Bu sabah Sedat Peker serisinin sekizincisini izledim.
Merakım, devletin görünürdeki yöneticileriyle ilgili suçlama ve onlarla birlikte işlediği suçlarla ilgili itiraflarda bulunurken, devletin kendisine çizmiş olduğu sınır ve onun o sınırları koruyacağına dair gösterdiği özen…
Söylem ve itiraflarıyla Erdoğan’a ya da Soylu’ya verebileceği zarar, beni pek ilgilendirmiyor.
Çünkü orada bana ve benim gibi Kürtlere zerre kadar bir pay düşmüyor.
Erdoğan gider, yerine Asena Akşener gelir…
Soylu gider, yerine Soysuz birileri gelir.
Herhangi birinin gelip, devletin görünürdeki yöneticisi olmuş olması, devletin kuruluş karakterini ve o karaktere göre şekillenmiş olan çetelerin varlığını ortadan kaldırmıyor.
Çünkü Türk devletinin temeli çeteler tarafından atıldı.
Bugüne kadar da hep çeteler tarafından yönetildi.
Görünen yüzü itibariyle sırasıyla, sağcısından solcusuna, dinsizinden dincisine kadar, birbirinden farklı kişi ve gruplar iktidar oldular. Ancak hiçbiri derin devleti oluşturan çetelerin kendilerine çizmiş oldukları sınırların dışına çıkmadı.
Derin Çeteciler, reçeteyi yazdı, görünürdeki yöneticiler de o reçeteyi uyguladı.
Aynı şey, son 20 yıldır iktidar olan AKP ve Erdoğan için de geçerlidir.
İlk 10 yılında derincilerin bir kanadına dayanarak, devleti din sosuyla renklendirerek ona kısmen mesafeli duran dindarlara sevdirmeye çalıştı. Son 10 yılda da, oluşturduğu sevgiyi sahiplenme duygusuna dönüştürdü. Böylelikle uzun bir süre kendilerini dışlanmış hisseden dinci, muhafazakâr kesimi devletle barıştırdı.
Devletin kuruluşundan günümüze, en uzun süre iktidarda kalmayı başarabilen Erdoğan da, diğerleri gibi yoruldu ve yıprandı.
Onunla birlikte devlet de yıpranıp, aşındı.
Bu tür durumlarda devletin kendisini yenileme gibi bir algı oluşturmaya ihtiyacı doğar.
Ancak bugün ihtiyacı karşılayabilecek doğal bir alternatif bir türlü oluşamıyor.
Son yıllarda AKP oy, Erdoğan imaj kaybına uğramasına rağmen, bu kayıp muhalefete kanalize olamıyor.
Umut olabilme söylemini bile oluşturamadıkları için muhalefet partileri ve liderleri halkta bir karşılık bulamıyor.
Umut olabilenlerin umutsuzluk ürettikleri bir ortamda, devleti görünürde yönetebilecek bir alternatifin yaratılma işi de Sedat Peker gibi figüranların kullanılmasıyla ancak mümkün olabiliyor.
Bu arada Sedat Peker gibi figüranlar derken, o ve onun gibilerinin oynadıkları rolü de küçümsememek gerekir.
Çünkü arkalarında, zamanı geldiğinde oynamaları gereken rolü başarılı oynayabilmeleri için onları çekirdekten yetiştiren bir derin devlet var.
Farklı saiklerle de olsaö herkesin her pazar sabahı ne konuşacağını merak ettiği Sedat Peker de, kendisinden beklenmeyen bir performans sergiliyor.
Bir tripot ve bir kamera ile onca partinin yıllardır yapmadıklarını, bir ay da yaparak, adeta Erdoğan’ın gidiş, kendisinin de dönüş biletini kesiyor.
Aslında Sedat Peker serileriyle, bir türlü oluşamayan alternatifin, oluşup seçim yoluyla iktidara gelebilmesi için bir yol temizliği yapılıyor.
Bunun için toplumun her kesimine, hatta değişimin gerçekleşmesiyle paylarına acı, kan ve gözyaşından başka bir şey düşmeyen Kürtlere, Alevilere de kimi mesajlar verilmekten geri kalınmıyor.
Sedat Peker, inandırıcı olması için, “dönüş biletim” diye tanımladığı Soylu ile koruyucu kalkanıymış gibi andığı Tayyip Abisiyle suç ortaklıklarını itiraf ederek, kendisini feda edebileceğini de ustaca yansıtıyor.
Bu performansıyla, er veya geç başarılı da olur, çünkü arkasındaki prodüksiyon, güçlü bir devlet prodüksiyonu…
Bu prodüksiyonun yaşayabilmesi, imaj değiştirip kendisini yeniden üretmesi için, sürekli yeni oyunculara ihtiyaç var.
Erdoğan ile Soylu eskidikleri için onlar da artık gidici…
Yerlerine gelebilecek yenilerin, bu devletin sahipleri olan Türklere bir yararları olacaktır.
Ancak gelenler, kimler olursa olsun, devletin hep “hizmetçi” olarak gördüğü Kürtler ve Alevilere bir yararları olmaz.
Çünkü görünürde kim olursa olsun, perde arkasında hep Derinciler, meydanlarda da Pekergiller yer alır.
Sedat Peker’in her serisinde sıkça kullandığı bir cümle vardır.
“Bu devletin bir ağacına zarar verenin ciğerini sökeceğim…”
Bu sözün, devlet sahibi olma duygusundan yoksun olan Kürtler için ne ifade edebileceğini bilmiyorum.
Ancak bildiğim ve doğruluğundan kuşku duymadığım tek şey, Sedat Peker’in kastettiği devletin zarar göremediği hiçbir yer ve zamanda Kürtlerin payına iyi bir şeyin düşeme ihtimalinin bile olmayacağı…
30.05.2021