
Kürdistan’a ihanet, sömürgecilere hizmet noktasıdır.
Türk devletinin Kürtlere yönelik yaptığı her saldırı ile Türkler tek bir kutupta bütünleşiyor, Kürtler ise farklı ve birbirine karşıt iki kutba savruluyor.
10 Şubat’ta başlayan ve 4 gün süren Garê saldırısıyla da aynı şey yaşandı.
Türk devleti kendi egemenlik alanıymış gibi, Garê’yi havadan bombalıyor, Kürtler birbirlerini suçluyor.
Bu son saldırı ve sonucuyla iktidar ve muhalefetiyle Türkler bir kez daha, Kürtlerin başına indirilecek tek bir yumruk haline gelirlerken, Kürtler yine zıt kutuplara ayrılmış, birbirlerine karşı kullanabilecekleri argüman arayışı içindeler.
Her ne kadar birbirleriyle zıt kutuplarda yer aldıkları görünse de, sonuçta yaptıklarıyla ortak bir noktada buluşuyorlar.
O buluştukları yer ise, kendilerine ihanet, sömürgecilerine ise hizmet etme noktası…
Bir taraf söylemiyle, sömürgecilerin her türlü saldırılarına meşruiyet kazandırıyor, bir diğer taraf da, sömürgecileri görünmez kılıyor.
Oysa yakın tarihimiz bize farklı şeyler söylüyor.
Mesela:
Mir Bedirxan, konumuyla yetinip yeri geldiğinde Osmanlı’nın asker ve parasal taleplerini eksiksiz bir şekilde karşılayıp yerine getirseydi, Osmanlının saldırılarına maruz kalmaz, sonuçta yenilip Girit’e sürgün edilmezdi.
Osmanlı’nın son dönemlerinde Barzaniler evlerinde rahat dursaydı, Mele Mistefa Barzani daha iki yaşındayken annesiyle birlikte tutuklanıp, Diyarbakır’da zindana atılmazdı.
Osmanlı’nın yıkılışı sürecinde Kürtler, Koçgiri’de rahat durup yeni kurulan Cumhuriyeti selamlasaydı, katliama uğramaz ve sürgüne tabi tutulmazlardı…
Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Şeyh Said ve arkadaşları sorun çıkarıp Türklerin Atatürk’üne itaat etselerdi, Diyarbakır’da idam edilmez, Kürdistan’ın dört tarafı kan gölüne çevrilmezdi.
Suriye’ye kaçıp kurtulan Kürtler, Xoybûn’u kurup İhsan Nuri Paşa komutasında Ağrı Dağı isyanını başlatmasalardı, Zîlan Deresi Kürtlerin yanan cesetleriyle dolmaz, İhsan Nuri Paşa da ömrünün sonuna kadar sürgünde yaşayıp, Tahran’da ölmezdi.
Seyit Rıza ve arkadaşları, devletin Dersim’i dönüştürme projesine karşı sessiz kalsalardı, Kürtler mağaralarda yakılmaz, Munzur Suyu Kürt kanıyla kızıla boyanmazdı.
Uzun bir sessizlikten sonra İstanbul ve Ankara’da okuyan Kürt gençleri, Büyük Barzani’nin Kürdistan’a dönüşünü kutlayıp, sevinçlerini dile getirmeselerdi, kısa dönem Kürt tarihinde 49’lar Olayı diye yer alan bu hadise yer almazdı.
1970’li yılarda Türk sol örgütlerinin içinde siyaset yapan Kürt gençleri, onlardan kopup Kürtlerin bağımsız örgütlenmesini sağlamasalardı, belki de Türkiye’de 12 Eylül darbesi olarak bilinen askeri darbe yapılmaz, Kürtler zindanlara atılmaz, işkencelerde sakat bırakılıp öldürülmezlerdi.
Eğer Güneyli Kürtler Irak’ta sorun çıkarmayıp, Araplar gibi devlete itaat etselerdi, Türkiye 1983 yılında Saddam ile ortaklaşa Peşmerge Güçlerine karşı bir operasyon yapmazdı.
Kürtler, Türkiye’de Türkleşmeyi kabul etseydi, PKK ve benzeri örgütler ortaya çıkmaz, Türk devleti de onların varlığını gerekçe yaparak sınır ötesi harekatlara girişmezdi.
Ya da Güneyli Kürtler Araplaşmayı kabul etseydi, Halepçe katliamı, Enfal ve 91 Göçü yaşanmazdı.
Rojavalı Kürtler, vatansızlığı kabul edip onun ötesinde herhangi bir talepte bulunmasalardı, Türkiye bugün Afrin, Serê Kanîyê ve Grê Spî de olmaz, stratejik müttefiki olan Amerika ile boğazlaşmadı.
Dönemin Kürt Federe Bölgesi Başkanı olan Mesud Barzani, 2016 yılında Bağımsızlık Referandumunda karar kılmasaydı, Güneyli Kürtler %93 gibi büyük bir oranla bağımsızlık doğrultusunda irade beyanında bulunmasaydı, Türk tankları Xelil İbrahim Kapısı’na dayanmaz, İran ile birlikte Güneyi kuşatma altına almazdı.
Örnekleri daha da çoğaltıp, daha da detaylandırmak mümkün…
Ancak sonuç yine değişmez.
Çünkü, eğer Kürtler başkaları tarafından kendilerine biçilen kadere razı olmuş olsalardı, bunca katliam, göç, sürgün ve saldırılarla karşılaşmazlardı.
Belki daha hafifinden olan bir kimlik ölümüyle karşılaşır, ama Türk gibi farklı bir canlı varlık türü olarak yaşamlarını sürdürürlerdi.
Bu katliam, göç, sürgün ve saldırıları yaşamakla birlikte, her dönem ve her olayda farklı kutuplara savrulup birbirlerini ihanetle suçlayıp, tam da düşmanın kendilerinden bekledikleri gibi davranmasalardı, Kürtlerin de bugün kendilerine ait güçlü bir devletleri olurdu.
Tüm bu yaşanmışlıklardan sonra, bir ders çıkarıp, bir kez de olsa kazanan taraf olurlar mı?
Görmek için, umarım daha çok beklemeyiz…
15.02.2021