelerini saldırıya uğramadan toprağa?
Sokaklarda top koşturabilirler mi, Kürt çocukları panzer altında kalmadan veya sol böğürlerinden kurşun yemeden?
Düğün ve şenliklerinde kendi dilleri ve melodileriyle şarkı söyleyip halay çekebilirler mi?
Bakınmadan etraflarına, İstanbul, Konya ve Antalya’da Kürtçe sohbet edebilirler mi çep telefonlarıyla Kürt gençleri?
Bırakalım devleti bir yana. Almanca, İngilizce, Fransızca eğitim veren okulların yanı sıra Kürtçe eğitim verebilecek tek bir özel okul, bir üniversite açılabilir mi, iktidara gelebilecek bu muhalefetle?
Geçelim bunları.
Irak ve Suriye sınırları içinde yaşayan Kürtler diledikleri gibi yaşayabilirler mi, örneğin?
Geri çekilir mi, oralara kümelenmiş çakal sürüleri, tank ve toplar?
Zozanlara, yaylalara çıkabilir mi Güney Kürdistan’ın sınır boylarında yaşayan köylüleri?
Nar ve zeytin toplayabilirler mi, Suriye Kürdistanı’nda yaşayan insanlar, korkusuz ve telaşsız?
Ne değişir, gerçekten?
Karamsar bir tablo mu çiziyorum?
Öyleyse bakalım adayların kimlik ve künyelerine birkaç satırla.
Başbakanlığa aday olan Meral Akşener‘in İçişleri Bakanı olduğu dönemdeki icraatları ortadayken ve 2021 yılında dahi Kürt ve Alevi lafını ağzına almamaya özen gösterirken, ne değişir gerçekten Başbakan olduğunda?
„Anayasaya aykırı ama, biz yine de HDP’lilerin dokunulmazlığı kaldıralım“ diyen ve parti başkanlarının, parlamenterlerin, belediye başkanlarının, sıradan üye ve taraftarların zindanlara tıkılmasının önünü açan ve sonraları da bunu telafi edebilecek tek bir adım atmayan Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olsa ne değişir?
Erdoğan gitse yerine Kılıçdaroğlu, Akşener, Karamollaoğlu veya Davutoğlu geçse ne değişir sahiden?
Akşener ve Kılıçdaroğlu’ndan bahsettik kısaca. Peki yeni bir yüz mü Erdoğan’la birlikte Müslüman Kardeşler okulundan mezun Karamollaoğlu’yla Davutoğlu?
Madımak’ı hatırlatayım desem, „aradan otuz yıl geçti, eski defterleri ne diye karıştırıyorsun“ diyecekler çıkacaktır. Sadece Suruç, Gar katliamlarını hatırlatayım desem, „muhalefetin pişmiş aşına soğuk su mu katmaya çalışıyorsun“ diyecekler olacaktır.
Hamur bu. Kumaş, aynı kumaş. Ne değişir Erdoğan gitse, yerine bunlardan biri geçse?
Şu olur belki. Erdoğan gitse, özgürlüğüne kavuşur Osman Kavala, Ahmet Altanlar yazmaya başlarlar, belki. Bu bile iyidir tabii. Bir de yeni müteahhitler geçer öncekilerin yerine. Biraz daha renklilik kazanır Al yıldızlı Türk basını. F-16 ile F-15’lerin yolu açılır bir de.
Ancak bir Ahmet Türk, Türk yargısının nefesini ensesinde hissetmeye devam eder, bir Osman Baydemir’le Fırat Anlı yaşamaya sürgünde.
Bir Selahattin Demirtaş’la Gülten Kışanak kısa bir süre özgürlüklerine kavuşsalar bile, bir „bariyer“ olmayacak yeniden tutuklanmalarının önünde.
Sıradan bir Kürt genci Beyoğlu’nda hafifçe bir melodi fısıldamak istese Kürtçe, devam eder etrafına bakınmaya „Yeni Türkiye“de olduğu gibi.
Feda edilir Kürt çocuklarının varlığı Türk ulusuna, yüzyıldır olduğu gibi.
Müdahalede bulunmak için yeni gerekçeler bulunur, Kürdistan’ın güneyi ve batısına.
Hamur bu olunca ve kasnakla çerçeve Türk Anayasası’nın değiştirilemez maddeleri olarak kaldığı müddetçe, ortaya çıkacak sonuç, pek farklı olmaz bir öncekinden. Olacak ve olabilecek kozmetik bir operasyondur; dış cepheye yeni bir badana, sadece.
Son bir söz de Kürt mahallesine.
Şayet Hafıza Odası’nda, Vahşet Müzesi’nde, Yas Evi’nde cenaze, tabut ve kafatasları arasında govend çekiliyor ve tetikçiler mendil sallamaya devam ediyorsa, bunda o mahalle sakinlerinin de kusuru vardır, mutlaka.
Bir Ausschwitz’te, Buchenwald’da ya da Yad Vashem’de neden şarkı söylenmez, halay çekilmez, hatta neredeyse fısıldanmaz da, Diyarbekir’de yapılır tüm bunlar?
23.10.2021