Dört gün önce, devlete bağlı çetelerden birinin mensubu olan biri, gün ortasında elini kolunu sallayarak, adeta önemli bir görüşmeye katılacakmış gibi bir güven duygusuyla HDP’in İzmir il binasına girerek, içerde bulunan Deniz Poyraz’ı öldürdü. Kapalı odaların kapılarını açmak için kurşun sıktı, öldürecek başka kimseyi bulamayınca, aynı soğukkanlılıkla dışarıya çıkarken yakalandı.
Anlatılanlara bakılırsa yakalanması, hesapta olmayan bir polisin işgüzarlığı yol açmış. Çünkü adam öldürmeye giden biri, arkasında bir koruma kalkanı hissetmediği sürece, kamera kayıtlarına yansıyan görüntülere göre, o denli rahat hareket etmez.
Üstelik HDP binasının karşısında bir polis çadırı ve buradan binaya girip çıkan herkes gözetleniyorken…
Ayrıca katil Onur Gencer’in profili de onun soğukkanlı davranışı ve bir koruma kalkanına sahip olduğu yönünde yeter ölçüde veri sunuyor.
Bir kamu hastahanesinde devlet memuru olarak çalışıyorken, Menbic ve Türk devletinin kontrolü altındaki Suriye topraklarına gidip, gelmiş.
Orada çetecilik faaliyetlerine katılmış…
Mevzilerde, elinde uzun menzili silahlarla pozlar vermiş…
Her gidip gelişte, „tamamlanan görev dönüşü“ diye resimlerinin altına notlar düşmüş…
Devlet memuru olarak konumunu sürdürmüş ve silah ruhsatı almış…
HDP binasında bulunabilecek herkesi öldürülecek kimseler olarak gördüğünü açıklayan biri bu saikle binaya girip içeride tek başına bulunan Deniz Poyraz’ı öldürüyor.
Devleti yönetenlerle, yönetmeye aday olanlar hala, “bu bir provokasyondur” deyip timsah gözyaşlarını döküyorlar.
Oysa gündüz gözüyle HDP binasına girip Deniz Poyraz’ı katleden katil, söylem ve yaptıklarıyla adeta Türk toplumunun bir ortalaması…
Çünkü ortalama her Türk, tıpkı tetikçi Onur Gencer gibi HDP’i PKK ile özdeş görüyor.
HDP’ye gidip gelen herkesi, üye ve yöneticileriyle, hatta parlamentoda görev yapan milletvekillerini, potansiyel terörist olarak değerlendiriyor.
Bu bakış açısının sonucudur ki, mevcut iktidara muhalefet etmeleri itibariyle birçok konuda ortaklaşmalarına rağmen İYİ Parti, HDP’i gördüğü yerde yolunu değiştiriyor.
CHP ise hala, “HDP Millet İttifakını desteklesin, ama desteklediğini kamuoyuna açıklamasın” diyebiliyor.
Bırakın AKP ve MHP’yi, aynı cenahta konumlanan, her şart altında mevcut iktidardan kurtulma ve yeniden parlamenter sisteme geçiş konusunda HDP ile ortaklaşan İYİ Parti ile CHP’nin söylem ve tutumları bile, katil Onur Gencer’e HDP’e saldırma gerekçesi oluşturabiliyor.
Olayı provokasyon olarak niteleyen iktidar ve muhalefet ile katil arasındaki tek fark, katilin her HDP’liyi öldürmek istemesi, iktidar ve muhalefet partilerinin ise HDP’e yaşayan ölü muamelesi yapmalarıdır.
Tüm bu gerçekler gün gibi ortadayken, kendi toplumlarından bir baltaya sap olamayan ancak Kürtlerin sırtından hayalini bile kuramadıkları konuma gelen HDP’li Türk sözcü ve karar vericiler, HDP’e yapılan saldırıyı Türk Demokrasi’sine yapılmış bir saldırı olarak lanse etmeye çalışıyor ve bu konuda Kürtlere biçtikleri payelerle, daha fazla bedel ödemeleri için teşvikçi rolünü oynuyorlar.
Bunun sonucudur ki Kürtler, kendilerini Türk demokrasisinin asli gücü olarak görüyor ve olmayan bir şey için bedel üzerine bedel ödüyorlar.
Oysa Türkiye’de ne bir demokrasi var ne de Kürtlerin Türkiye’ye demokrasi getirebilme gücü…
Eğer Türkiye’de demokrasinin kırıntısı dahi olsaydı, 6 milyon üzerinde oy alan HDP, iktidar ve muhalefet partileri tarafından vebalı olarak görülmez, Türkiye’nin 3. büyük partisi olarak muamele görürdü.
Yine, eğer Kürtlerin Türkiye’yi demokratikleştirme gibi bir güçleri olsaydı, bugün hala herksin tu kaka ettikleri bir konumda olmazlardı.
Durum bu kadar net iken, Kürtlerin bir kez daha durup, soğukkanlılıkla düşünmeleri gerekir.
Aksi takdirde, daha çok benzeri olaylar yaşanacak ve daha çok Deniz Poyraz’lar olmayan Türk demokrasisine kurban edilecektir…
21.06.2021