
RTÜK, bildiğiniz gib Türkiye Radyo Televizyon Üst Kurulu.
Görev alanı her ne kadar radyo ve televizyon yayınlarıyla sınırlı olduğu bilinse de, pratikte oldukça geniş bir alanı denetleyip kontrol ediyor.
Görevi, Türkiye’de yayın yapan televizyon ve radyoların yayınlarını kontrol etmek, belirlediği çerçeve dışında en ufak bir sapma gösterenlere, kapatma da dahil olmak üzere onları cezalandırmak.
Ben kendi adıma RTÜK’ün görev alanının Türkiye olduğunu düşünüyordum.
Meğerse Kürdistan’ın Güneyi de RTÜK’ün kapsam alanı içerisindeymiş.
Hatta Hewlêr’deki şubesi, merkezine rahmet okuturcasına günün 24 saati faaliyetteymiş.
„Bunu nereden çıkardın“ dediğinizi duyar gibiyim.
Hiç kuşkusuz Hewlêr de, tabelası herkes tarafından görülebilecek olan bir RTÜK binası yok.
Ancak Kürdistan adı altında RTÜK’ten daha fazla Türk devletinin namusunu koruyan birçok kurum var.
Bunlardan birisi de Kürdistan24…
Uzun süreden beri birçok Kuzeyli Kürd’ün köşe yazdığı Kürdistan24’de İbrahim Güçlü’de haftada bir yazıyordu.
Güçlü’nun yazıları aynı zamanda benim de yazı yazdığım NavKurd başta olmak üzere başka yayın organlarında da yayınlanıyordu.
Güçlü, 7 Mayıs tarihinde NavKurd’da yayınlanan „Qetlîama Dersîmê û Mîdhad Sancar…“ başlıklı yazısını köşe sahibi olduğu Kürdistan24’e de göndermiş.
Ancak yazı yayınlanmamış…
Kendisine bir mail gönderilmiş ve yayınlayabilmeleri için yazısında geçen bazı kavramları değiştirmesi istenmiş.
Değiştirmesini istedikleri kavram ise; söz konusu yazıda geçen; “Sömürgeci Türk Devleti”…
Evet, yanlış okumadınız.
Bu değişikliği isteyen Ankara’da görev yapan RTÜK değil. Kürdistan24’ün bir yetkilisi…
Güçlü, bugün NavKurd’da yayınlanan yazısında, gelen maile cevaben, „sen mi bunu istiyorsun?“ diye sorduğunu belirtiyor. Ancak daha beter bir maille şu cevabı alıyor:
“Kek İbrahim Önceki mailimi okuduysan açıkça belirttim kurumsal bir durum olduğunu. Kurumsal işlerde şahsiliğe yer yoktur zaten. Bunu biliyor olman gerekir. Kendi başıma karar verme gibi bir yetkim de yok. Selamlar.“
İbrahim Güçlü ile Kürdistan24 yetkilisi arasında geçen olayın detaylarını, bugün NavKurd’da yayınlanan son yazısına bu link https://navkurd.net/2020/05/bundan-sonra-kuerdistan24te-yazamayacagim-yazmayacagim-ve-buna-sebep-olan-yazim/ altından ulaşıp okuyabilirsiniz.
Hiç kuşkusuz herhangi bir yayın organı yazılarına yer verdiği bir yazarla herhangi bir nedenden dolayı yollarını ayırabilir. Buna yazar da dahil olmak üzere hiçbir kimsenin bir itirazı da olamaz.
Ancak Kürdistan adını taşıyan bir yayın organı bir yazarıyla yolunu ayırmak için, Kürdistan’ın Kuzey’inde Kürtleri onlarca kez toplu katliama tabi tutan, bununla da yetinmeyip diğer üç parçada da katliam yapma girişimlerinde bulunan Sömürgeci Türk Devleti’nin namusunu koruyacak kadar alçalarak yapmaz.
Yapılan bu alçaklık sadece Güçlü’ye yönelik bir şey de değildir. Bu aynı zamanda kendileri de dahil olmak üzere, tüm Kürtlere karşı yapılan bir alçaklıktır ki, komik ya da trajikomik kavramlarıyla geçiştirilecek bir durum da değildir.
İbrahim Güçlü ile aynı sitede yazan bir yazar olarak, Güçlü‘nün birçok konudaki düşüncelerine katılmıyor, hangi gerekçe ile olursa olsun onun zaman zaman TRT Kurdi’deki programlara katılmasını, günümüz koşullarında da doğru bulmuyorum.
Kaldı ki yaşanan olay gibi, bu yazının amacı da, Güçlü’yü savunmak yada onu yermek de değil.
Sorun, Defacto bir devlete dönüşmesi nedeniyle Kürtlerin kabesi olarak gördüğümüz bir merkezde, birilerinin kendilerine hiçbir zaman toz kondurmayan, hatta bu olaydan sonra bile kendilerine zarar vermek istemeyen Güçlü’nün şahsında ve de Kürdistan adı altında Sömürgeci Türk Devleti’nin namus bekçiliğinin yapılmış olmasıdır.
Eğer anında haberdar edilmişse, öyle sanıyorum ki AKSARAY’daki başdanışman İlnur Çevik zevkten dört köşe olmuş, Yalçın ve Sırrıvari bir şekilde kasınarak, kendi kendine şöyle mırıldanmıştır:
“Biz Kürtleri ABD’ye kaptıracak kadar enayi miyiz…“
16.05.2020