Koronavirüs’ün dünyayı sarmalamasıyla birlikte, herkesin yaşam biçimi değişti.
Günübirlik alışkanlıklar terk edildi.
Milletler kendi ülke sınırlarına, bireyler evlerine çekildi.
Devletler ülke sınırlarını, bireyler evlerinin dış kapılarını kapattı.
Bugün ne kimse bir ülkeden başka bir ülkeye gidebiliyor, ne de herhangi bir akrabasının ya da arkadaşının evini ziyaret edebiliyor.
Ortak buluşma alanlarının kapılarına kilit vuruldu.
Ortak mekanları paylaşmak zorunda olanlar ise, ancak belli bir mesafeden birbirleriyle selamlaşabiliyorlar.
Devletlerin diplomatik ilişkileri, bireylerin akrabalık ve dostluk ilişkileri sadece sanal alemde devam ediyor.
Bunun için herhangi bir ülkenin devlet başkanın da, bir aile reisinin de bir akıllı telefona sahip olması yetiyor.
Herkes bir araya gelmekten, yüz yüze diyalog kurmaktan korkuyor.
Çünkü virüs, ırk, renk, cins ve genç yaşlı ayırımı yapmaksızın herkese eşit mesafede…
Bulaştığı kişinin adına da mevki makamına da bakmıyor.
Afrika’nın herhangi bir ülkesinde açlıkla karşı karşıya olan bir insanı öldürdüğü gibi, Türkiye’de emekli de olsa bir generali de öldürebiliyor.
Hata İngiltere gibi bir ilkenin başbakanını da komaya sokabiliyor.
Dolayısıyla tüm ülkelerin yöneticileri adeta diken üstünde.
Çünkü kendilerini hem şahsi hem de kendi vatandaşlarının sağlık ve güvenliklerinden sorumlu hissediyorlar.
Bu nedenle uyarılarını bilim adamlarının kendilerine sundukları önerilere göre…
Virüs’ün yayılma ve etkilerini de olabildiğince şeffaf bir şekilde vatandaşlarıyla paylaşıyorlar.
Ne vaka sayısını ne de yaşanan ölümleri gizliyorlar.
Tabi hiçbiri Türkmenistan ve Türkiye reisleri kadar şanslı değil.
Türkmenistan reisi Korona kelimesini yasaklayarak, dolayısıyla virüsten ölenleri de yok sayarak, kendince bir çözüm buldu.
Türkiye reisi de, Azrail ile anlaşarak, virüsten kaynaklı vaka ve ölüm sayılarını, halkı korkutmayacak bir seviyede tuttu.
Son beş gündür, vaka sayısı 3 binlerde ölüm sayıları da 75 ile 80 arasında seyretmekte.
Vaka ve ölümlerin %60 ise, ne ilginçtir İstanbul’da yaşanıyor.
Geri kalan %40 ise, diğer büyük kentlerde.
Anlayacağınız yaptıkları sözleşme gereği Azrail, ne köylere ne de kasaba ve küçük şehirlere uğruyor.
İstanbul, İzmir ve Ankara üçgeninde, gece gündüz demeden tur atıyor.
Tabi bu arada Bursa, Bolu, Kocaeli ve Sakarya gibi illerde mola verdiği de oluyor.
Reise bağlı televizyonların muhabirleri Amerika, Avrupa ve Asya’daki herhangi bir ülkenin herhangi bir şehrinin herhangi bir sokağında günlük kaç vaka ve ölümün gerçekleştiğini, kulakları sağır edercesine bağırarak, halkı bilgilendirme görevini yerine getiriyorlar.
Ancak hiçbiri Türkiye’de gerçekten günde kaç vaka ve ölüm yaşandığını merak edip, her akşam basın açıklaması yapan Koca sağlık bakanına soru bile soramıyor.
Birkaç hafta önce Mardin Tabip Odası Başkanı, vaka sayısının yansıtılandan daha fazla olduğunu açıklayına, anında sorgulanmak üzere emniyete çağrıldı.
Ege Üniversitesinden bir profesör, virüsün tehlikeleri ve korunma yöntemleri ile ilgili bir videoyu paylaşınca, kendisine yapılan baskı nedeniyle bir gün sonra özür dilemek zorunda kaldı.
Anlayacağınız, Reis ile Azrail’in yapmış oldukları sözleşmenin içeriği ve kapsamı konusunda Allah’tan başka, Koca sağlık bakanı da dahil olmak üzere hiç kimse bir şey bilmiyor.
Bu nedenle, siz siz olun, kendinizi hem virüsten hem de Reis ve Azrail ikilisinden korumaya çalışın.
Ola ki virüse yakalandınız, bir yolunu bulup kendinizi mutlaka İstanbul’a atın…
Aksi takdirde öldüğünüzden sizin bile haberiniz olmayacak…
09.04.2020