Mart ayı hareketli bir ay.
Kim bilir, belki de ilkbaharın ilk ayı olmasının bir sonucudur.
İlkbahar ile doğa kendini yenilerken, kendisiyle bağlantılı olan her alanda da bir devinime yol açıyor.
Bu devinim topluma, insanlara ve hatta diğer canlılara da etki yapıyor.
Özellikle Kürtlerin yaşadığı coğrafyada bu devinim, daha belirgin bir şekilde görülebiliyor.
Kürtler açısından bu ayın, neredeyse önem arz etmeyen hiçbir günü yok.
Ya bir katliamın yıldönümü ya da bir bayramın kutlandığı gün olarak dolu geçen bir ay!
Mesela 16’sı Halepçe katliamının yıldönümüydü…
21’i Newroz bayramı…
31’i Kürdistan şehitleri günü…
Arada boş olan üç-beş gün varsa, onlar da zamanla önemli günlere dönüşüyorlar.
Mesela dün, Mart’ın 17’si de bunlardan biri.
Türkiye’de yüzyıla yakın bir süre boyunca her sabah Kürt çocuklarına da, „Türk’üm, doğruyum, çalışkanım…“ diye zorla söyletilen Türk Ant’ının Danıştay tarafından iptal edilmesiyle, bir hareketliliğin yaşanacağını beklerken, Kürtleri yakından ilgilendiren boyutuyla iki olay daha yaşandı.
Sabah saatlerinde HDP milletvekili Ömer Gergerlioğlu’nun milletvekilliği düşürüldü, ardından da HDP’in kapatılmasına yönelik Yargıtay Başsavcısı tarafından dava açıldı.
Üç olay da Kürtleri yakından ilgilendiriyor.
Özellikle de Kürtlerin Türklerle olan ilişkileri açısından…
Türk Devleti’nin Kürtlere bakışı ve buna bağlı olarak Kürtlerle ilişkisi, yüzyıllık uygulamalarıyla ortada.
Andımız tartışmasıyla, bu devleti yöneten ve yönetmeye aday olan kesimlerin de Kürtlere, kendi devletlerinden farklı bakmadıkları, tüm çıplaklığıyla görülüyor.
Hatta muhalefette olan, iktidarı ele geçirmek için Kürtlerle dirsek temasına girenlerin birçok konudaki tutumu, iktidarda olanlardan daha da kötü…
Mesela Gürcü olan Erdoğan, şu an devletin başı olarak; „Türk’üm ama Türkçü değilim…” söylemiyle bu ırkçı ve kafatasçı Ant’ın kaldırılmış olmasına onay verirken, Kürt ve Alevi olan Kılıçdaroğlu ise CHP’nin başı olarak, „Erdoğan’ın Türk olmasından duyduğu rahatsızlık nedir ki, bu Ant’ın okutulmasına karşı çıkıyor? “ diye kendisini yırtarak tepki gösteriyor.
Yine aynı günde, Erdoğan, elinin altındaki yargıya HDP’yi kapatması yönünde bir işaret verirken, Kılıçdaroğlu, önümüzdeki seçimlerde içinde bulunduğu ittifaka karşılıksız verilecek Kürt oylarının yüzü suyu hürmetine HDP’in kapatılmasına karşı çıkıyor.
Başka bir deyişle Gürcü Erdoğan, „Andımız“ konusunda HDP ile yarışırken, HDP’in kapatılması konusunda kulvar değiştirerek MHP ile yarışa devam ediyor.
Kürt ve Alevi olan Kılıçdaroğlu ise, „Andımız“ konusunda MHP ile yarışırken, HDP’in kapatılması konusunda ise, Erdoğan’dan kopan DEVA ve Gelecek partileriyle ortaklaşarak aynı kulvarda buluşuyor.
Kürtler konusunda en net olan ve kendileriyle tutarlı olanlar ise, MHP ile İYİ Parti.
Her ikisi de meseleyi eğip bükmeden konuşuyor ve Kürtlere olan düşmanlıklarını gizlemeden, haykırarak dile getiriyorlar.
Dün yaşanan üç olayda da bir kez daha tekrarlana şey, devleti yönetenlerle, yönetmeye aday olanların açık ya da gizli olarak sürdürdükleri Kürt düşmanlığıdır.
MHP ile İYİ Parti bunu açık açık yaparlarken, AKP, CHP ve diğerleri ise, Kürtlerin akıllarıyla dalga geçercesine sinsi bir şekilde adeta beyinlerine kazıyorlar.
Beyinlerine kazmaya çalıştıkları şey ise şudur:
„Bu devlet sizin devletiniz değil… Siz bu devlette ancak hizmetçi ve köle olabilirsiniz…“
Bunun ötesi ise, bilinen Osmanlı oyunu…
Ancak Kürtler ne denli bu oyunun farkında, işte orası tartışmalı.
Neden, çaresizlik mi?
Ya da;
Kandırılmışlık mı?
Öyle sanıyorum, Kürtlerin büyük bir çoğunluğunun buna verecekleri net bir yanıtları, dün de yoktu, bugün de hala yok.
‘Dün yoktu’nun izahatı bir nebze de olsa verilebilir, çünkü dün ile bugünün ilişkileri farklıydı.
Dün, toplum kapalı, ilişkiler de sınırlıydı.
Bilgi ve belgeye ulaşım zordu.
Kandırılma ya da yanılabilme ihtimali yüksekti.
Ancak bugün böyle mi?
Bugün herkes her şeyi anında görebiliyor, her türlü bilgi ve belgeye anında ulaşabiliyor.
Her Kürt, kendilerine ait olmayan devleti de çıplak bir şekilde görebiliyor, yeri geldiğinde dost ve yeri geldiğinde düşman olan iki yüzlü siyasetçilerinin tutumlarına, Kürtler söz konusu olduklarında, birbirlerinden farklı düşünmediklerine de tanıklık ediyor.
Buna rağmen Kürtler, hala sağ ve solcusuyla, milliyetçi ve dincisiyle Türklerin Kürt düşmanlığında nasıl da ortaklaştıklarını hala göremiyorlarsa, buna da bizim söyleyebileceğimiz bir şey yok!
18.03.2021