
İki Aralık’tan buyana Kürdistan’ın güneyinde gösteriler yapılıyor. Gösterilere gerekçe olarak da maaşların ödenmemesi, yolsuzluk ve talan gösteriliyor. Ancak bu haklı talepler için yola çıkan göstericilere karışan yerli ve yabancı provokatörler, eylemleri amacından saptırarak, işi vandallığa vardırdılar. Şimdiye kadar sekiz insan yaşamını yitirdi, onlarcası yaralandı ve Yekitî’nin hakimiyeti altındaki birçok ilçede parti ve hükümet binaları, okullar ateşe verildi.
Buna benzer gösteriler birkaç yıl öncesine kadar sık sık yapılıyordu. Ne var ki iş bu kadar taşkınlığa varmamış, provokatörlere kullanabilecekleri fazlaca bir fırsat ve olanak çıkmamıştı.
Güney Kürdistan, Başûr etrafı çakallarla çevrili küçük bir ada. Evet, anayasal bir statüye sahip. Beğeniriz, yereriz, ama seçimle gelmiş bir parlamento ve hükümet iş başında. Ve yaklaşık 30 yıldır Kürdistan’ın küçük bir toprağı Kürtler tarafından yönetiliyor ve orada Kurdewari bir yaşam sürüyor.
Hırsızlık mı, talan mı, yolsuzluk mu, tümü var. Keşke bunlar olmasa ve kaynakların hepsi halkın yararına kullanılsaydı. Keşke 60-70 yıl önce Afrika’da ulusal kurtuluş mücadelesi sonucu bağımsızlığa kavuşan ülkelerde yaşanan talan ve yolsuzluklardan ders çıkarılıp bunların Kürdistan’da yaşanmaması için önlemler alınsaydı.
Ne var ki yaşam keşkelerle, dileklerle, iyi niyet temennileriyle gitmiyor. Bunlar dün çok bariz bir biçimde Kürdistan’da yaşandı. Kamuoyu baskısı, haklı ve kitlesel gösteriler bunu azaltsa da tümden ortadan kaldırmaya da yetmedi.
Adil ve eşit paylaşımcı bir ekonomik sistem, özgürlükçü ve demokratik bir ülke için sonuna kadar mücadele. Sokaksa sokak, gösteriyse gösteri. Bunlar sivil ve demokratik bir biçimde yapılırsa, çakallara, provokatörlere iş çıkmaz ve arzulanan amaca hizmet etmiş olur.
Daha dün bağımsızlık referandumuna karşı olan güçler tek tek ortaya çıktı. Referandum sapla samanı birbirinden ayırdı, turnusol işlevi gördü; kim dost, kim düşman anlaşılır kıldı.
Kürdistan çakallarla çevrili bir ada dedik. Bu adayı istikrarsızlaştırmak için bu çakal ve provokatörler her şeyi yapar, her olanağı kullanırlar. Bunu da biliyoruz.
Kürdistan’ın bir parçasını işgal ve ilhak eden bir İran, yanı başında halkın refah içinde ve özgür bir biçimde yaşadığı bir Kürdistan ister mi?
“Kuzey Irak’takine benzer bir terör yuvasına Suriye’nin kuzeyinde müsaade etmeyiz” diyen ve Afrin, Girê Sipî, Sere Kaniyê’yi işgal eden Türkiye, Başûr’da boş durur mu?
Kürdistan’ın anayasal haklarını askıya alan, memur maaşlarını silah olarak kullanan, 140. Maddeyi uygulamayarak Kürdistan’ın güneyini parçalı bir şekilde elde tutmak isteyen Irak, fırsat bulduğunda daha fazlasını yapmaz mı?
Son bir haftadır Güney Kürdistan’da yaşananlar bir serhildan değil, olsa olsa malweranlık olarak adlandırılabilir. Serhildan, başkaldırı ve isyandır. İçinde pozitif öge ve özneler içerir. Malweranlıksa yıkımı, talanı ve en hafif deyimle kaosu tanımlar.
Şayet bir gülle bahar gelmiş olsaydı, yılın her günü bahar olurdu. Birkaç gösteriyle devrim olsaydı, devrim sayısı sadece Kürdistan’da yüzbinleri bulur ve her ilçe ve kasabaya bayrak çekerdik. Oysa hayatın akışı böyle değil ve bunu herkesten daha iyi bilmesi gerekenlerse Kürtler.
Empatiye burada da ihtiyaç var, bir de kıyaslamaya.
Rojava’da da her şeyin yolunda gitmediğini biliyoruz. Birçok sıkıntı yaşanıyor. Çakallar etrafı sarmış, halksa derin bir ekonomik abluka altında. Farz edelim ki benzer gösteriler Rojava’da yapıldı ve silahlar kullanılarak binalar ateşe verildi. Fırsat bu fırsattır diyerek Rojava’daki yönetime yüklenecek miyiz?
Buna hazır değilsek, dilimize de, tutum ve davranışlarımıza da az da olsa sınır koyacak, bunları disipline edeceğiz. Tabi bir de Kürt birliğine hizmet edip etmediğine de bakacağız.
Şimdi gelelim işin aslına. Güney Kürdistan Başbakanı Mesrur Barzani kabine toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu ve gösterilere ilişkin şunları dile getirdi:
“Halkın özgür bir şekilde meşru taleplerini talep etmesini ve kendisini ifade etmesini doğru buluyoruz. Fakat maalesef gördük ki dışarıdan müdahale eden birilerinin eliyle gösterilerin gidişatı değiştirildi ve şiddet olaylarının cereyan etmesine sebebiyet verildi…”
„Tüm partilerin binalarına saldırılmıştır. Yani saldırı sadece hükümete karşı değildir. Saldırılar binlerce şehidin kanı ile elde edilen bu statünün yok edilmesine yöneliktir. Sosyal medyada ve televizyonlarda izlediğimiz şiddet görüntüleri, şehit kardeşine saldırmak reform getirmez, maaş getirmez. Okullara saldırıp yakmak göstericilerin işi değil, gösterileri yolundan çıkaranların işidir. Elektrik dairesine, polis binasına ve hizmet kurumlarına saldırmak Kürdistan halkının çıkarlarına hizmet etmiyor.”
„Peki kim bunlar? Şiddete kalkışanların Kürdistan Bölgesi’ne dışardan gelenler olduğunu biliyoruz. Peşmergeleri kanas silahıyla şehit ettiler. Parti binalarına roketlerle, el bombalarıyla saldırdılar. Göstericiler roket ve silahlarla hak talebinde bulunmaz… Bunlar halkın kazanımlarını hedef alanlardır. “
Sözün özüne ise 500 yıl önce idam sehpası önünde Pir Sultan dikkat çekiyor ve düşmanın attığı taş değil, dostun tek bir gülü ya da fiskesi yaralar diyor:
Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz.
Haktan emrolmazsa rahmet yağmaz.
Şu ellerin taşı hiç bana değmez.
İlle dostun bir tek gülü yaralar beni.
Kulağımıza küpe olsun. Dost ve düşman dar günde belli olurmuş!
10.12.2020
sahin1@web.de