
Devletler ya da devletleşmeye çalışan örgütler kendilerine özgü geliştirdikleri bir strateji doğrultusunda hareket ederler.
O stratejiye göre oyunlarını kurgular, o kurguyu tahmin edip bozmaya çalışan oyuncuların karşı hamlelerini de hesaba katarak adım atarlar.
Tıpkı iyi bir satranç oyuncusu gibi…
Satranç oynayanlar bilirler. Satranç da her figür kendisine biçilen rolü, oyun alanı içerisinde defalarca tekrarlayabilme kabiliyetine sahiptir.
Ancak oyun boyunca bir defaya özgü olarak yapılan tek bir hamle vardır. O da şah ile kalelerden birinin birlikte yer değiştirmesidir, ki satranç ta buna rok denilmektedir.
Her oyuncu, kurguladığı stratejiye uygun olarak, genellikle oyunun ilk aşamalarında yapacağı rok hamlesiyle kuracağı oyunun savunma ve saldırı stratejisini belirler. Rok hamlesini yapacağı tarafta şahı korumaya almak şartıyla savunmasını şah etrafında tahkim eder, diğer taraftan ise rakibinin savunmasını kırmak amacıyla saldırıya geçer. Savunmada tahkim ettiği figürlerle saldırıya geçirdiği figürlerin birbiriyle olan bağlantılarını koruyan taraf, ya oyunun galibi olur ya da oyunu pata götürerek, kar ve zararını dengeler.
Dünya siyaseti de satranç oyunu gibidir. Bu siyaseti belirleyen büyük devletler, iyi bir satranç oyuncusu gibi hareket ederler. Olası rakiplerinin güçlerini iyi hesaplayarak kuracakları oyunu kurgular ve ona göre hareket ederler.
Büyük ülkeler içerisinde en iyi oyun kurucu ülke, hiç kuşkusuz Amerika’dır. Amerika dünyanın herhangi bir bölgesinde etki alanını genişletmek ya da rakiplerinin alanını daraltmak amacıyla sahaya çıkmadan, oynayacağı oyunu en ince detaylarıyla kurgular. O alanda var olan devletlere, örgütlere, hatta tek tek kanaat önderlerine, tıpkı satranç oyunundaki figürler gibi, her birine bir rol biçerek, onlar üzerinden savunma ve saldırı stratejisini geliştirir, o strateji üzerinden sonuç almaya çalışır.
Bir de oyun kurucu olamadıkları halde, kurulan oyunları bozma gücüne sahip olan ülkeler var ki, buna en iyi örnek olarak da Türkiye ve İran gösterilebilir.
Bulundukları coğrafyada, yerel bir oyun kurucu olma konusunda birbirleriyle yarışmakla birlikte, Amerika gibi küresel güçlerin kurdukları oyunları bozma konusunda da birlikte hareket edebilme esnekliğine sahipler.
Rakiplikten ortaklığa dönüşebilmelerinin nedeni ise, Kürt sorunu. Bu ortak paydaları nedeniyle, bugüne kadar ABD’nin Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi için kurguladığı oyunu bozmaya çalıştılar/çalışıyorlar.
Özellikle Irak ve Suriye cephesinde oyun kurucu olan Amerika’nın da, oyun bozucu olan Türkiye ve İran’ın da oyuna sürmek istedikleri en önemli figür ise, Kürtler.
Devletleri olmayan Kürtlere her iki tarafın biçtiği rol, ne yazık ki piyondan ibaret. Amerika, Irak ve Suriye’de olduğu gibi, Türkiye ve İran’da da Kürtler üzerinden bir oyun kurgulamaya çalışırken, Türkiye ve İran da, yine Kürtler üzerinden kurguladıkları oyunla Amerika’nın Irak ve Suriye’deki oyununu bozmaya çalışıyorlar.
Güney’deki referandum sürecinde Türkiye ve İran tarafından, “Amerika gidici, biz kalıcıyız, amacınız bir devlete sahip olmaksa kurun, ilk tanıyanlar biz oluruz” söylentisi Güneyli yöneticilerin kulaklarına fısıldandı. Güneyliler buna kandı, Amerika’dan uzaklaşmaları, Kerkük ve çevresinin elden çıkmasına mal oldu.
Amerika’nın Rojava’da Kürtlere sunduğu destek, İŞİD’e karşı ortak mücadelenin bir zorunluluğu olarak algılandı, yapılan yanlış hesap sonucu Efrin, Serêkanîyê ve Girê Spî elden çıktı.
Biden dönemiyle birlikte Amerika’nın Kürtlere yönelik olası yaklaşımı tahmin edilerek, şimdiden tedbirini almaya çalışan Türkiye ve İran, bugün Şengal ve Suleymaniye’de, yine Kürtleri kullanarak yapacakları hamlelerinin hesabını şimdiden yapıyorlar.
Kurgulanan oyun devam ediyor, ancak Kürtler başkaları tarafından kurgulanan bu oyunda kendilerini şah ve vezir olarak görüyorlar. Oysa kendilerine biçilmiş olan rol hala aynı.
Amerika, Kürtlere biçtiği piyondan, oyunun sonunda bir vezir çıkarma hesabını yaparken, Türkiye ve İran ise, yine piyon olarak gördükleri Kürtleri birbirleriyle kırdırma yoluyla rezil etmeye çalışıyorlar.
Bir devlete sahip olamadıkları için Kürtler, dünya siyasetinde oyun kurucu olamadıkları gibi, kurgulanan oyunları bozma kabiliyetine de sahip değiller. Bu nedenle kurgulanan oyunlarda kendilerine biçilen piyon rolü de kendilerinin isteyerek tercih etmiş oldukları bir rol değil.
Buna rağmen yaşadıkları bölge ile ilgili kurgulanıp sergilenen oyunun sonucunda piyondan bir vezir olarak çıkmak da, rezil olmak da, bir ölçüde Kürtlerin birbirleriyle, oyun kurucu ve oyun bozucularla kuracakları ilişkiye bağlıdır.
Bunun için ise, Kürtler bir yol ayırımına gelmiş ve önlerine çıkan iki yoldan birini tercih etmek zorundadırlar.
Ya millet olma duygusuyla hareket edip, oyun kurucu olan Amerika’nın saflarında yer alarak, oyunun sonunda vezir olabilme şansına sahip olurlar.
Ya da mevcut tutumlarıyla, Türkiye ve İran’ın onlara uygun gördüğü rezil olma durumuna düşüp, sonucuna da katlanırlar.
16.12.2020