Biliyorum siz de en az benim kadar, Kılıçdaroğlu bu sorunu nasıl çözecek diye, merak ediyorsunuz.
Namı değer Kılıçdaroğlu’dur bu.
Kafasına koyduysa çözer.
Ancak nasıl ve ne ile çözer?
İşte orası pek belli değil.
Çünkü çözme işi alengirli bir iş.
Bu işin aktörlüğüne soyunanın, çözmekten neyi kastettiği önemli.
Ayrıca herkesin çözme yol ve yöntemi de birbirinden farklı.
Mesela Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren CHP, Kürt varlığını red ve inkar etme politikasıyla sorunu çözmeye çalışıyordu.
Bir süre sonra red ve inkar yetersiz kalınca, imha politikasını devreye soktu.
Kürtlere yaşatılan onlarca toplu katliama rağmen bir sonuca varılamadı.
Ne Kürtler yok olabildi ne de sorun çözüldü.
Hatta Dersim yakılıp yıkıldı, o küllerin arasında doğan Kılıçdaroglu büyüdü, ömrünün sonunda gelip CHP’nin başına bile oturdu.
Bu nedenle Kürtleri red ve inkar etmeyi yeterli bulamayanlar çıktı.
„Taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmamak” söylemiyle sorunu kökünden kurutmayı çözüm olarak sunanlar oldu.
Tümüyle olmasa bile, bu söylem yer yer uygulama alanı da buldu.
Ancak bu da bir sonuç vermedi.
Son yirmi yılda iki kanaldan birden, din ve halkların kardeşliği hikayesiyle Kürtleri tanıyarak ve tanıdıkça da yok etme oyunu devreye konuldu.
Yirmi yıla yakın bir süredir, din kardeşliğiyle çözüm arayanlar iktidar olarak Kürtlere darbe üstüne darbe vurdu.
Halk kardeşliği ayağına yatanlar da muhalefet olarak Kürtleri oyalama işlevini gördü.
Ancak sorun yine olduğu yerde kaldı.
Üstelik düne kadar bir iç sorun iken, bugün uluslararası bir soruna dönüşmüş durumda.
Bu nedenle devletin derinleri yeni bir arayış peşinde.
Şimdilik buldukları çare ise, Kılıçdaroğlu…
Bunun için bir süre önce Kılıçdaroğlu’nun kimi kurmayları Kürdistan seferine çıktılar.
Her gittikleri yerde toplumun çeşitli kesimleriyle görüşerek, Kılıçdaroğlu’nun görücüye çıkması için bir zemin yoklaması yaptılar.
Şimdi ise, sıra Kılıçdaroğlu’nun görücüye çıkmasına geldi.
İlk durak olarak Van’ı seçen Kılıçdaroğlu, ilk mesajını da buradan verdi.
Farklı kesimlerle bir araya gelen Kılıçdaroglu, Vanlılara, Van’ın Doğu ve Güneydoğu için önemli bir merkez, olağanüstü güzel bir tabiata sahip olduğu güzellemesini yaptıktan sonra, bölgeye özel bir ağırlık kazandırmaktan, bölge için özel yasalar çıkarmaktan bahsetti.
Buradan Erdoğan’a seslenmeyi de ihmal etmeyen Kılıçdaroğlu, “İstanbul’a kanal yapılacağına Van var, Şanlıurfa var…” demekle neyi kastettiğini ne kendisi ne de Vanlılar bir şey anladı.
Bu alakasız girizgahtan sonra asıl konuya ani bir dalışla; “Bakın size dağıttığımız beyannamenin ikinci maddesinde Kürt sorununun çözümü var. Artık acılara katlanmak zorunda değiliz. Bu konuda her yol önerilmiş. Çözeceğim. Tek istediğim bana güvenmeniz“ dedi.
Belli ki, Kılıçdaroğlu çözüm önerisini de gizli tutmaya çalışıyor, birileri tarafından kendisine karşı kullanılmasını istemiyor.
Tıpkı bir önceki seçimde izlediği seçim siyaseti gibi.
O dönemde de HDP’e, “Millet ittifakı olarak büyük şehirlerde gösterdiğimiz adaylara oy verin, ama oy verdiğinizi kamuoyuna açıklamayın…” demişti.
Şimdi de Van’da Kürtlerin karşısına geçmiş, “Sorununuzu ben çözeceğim. Tek istediğim bana güvenmeniz…”
Tam da Kılıçdaroğluvari bir çözüm yöntemi: Ey Kürt, bana güven, gerisini merak etme sen!
Söz konusu yöntemin nasıl ve ne şekilde olacağını mı hala merak ediyorsunuz?
Tüm çabalarıma rağmen ben de hala öğrenemedim.
Ancak çözüm yöntemi tüm detaylarıyla, Vanlılara dağıtılan beyannamenin ikinci maddesinde yazılı…
Vanlılar okuyup paylaşırlar mı?
Sanmıyorum.
Büyük ihtimalle Vanlıları bu konuda sıkı sıkıya tembih ederek onlara şöyle demiştir.
“Beyannamemizin ikinci maddesinde okuduklarınızı eğer anladıysanız, anladıklarınızı sakın kimseyle paylaşmayın. Ne de olsa yerin kulağı var.
Maazallah yazılanlar bir de Erdoğan’ın kulağına giderse, kim bilir daha ne ile suçlar, ben dahi tahmin edemem…”
Çünkü söz konusu olan kişi Kılıçdaroğlu…
Bu konuda da her türlü önlemini almıştır.
Ne de olsa „ser verir sır vermez“ kuşağının temsilcilerinden birisidir!
13.08.2021