
Türk devleti 9 Ekim günü Kürdistan’ın Güney-Batısı’nı, Rojava’yı tümden işgal etmek için yeni ve geniş çaplı bir saldırı başlattı.
Bu saldırıya, işgal ve tecavüz girişimine yeşil ışık yakan ABD başkanı Trump’tır. Ağustos’ta ABD-TC ve Kürt Yönetimi arasında sağlanan anlaşma gereği Kürt güçleri Girê Spî ve Serê Kaniyê sınır hattındaki ağır silahlarını geri çekmiş, mevzi ve savunma barikatlarını tahrip etmiş, birliklerini beş kilometre geriye konumlandırmıştı. Trump, Güvenli Bölge anlaşmasına ihanet ederek ve Kürt güçlerini silahsızlandırarak arkadan hançerledi.
Saldırı için 9 Ekim gününün seçilmesi ise tesadüf değildir. Saldırıdan 21 yıl önce Öcalan Suriye’yi terketmek zorunda kalmıştı. Öcalan’ın idam cezasına çarptırıldığı gün ise yine tesadüfen 29 Haziran’a denk gelmedi. Öcalan’a, Şêx Said’in idam edildiği gün, idam cezası verilerek Kürtlere ‘başını kaldıran her Kürdün akibeti aynı olur’ mesajı verilmek istendi.
İkincisi, Rojava’yı işgal saldırısı Türk Ulusal Koalisyonu sayesinde başlatıldı. Kürtler ve Kürt kazanımları söz konusu olduğunda bu koalisyon devreye girer ve Kürtlere karşı ortak bir tavır alınır, refleks gösterilir.
Hiç geriye gitmeye gerek yok. Daha dün, 2016’da dokunulmazlıklar kaldırıldığında, Irak ve Suriye’ye saldırı için göstermelik bir icazete ihtiyaç duyulduğunda da böylesi bir Türk Ulusal Koalisyonu sağlandı ve ortak bir duruş sergilendi.
Bunun çerçevesi de TC’nin Kırmızı Kitapçık diye tanımlanan Gizli Anayasası’ında çizilir, ortak hedef belirlenir. Bu hedefte yer alanlarsa son on beş yıldır sadece Kürtlerdir. Kürtler sadece sözde vatandaş değil, hakları için her kıpırdadıklarında imha edilmesi gereken ortak düşmanlardır.
Kim olursa olsun, hangi Türk partisinde yer alırsa alsın, aralarında ne tür sorunlar yaşanırsa yaşansın hepsi bir ağızdan, aynen Kılıçdaroğlu’nun ‘dualarımız kahraman askerlerimiz için, Barış Pınarı harekatının başarısı için Allah evlatlarımızı muzaffer etsin’ der ve bunun gereğini yapar.
Tam da bundan dolayı tüm hasımlıklar, düşmanlıklar bir tarafa bırakılır ve Erdoğan, Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Akşener, Gül, Davutoğlu, Karamollaoğlu, İmamoğlu, kalını ve incesiyle Devlet Partisi’nin farklı şubelerinin müdürleri kol-kola girer ve Kürde karşı aynı safta yer alır, sefere çıkar.
Üçüncüsü, Kürtler arasında yaşanan sorunlar anlamını yitirmiştir. Türk devleti ve partilerinin tümü sadece PKK ve taraftarlarına düşman değil, hangi parçada yer alırlarsa alsınlar, hangi partiden olurlarsa olsunlar, Türkiye’ye ne kadar şirin görünmek isterlerse istesinler Kürtlerin tümüne düşmandır. Bunu en son 2017’de Güney Kürdistan referandum sürecinde, 2018 Afrin işgalinde gördük.
Bu nedenle de bugün Rojava’ya sahip çıkmak, işgale karşı tavır almak tarihi bir görevdir. Kürt halkı her yerde işgali protesto etmek, kardeşlerine sahip çıkmak için tek saniye dahi beklememelidir.
Güney Kürdistan yönetimi ve partileri halkı sokağa çağırmalı, sınırı açık tutmalı, Rojava’ya silah ve cephane desteğinde bulunmalı, sağlık ekip ve ambülansları Rojava’ya sevk etmeli ve diplomatik ilişkileri devreye koyarak bu işgal saldırısının son bulması için aktif bir görev üstlenmelidir. Türk işgalci birliklerinin Güney Kürdistan’dan çıkarılması için, başka bir gün beklenmemelidir!
Dördüncüsü, Kürt halkının canı bir kez daha yanıyor. Bir yara kapanmadan, yenisi açılıyor. Bu doğru. Ama bu kez haklı olduğumuza, saldırıya uğradığımıza tüm dünya inanıyor. Dün Afrin’in işgal edilmesine sessiz kalanlar bugün ses veriyor, işgale karşı tutum alıyorlar.
Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Ürdün, Lübnan, Libya, Kuveyt ve Irak gibi Arap ülkeleri ile Britanya, Fransa, Hollanda, İsviçre, Finlandiya, İtalya, Kanada ve Almanya gibi Batılı devletler işgali anlaşılır bir şekilde kınıyorlar. Amerika’da kongre üyelerinin azımsanmayacak bir kesimi sömürgeci Türk devletinin saldırısına, tecavüzüne karşı çıkıyor, girişimde bulunuyorlar. Dünya kamuoyu ise istisnasız Kürtlerle birlikte.
Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi, Arap Birliği işgal girişimini görüşmek için toplanıyor. Nato’nun, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin harekete geçmesi için baskı oluşturulmalı, tek tek Avrupa devletlerinin Türkiye’ye nota vermesi için girişimde bulunulmalı. Uçuşa yasak bölgenin sağlanması için baskı yoğunlaştırılmalı.
Rojava’daki direniş, dışardaki protesto ve girişimlerle bu işgal boşa çıkarılabilir ve TC beklemediği sonuçlarla karşılaşabilir. Uçuş yasağının sağlanması bunun ilk adımıdır.
Uluslararası planda kredisi kalmayan, ekonomik sorunlarla boğuşan ve egemen bir devletin topraklarına saldırarak işgalci bir konumda olan Erdoğan’ı koltuk değneği Kılıçdaroğlu bu kez kurtaramayabilir.
Beşincisi, tüm camilerde Fetih suresi okutulacakmış. Buna da Kılıçdaroğlu yakışır. Hatta Cuma namazlarını kıldırsa duaları tereddütsüz kabul edilir ve gönlü şad olur Kılıçdaroğlu’nun.
(msahin1@web.de, 10.10.2019)