
Barış adını en çok Kürtler çocuklarına vurur.
Çünkü Kürtlerin barışa, herkesten daha fazla ihtiyaçları var.
Bu ihtiyacı salt dillendirmekle, miting ve eylemlerde talep etmekle de yetinmezler.
Ne kadar barışçıl olduklarını ve barışa susadıklarını göstermek için çocuklarına isim olarak ta kullanırlar, barış kelimesini…
Salt Kürt müziği dinlediği için Ankara’daki bir parkta üç Türk genci tarafından öldürülen Barış’ın babasını tanımasam da, onun barışa susayan bir Kürt olduğundan eminim.
Yoksa, yirmi yıl önce doğmuş olan çocuğuna koymazdı „barış“ adını…
Bir çınar gibi büyütmezdi içindeki özlemini…
Kim bilir, belki de doğan oğluna „Barış“ın Kürtçesi olan Aşitî ismini koymak gelmiştir içinden…
Ama o bilerek, isteyerek tercih etmiştir, „Barış“ kelimesini…
Barışmayı talep ettiği muhatabına bir mesaj olarak…
Bunu yapan sadece Barış’ın babası mı?
Elbette hayır…
Binlerce Kürt bu iyi niyet mesajını vermek için verdiler, kızlarına, oğullarına “Barış” adını…
Mesajlarının adresi “davalı” oldukları devlet değildi, hiç bir zaman.
Çünkü vatandaşı oldukları devletle, barıştan çok savaşçı yüzüyle muhatap oldular/olmaya devam ediyorlar.
Uğradıkları kıyım, toplu katliam ve sürgünlerle, yeteri kadar gördüler devletin o kanlı ve katil yüzünü…
Göremeyenler, büyüklerinden uğramış oldukları katliam ve sürgünlerin hikayelerini, dengbêjlerin onlar için yakmış oldukları ağıtlarını dinleyerek büyüdüler.
Barış’ın babası da bu hikaye ve ağıtları dinleyerek büyümüştür.
Dinledikçe Zîlan Deresi’ndeki kemikler, Ağrı Dağı’nın zirvesinde katledilen Kürt kahramanlar canlanmıştır tek tek hafızasının derinliklerinde…
Belki de bir kez daha yaşanmasın o katliamlar, üretilmesin yeni hikayeler, yapılmasın yeni ağıtlar diye, koymuştur “Barış” adını, gözü gibi koruyup, bugüne kadar büyüttüğü oğluna…
O nedenle “Barış”a susayan her Kürt gibi, eminim o da oğluna “Barış” ismini koymakla, aslında Türk arkadaşına, komşusuna, kim bilir belki de Türk olan kirve ve hısımına vermiştir bu içinden geçen mesajını…
Düşman olmadığını…
Savaş istemediğini…
Zararsız bir komşu…
Dayanışmaya hazır bir arkadaş…
Hatta ortak olarak görülmese de, varlığı kabul gören bir vatandaş olmayı dahi içine sindirebileceğini göstermek adına…
Bir yanlış anlaşılmaya yol açmasın, bir kazaya uğramsın diye, „Barış“ı tercih etmiştir, gönlündeki „Aşitî“nin yerine…
Ancak bu içten ve samimiyet yüklü mesajlar dün de karşılık bulmadı, bugün de ulaşamıyor adresine…
Çünkü uzatılan Kürd’ün eli havada, verdiği tek yanlı iyi niyet mesajı da cevapsız kaldı, her seferinde…
Kürtler „Barış“ adını verdikçe çocuklarına, Türk olan arkadaşlarıyla komşuları ise, çocuklarını „Savaş“ kelimesiyle adlandırarak, verdiler karşılığını…
Tıpkı devletleri gibi, onlar da hep yok saydılar, müziğiyle, diliyle Kürd’ün varlığını.
O nedenle, bugün bile Kürtçe müzik dinlediği için Ankara’nın göbeğinde öldürülüyor Barışlar…
Barış ölürken, ölüm haberini bile vermiyor, kardeş halkın çıkartmış oldukları gazeteler…
Bugüne kadar öldürülen Özgür, Devrim, Eylem ve Kurtuluşlarla, son olarak öldürülen Barış’ı düşündükçe, içimden bir ses:
Kim bilir belki de, biziz, suçlu olan…
Aştî yerine Barış demekle yok sayılmayı, öldürülmeyi hak eden…
01.06.2020