Türk Devleti uzun bir süreden beri Fırat’ın doğusuna yönelik bir işgal harekatını başlatmak için hazırlık yapıyordu.
Erdoğan, bulduğu her fırsatta Kürtlere yönelik tehditlerini sürdürürken, Trump’tan alabileceği bir destek için de blöflerine her gün bir yenisini ekliyordu.
Nihayet dün akşam Trump ile yaptığı bir telefon görüşmesiyle, bombayı patlattı.
Türk halkına, Trump’ın işgal harekatına yeşil ışık yaktığı, haberini duyurdu.
Bunu duyan Perinçek, işgal harekatının adını koydu.
„Barış Pınarı Harekatı…“
Pınarın muslukları ne zaman açılacak ve musluklarda ne kadar Kürt kanı akıtılacak, Trump’ın ikinci bir işaretiyle Erdoğan’ın vereceği emre bağlı…
Bunun da pek kolay kolay gerçekleşeceğini düşünmüyorum.
Çünkü Amerika Trump’tan ibaret değil…
Ancak her şeye rağmen Trump’ın yaktığı sarı lamba yeşile dönüşürse, Kürtlerin yapabileceği fazla bir şey de olmaz.
Çünkü Kürdistan’ın Batısının işgali ve Kürtsüz bir alanın oluşturulması için Türk ordusu her türlü hazırlığını yapmış, sınırda hazır kıta bekliyor.
Hazırlık yapan sadece ordu mu?
Kimi Kürtlerin hala kardeş bellediği Türk halkı da hummalı bir çalışma içerisinde…
Kadınlar mutfaklar da börekler açıp, üzüm yaprağından sarmalar sarmakta…
Erkekler camilerde, Türk imamlarının Kürdün katli için verecekleri hutbe ve katillere güç vermesi için Allah’a yapacakları duaların yapılmasını sabırsızlıkla beklemekteler.
İşgal işaretinin verilmesi halinde Türk anaları, çocuklarından bile esirgedikleri börek ve sarmalarla mehmetçiklerini sefere yolcu edecek…
Erkekler de, imamların okuyacakları hutbe ve dualara ortak olmak için camilere koşacaklar.
Komşu Kürt kadınları, Türk anaların bu „soylu“ davranışını gıpta ile izleyip, onların börek, çörek yapma hünerlerini paylaşacak, cami cemaatine tabi olan erkeklerde, din kardeşleri olan Türklerle birlikte kendi öz kardeşlerinin katli için okunan dualara amin diyecekler.
Kürt solcuları, sınırlı sayıdaki Türk yoldaşlarıyla kol kola girip Trump-Erdoğan ikilisini suçlayıp günah çıkaracaklar.
İradelerini mensubu oldukları parti ve liderlerine ipotek eden Kürt siyasetçileri, birbirlerini suçlamakla, sıvışmaya ve günü kurtarmaya çalışacaklar.
Türk devletinin liderlerine bağladığı maaşlarla geçinen ENKS’ye yakın duran Kürtler, PYD/YPG’yi suçlayacak…
Türk devletinin her sıkıştığında kendisine özel elçi gönderip, derin düşüncelerini devlet televizyonlarında yansıttığı Ada’daki devlet misafirine yakın duran Kürtler de, Barzani’yi günah keçisi olarak gösterip, sorumluluktan kurtulacaklar…
Bağımsız, bağlantısız Kürtler ne yapacak?
Onlar da televizyon ya da bilgisayar ekranlarının karşısına geçip, olup biteni seyredecekler…
Ekranlara yansıyacak Türk tanklarını gördüklerinde küfredecek, Kürtlerin akacak kanlarını gördüklerinde ise, gözyaşı dökecekler…
Hiç, ama hiç kimse mahallesine, cemaatine, partisine, cemaat ve partisinin şeyh ve liderine dönüp; “biz nerede hata yaptık” sorusunu soramayacak…
Peki ne yapmalı?
Bu işgal girişimini durdurmanın bir yolu yok mu?
Hiç kuşkusuz var.
Ancak yukarıda sıraladığım Kürtler bugüne kadar alışılageldikleri yoldan farklı yola saparlar mı, orası tartışmalı…
Çünkü Kürtler bugüne kadar silahı hep başat araç olarak gördüler/kullandılar.
Silahın dışındaki araçları ya küçümsediler ya da olması gereken doğrultuda kullanamadılar.
Kabul etmek gerekir, ki dört parça Kürdistan’daki Kürtlerin silahlı güçleri de bir araya gelse, salt savaş yoluyla Türk devletinin işgal girişimini durdurmak mümkün olmayabilir.
Ancak sadece Türkiye’de yaşayan Kürtlerin %5’i sivil bir itaatsizlik girişimi başlatsa, ki bu 1,5 Milyon insana tekabül eder.
1,5 Milyon Kürt, Akçakale, Ceylanpınar ile Serê Kanîyê, Girê Spî arasında bulunan sınır hattına yığılırsa, Fırat’ın Doğusuna yönelik işgal girişimini durdurabilecekleri gibi, Fırat’ın batısındaki işgali de sonlandırabilirler.
Bunun için ne Amerika’nın bağışladıkları silahlara ne de o silahları kullanabilecek savaşçılara ihtiyaç var.
Milli bir şuur, biraz cesaret ve biraz da diplomasi ile beslenen ortak bir refleks yeter de artar bile…
08.10.2019