İktisat’ın temel kurallarından biridir.
„Kötü para iyi parayı piyasadan kovar.“
Kötü ya da iyi paradan kasıt, o paranın piyasadaki değeridir. Eğer bir piyasada hem değerli hem de değersiz paranın dolaşımı söz konusuysa, kötü, başka bir deyişle değersiz paranın bolluğu, iyi ya da değerli paranın da kitliği yaşanır. Değersiz para herkesin elinde, avucunda görülürken, değerli para yastık altlarında, çeyiz sandıklarının kuytularında saklanır.
Aynı şey toplumların yaşamlarında da geçerlidir.
Çetin Altan Türk toplum yaşamında bunu „önemsiz değerliler“ ve „değersiz önemliler“ olarak formüle ediyordu.
Bu formülasyonunu 7 Ağustos 2002 tarihli, Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde şöyle bir örnekle açıklıyor:
„Hitler’in iktidara gelmesiyle, 1934 yılında İstanbul’a gelip İstanbul İktisat Fakültesi’ni kuran Prof. Neumark’a, Türkiye’nin neden bir türlü çağdaş bir ülke olamadığını sormuşlar.
Prof. Neumark bu soruya tek cümleden ibaret olan, „Türkiye ‚Sélection négative’ yapıyor“, cevabını veriyor.
Ne demek ‚Sélection négative’?
Toplumdaki „değerliler kadrosuyla hiyerarşisinin“ önemsizleştirilerek alaşağı edilmesi ve „değersiz pozörlerin“, toplumla devlet mekanizmasının üst kademelerindeki „önemliler“ kadrosunu oluşturması…
Böylece „önemsiz değerliler“, „değersiz önemlilerin“ sultası altına giriyor; toplum „statükoyu aşan yeni yaklaşımlara doğru bir türlü kanatlanamıyor.“
Çetin Altan bu yazıyı yazdığı tarihte, AKP henüz yeni kurulmuş ve tek başına iktidara geleceği seçim olan 3 Kasım seçimlerine ise daha 3 ay var.
O günden bugüne 18 yılık bir bir süre geçti. 18 yıl önce iktidara gelen AKP bugün hala tek parti iktidarını sürdürüyor.
Bugün Cumhurbaşkanlığı sistemiyle tek başına ülkeyi yöneten Erdoğan, birkaç gün önce yaptığı bir konuşmasında; “Kültür alanında hala iktidar olamadık” diye yakınıyordu.
Erdoğan’ın bu yakınması, Prof. Neumark’ın 1934 yılında Türkiye ile ilgili yapmış olduğu bir cümlelik değerlendirmesini bir kez daha doğrular nitelikte.
„Sélection négative“ yapma durumu…
Yaklaşık 90 yıl önce „Sélection négative“ yapanlar Cumhuriyeti kuran Kemalist kadrolar.
Bugün ise aynı şeyi Kemalizm’e muhalif olmaları nedeniyle dışlanan, hata kimi zaman baskı gören kadrolar tarafından yapılıyor.
Çetin Altan’ın deyişiyle sadece değişen tek şey, „değersiz önemliler“ oluyor.
Başka bir deyişle aktörler farklı ancak, oynadıkları toplumsal rol aynı hep aynı.
Kemalistlerin “değersiz önemliler” unvanını hakketmek için, “alnın şapka ile kapatılmış olması” ölçü olarak alınıyordu.
Bugün “alnın secdeye değmiş olması” ölçü olarak alınıyor.
Her iki ölçünün de ortak paydası, biat etmek…
Şeyh’in, Şef’in ya da Reis’in itaatkâr bir müridi olmak…
Bu nedenle “değersiz önemliler” kadrosu değişse de, hukuk ve demokrasinin düzeyinde, ekonomi ve toplumun refah seviyesinde, bilim, kültür ve sanat alanında hep yaya kalınıyor.
Daha 20 yıl öncesinde üniversitelerin dış kapılarından içeriye adım atamayan türbanlılar, mülkiyenin önünden geçemeyen imam hatipliler, Kemalist monşerlerin, vali ve kaymakamların koltuklarına oturdular.
Şatafatlı yaşamlarıyla önemli oldular, ancak bir türlü değerli olmayı beceremediler.
Kemalistlerden devraldıkları kötü mirası sahiplenerek, sadece yolun güzergâhını değiştirdiler.
Cumhuriyet tarihi boyunca baskı ve zulüm gören Kürtlerle ya da kendileri gibi geçmişte dışlanan toplumun diğer kesimleriyle empati kuramadılar.
Dolayısıyla, Erdoğan’ın tabiriyle siyasetten iktidar oldular, ancak kültürel iktidarlarını kuramadılar.
Çünkü değerli olma yerine, değersiz önemliler olmayı tercih ettiler.
Sayıları artıkça, tıpkı değersiz paranın değerli parayı piyasadan kovma misali, var olan az sayıdaki değerli insanları da kovup, görünmez hale getirdiler.
19.11.2020