Martin Luther King ABD’de yaşayan siyahların eşit haklar mücadelesinde 1963 yılında küçücük bir mum yakmış ve gidilmesi gereken istikameti, yönü, menzili göstermişti. Martin Luther’in ‘Bir hayalim var’ diyerek başladığı konuşmasının üzerinden neredeyse 60 yıl geçti. Martin Luther King’in bıraktığı mücadele bayrağını bugün Black Lives Matter hareketinin aktivistleri dalgalandırılıyor.
Martin Luther’den 300 yıl önce Ehmedê Xanî de bir çağrıda bulunmuş, Kürt birliğinin can alıcı önemine işaret etmiş ve gerçekleşmesi güç bir hayalin peşine düşmüştü.
Yurtsever Kürtlerin tümü Ehmedê Xanî’nin bu çağrısına sahip çıktıklarını söylerler, en başta da Kürt parti ve örgütlerinin yöneticileri. Toplantılar Kürt birliğinin önemine vurgu yapan açıklamalarla başlar. Ve bunun sağlanamaması durumunda herkesin, her parti ve örgütün zarar göreceğinin altı çizilir ve bundan karlı çıkacakların ise Kürdistan’ı sömürgeleştiren, Kürt halkını ezen, hak ve hukuksuz bırakan devletlerin olacağına dikkat çekilir.
Kürtler iki asırdır insan olmaktan kaynaklı temel haklar mücadelesi veriyorlar. Dönem dönem kimi ufak tefek konjonktürel birlikler oluşturulsa da Ehmedê Xanî’nin hayalini gördüğü, çağrısını yaptığı ulusal bir duruş ve birlikten hala oldukça uzaklar.
Ortak duruşun, birlikten doğacak gücün ortaya çıkaracağı devasa kazanımların farkında Kürt halkı, hem de Kürdistan’ın her parçasında. Sömürgeci güçlerin hassasiyetlerini gözetmek için gösterilen çabanın onda biri Kürt halkının duygu ve istemleri doğrultusunda harekete geçirilmiş olsa, durum her parçada bugünkünden daha iyi olurdu.
Kürtler İran’ın dayatması sonucu derme çatma bir birlik oluşturdular ve bu sayede Güney Kürdistan halkı önünü görmeye başladı. 1992 yılında Kürdistan Parlamentosu için yapılan seçim sonucuna itiraz geldiğindeyse, bu kez masaya vuran ABD oldu, ya birlik ya da biz yokuz denince kerhen fifty fifty’de anlaşıldı ve Özgür Kürdistan’a giden yolda parke taşları döşenmeye başladı.
Bunun ne kadar kırılgan olduğunu Kürtler 1994’ten 1998 yılına kadar devam eden Birakujî ve 25 yıl sonra 2017’de yapılan Bağımsızlık Referandumu’nda yaşayarak gördüler. Kürt partilerinin bir kısmı Kürt halkının hassasiyetlerini gözetmektense Kürdistan’ı parçalayan sömürgeci devletlerin beklentilerine yanıt olmayı tercih etti.
Güney Kürdistan’da henüz taşlar tam anlamıyla oturmuş değil. Gel-gitler, med-cezirler otuz yıl geçmesine rağmen neredeyse her hafta yaşanıyor.
Kürdistan’ın batısında yaşayan Kürtler, PYD öncülüğünde eşsiz ve destansı bir direnişle adına Rojava da denilen toprakları it ve çakal sürülerinden korumasını bildiler ve Üç Nazlı Fidan’ın –Cizire-Kobanê-Afrin- kollarının bir asır sonra birbirine kavuşmasını sağlayarak baştacı oldular.
Buna karşın Rojava’daki güçlerin bir kısmı kaçak güreşti, mücadelenin, Yurt Savunması’nın en hassas olduğu dönemde kapağı başka diyarlara, otel lobilerinin rahat koltuklarına attı.
Bu doğru muydu? Kesinlikle hayır. Ne var ki bir eğilimi, faklı bir rengi temsil ediyorlar ve o sahada iddia sahibiler. İçinden geçilen gününse, otuz yıl önceki gün ve zaman olmadığının farkındalar.
Tek bir partinin koca bir ülkenin bugünü ve geleceğine ilişkin kararlar aldığı, her şeye hükmettiği dönem otuz yıl önce son buldu. Ne kadar direngen ve mücadeleci olursanız, olun; hangi fedakarlıkları göstererek ülkenizi yabancı ve saldırgan istilacılardan korumuş olursanız, olun ve bunun için ne kadar övgü alırsanız, alın, bunların tümü bugünkü koşullarda tek renk ve sesle o kurtardığınız topraklarda hükmetmenize yetmiyor. Bunun için bir dengenin sağlanması gerekiyor.
Adına Arap Baharı denen Nisan, gelip Akdeniz’i etki alanına almış ve kuşatmışsa, bundandır. Bundandır, kimi zaman güneşin güleç yüzünü gösterdiği ve kimi zamansa fırtınaların koptuğu. Dünyaysa eski, bildiğimiz dünya değil. Bir dengenin, bir balans ayarının her yerde yakalanmaya çalışıldığı bir mevsimdeyiz, bugün.
Bildiğimiz, klasik terazinin iki kefesi var. Birine eşyayı, diğerine ağırlık ölçü birimi olan kilo ve gramları atar ve bir balans, bir denge sağlarsınız. Ya da terazinin bir küfesine herhangi bir eşyayı yüklersiniz, diğerine de başka birini. Ve anlaştığınız oranda bir takas yaparsınız. Denge sağlandıktan sonra ise hak ettiğiniz ne ise onu alır, siz de alan da memnun olur, sonunda.
Dün Rojava’da Hewlêr ve Duhok anlaşmaları sayesinde bir balans yakalanmaya çalışıldı. Ne var ki uzun ömürlü olmadı ve evde verilen sözlere pazarda uyulmadı. Bundandır son üç-dört yıldır Rojava’da çekilen sıkıntılar. Belki de bunun sağlanamasındandır Rojava’da Afrin, Serê Kaniyê ve Girê Sipî’nin elden gidişi.
ABD başta olmak üzere Batılı kimi etkili ülkeler son bir-iki yıldır Kürtlerin Rojava’da yakalarını bir araya getirme çabası içindeler. PYNK ve ENKS’li güçleri bir araya getirmek ve Rojava’da bir denge tutturup Kürt halkına bir seçenek sunmak için aracı konumdalar.
Onlarca görüşme bir sonuca ulaşmaya ne yazık ki yetmedi. Rojava, Batı Kürdistan ise son üç yıldır küçüldükçe küçüldü. Afrin, Serê Kaniyê ve Girê Sipî bu zaman diliminde el değiştirdi ve TC’nin hakimiyeti altına girdi.
Böyle giderse yarın belki elde kalan başka diyarlara da gelecek sıra. Ankara, Tahran, Şam ve Bağdat’ın duyarlılıklarına gösterilenin onda biri Kürt halkının çıkarlarına gösterilse, durum değişir ve Rojava, fiili, de facto bir statüye kavuşur ve Güney Kürdistan’ın yanısıra bu parçada da Kürtler biraz da olsa nefes alır.
Bakur’da, Kürdistan’ın kuzeyinde ise durum çok daha beter ve vahim. 2013-2015 yılları arasında esen özgürlük rüzgarının yerini son altı yıldır karabasan almış durumda. Onlarca yıllık mücadelenin sonucu elde edilen kazanımların tümü neredeyse elden gitmiş ve bugün Kürdüm demek yeniden suç unsuru olmuş durumda. Kürtçe bir tabelaya, bir şarkıya, tek bir söze tahammül yok 2021 yılında.
Ve Kürtlerse dağınık mı dağınık. Bir yanda oldukça büyük bir HDP, diğer yandaysa müşterisi olmayan küçük küçük dükkânlar. Herkes bir büfe açmış, onunla Güney Kürdistan’dan aldıkları mavi boncuklar sayesinde devasa bir Alış-Veriş-Merkezi, Holding sahibi olmayı düşlüyor.
Oysa o küçük mavi boncuklar biraraya getirilse bir tesbih, bir kolye yapmak olası. Bu bile bir iş. Bu küçük ve müşterisi olmayan büfeler ortaklaşsa, onları işletmek için sarfedilen enerji daha büyük işler için yoğunlaştırılsa, muazzam bir kapasite çıkar ortaya.
Kaç tane KDP-Irak yanlısı oluşum var, bu işle biraz haşir neşir olanlar dahi adlarını saymakta güçlük çeker sanırım. Kaldı ki geriye kalanların tümü de KDP’ye sempati ile bakar ve onunla ters düşmemek için kıyasıya yarışırlar.
İsterseniz sayalım birlikte: KDP-T, PDK-Bakur, T-KDP, PAK, TDK-Tevger, Pelkurd, PSK, Hak-Par, Azadi, DDKD, KKP, PİA ve isimlerini sayamadığım daha niceleri.
Geçen günlerde bunlardan Hak-Par’ın üye sayısının 1.365 olduğu düştü sitelere. Üye sayısı bakımından HDP ve DBP dışında en kalabalık bu parti. Kürt halkının bu parçadaki nüfusunu ise tümü birden 25 milyon diye deklare ediyorlar. Bir yanda HDP’nin 6 milyonluk seçmeni, diğer yanda HDP dışında en büyük Kürt partisi olduğu iddiasında bulunan Hak-Par’ın yüzde 0,005’lik kitlesi.
Oysa yukarda saydığımız bu partiler birkaç temel noktada bir araya gelebilse ve bir Zeytin Dalı, bir Yelpaze veya Keskesor Hareketi’inde buluşsalar, programlarının ABC’sini ‘Türkiye Kıbrıs’ta yaşayan Türkler için ne istiyorsa Kürtler de onu taler ediyor’ deseler, parti programının ana eksenine Avrupa İnsan Hakları Beyannamesini oturtsalar, bu bir sinerji yaratarak katlanarak artar ve bir dengenin sağlanmasına hizmet eder.
İş aslında bu kadar basit. Basit, zira ortaklaşsalar, ortak bir meclis, bir parlamento oluştursalar, her eğilim bu mecliste belli bir oranla temsil edilse ve legal, tek bir parti aracılığıyla Kürt kamuoyunun önüne çıksalar, birlikten güç doğar ilkesini yaşama geçirebilir, bir alternatif yaratabilirler.
Bunun gerçekleşebilmesi, sağlanabilmesi içinse her oluşum ve liderinin kendi egolarından az bir parça ödün vermesi gerekir. Sorun, işte bunda. Bu aşıldığında Mem ile Zin’in kolları birbirine kavuşmuş ve Ehmedê Xanî de şad olmuş olur.
İşte buna hazır olunduğunda, enerji bu yönde kullanıldığında AKP’ye kaçan Kürt oylarının önemli bir bölümünü yeniden Kürt potasında toplayabilirler. Bir dengenin sağlanmasıyla da Kürt mahallesinde hem yanlış yapılmasının önü alınır hem de bir sinerji yaratılarak daha öne atılma gerçekleşebilir. Sonuçsa Kürt halkının yararına olur!
Biliyorum, gerçekleşmesi imkânsız gibi görünen bir düş arayışı içindeyim ben. Yaşam, hayalsiz, rüyasız, hülyasız olmaz. Ben bir düş arayıcısıyım. Bu naifliğimi de varın ona yorun!
17.04.2021