
Türk devlet dilini, AKP-CHP-MHP-İyi Parti-SP ve diğerlerinden oluşan Anti-Kürt-Koalisyonu‘nun dilini anlamakta güçlük çekmiyor insan.
Bunlar terimleri, deyimleri, sözü de kirlettiler. TC, Kıbrıs’ı işgal etti, adına ‚Barış Harekatı‘ dedi. Dün, Afrin’i işgal ve zeytinlikleri talan ettiler, bunu ‚Zeytin Dalı Operasyonu‘ olarak adlandırdılar. Bugün Suriye sınırları içinde kalan Kürt topraklarını işgal ediyor adına da ‚Barış Pınarı Harekatı‘ diyorlar.
Bu dil bir yönüyle anlaşılır. Bu dilin görevi kelimelere, söze takla attırmak, olanı olmamış, olmayanı olmuş gibi göstermek, gerçeği, hakikati gizleyip perdelemektir.
Yine Türk devlet arpalığından geçinen basını, orada kalem oynatan şaklabanları, görevleri televizyonlarda hakikatin ırzına geçmek olan zübükleri de anlamakta güçlük çekmiyor insan, ister Türk ister Kürt olsun.
Ama sıra Erdoğan ve şürekasına muhalefet işine soyunup onunla kol-kola Serê Kaniyê, Girê Spî, Qamışlo ve Derik’e, velhasıl tüm Kürt yerleşim birimlerine, Rojava’ya, Suriye Kürdistanı’na sefere, fetihe çıkan Kılıçdaroğlu ve CHP’sini Kürt mahallesinde şirin göstermek olanları tanımlamakta, adlandırmakta güçlük çekiyor insan. Hele ki bunlar, Kürt yurtseverlerinin yapmış oldukları bağışlarla bu ve benzeri yayınları yapıyorlarsa.
Sınır ötesi bu işgalde kentler TC’nin savaş uçakları tarafından bombalanır, tank ve toplar beş yüz kilometre boyunca tüm yerleşim alanlarını cehenneme çevirir, Türk ordusu ve yanına aldığı İŞİD ve El Nusra kalıntısı İslamcı güruhlar ele geçirdikleri insanları salt Kürt olduklarından ötürü işkenceden geçirip katlettikten sonra Allah-u Akbar ulumaları altında yeniden yeniden parçalar, canilerin eline geçmemek için yüzbinlerce sivil göç yollarına düşerken, bu yapılanın, uygulanan bu vahşetin adını koymak, bırakalım demokratlığı insan olmanın olmazsa olmazı, ilk gereğidir.
Bu vahşet karşısında hala Erdoğan’ın, Hulisi Akar ve TC‘nin resmi dilini kullanmak tam da onların istedikleri yöne seyir etmek, olanı olmamış gibi, yaşananı yaşanmamış gibi gösterme girişimidir ve bu suça ortak olmakla eşanlamlıdır, niyet ne olursa olsun!
Şöyle adlandırıyorlar demokrat ve Kürt dostu olduklarını iddia eden bu bay ve bayanlar, hem de bu işgal ve fetih saldırısından bir hafta sonra bile başında bulundukları site ve televizyonlardan: ‚TSK’nın Kuzey Suriye’ye askeri harekatı.‘
Peki nedir‚ harekat‘?
‚Belli bir amaç gözetilerek bir askeri birliğe yaptırılan manevra, çarpışma, çevirme, kovalama vb işler‘ diye tanımlıyor mektebinden mezun oldukları devletin dil kurumu.
Suriye Kürdistanı ve Rojava’ya yönelik yapılanlar bir harekat, çevirme ve kovalama mıdır, peki?
YPG’li güçler sınırı geçip saldırıda bulundular ve Türk ordusu da misillemede bulunup karşılık mı veriyor? Onları sınırın dışına çıkarmak için bir operasyon veya harekat mı düzenleniyor?
‚Güvenlik güçlerince suçluların yakalanması için düzenlenen dizi eylem‘ diye tanımlıyor Türk Dil Kurumu operasyonu.
Açıktır ki bugün yapılan sıradan bir operasyon da değildir. Bunun adı ‚başkasının elinde bulunan bir toprağı‘ ele geçirmek için düzenlenen bir işgal ve fetih girişimi, haneye tecavüzdür!
Bunu yapana da sadece Kürt mahallesinde değil, dünyanın her yerinde işgalci ve saldırgan denir. Bunu dememek, saldırganlığı adlandırmamak yaşananları tersyüz etmekle eşanlamlıdır.
Türkiye’nin işgali altındaki Kuzey Kıbrıs‘ın Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı şöyle tanımlıyor yaşananları örneğin: “1974’te biz adına Barış Harekatı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır.”
Sorun işte bu kadar açık ve net. Bunu söyleyen Türkiye seromuyla ayakta kalmaya çalışan uydu bir‚ devletin‘ Cumhurbaşkanı‘dır. Bu kadar cesaret sahibi olamayanlara, Erdoğan’ın çizdiği sınırlar içinde muhalefet yaptıklarını iddia edenlere, on yaşındaki çocuk dahi sınıfta kaldınız der.
‚ABD Savunma Bakanı Esper‚ Erdoğan tüm uyarılara rağmen Suriye’nin Kuzeyi‘ne tek taraflı işgal emri verdi ve savaş suçlarından sorumludur‘ haberinde işgal kelimesini tırnak içine aldığınızda farkınız kalmaz Erdoğan ve şürekasından. Zira Erdoğan yapılanları işgal diye niteleyenlere saldırıyor sabah akşam.
Daha da ötesi. Birleşmiş Milletler çağrıda bulunarak ‚savaş suçlarını soruşturun‘ diyor. Demek ki TC’nin Rojava’da, Suriye Kürdistan’ında yaptığı bir işgaldir, hem de estirilen vahşet savaş suçları arasında sayabilecek ölçüde.
TC’nin can-ciğer dostları, müttefikleri araya mesafe koyup Rojava’da yaşananları işgal olarak niteleyip geri çekilmeyi talep eder ve yaptırımlar uygularken, Erdoğan’a muhalefet ettiklerini iddia eden Kürt sponsorlu site ve televizyonlar hala saldırıyı ‘harekat’ diye tanımlamaya devam ediyorlarsa hem sponsorlarda hem de bu dili kullananlarda bir sorun var demektir.
‘Dar günde dost düşmanım belloldu’ der bir Pir Sultan. Kullanılan dil, ne kadar gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın günü gelir kişinin gerçek kimliğini, karakterini bir anda çarpar suratına.
16.10.2019