
Uluslararası hukukun en temel ilkelerinden birisi; ülke sınırlarının güven altına alınmasıdır.
Herhangi bir devletin, başka bir ülkenin sınırları dahilinde askeri güç kullanarak operasyona başvurması, bu temel ilkenin ihlali nedeniyle yasaktır.
Bu yasağın tek bir istisnası vardır ki, o da, ancak silahlı bir saldırı karşısında mağdur devletin meşru müdafaa hakkıdır.
Silahlı saldırıdan kasıt ise, saldırının bir devlet tarafından ve de düzenli ordu birliklerince işgal ve istila amaçlı yapılmış olmasıdır.
Dışarıdan yönelen herhangi bir „terör eylemi“ karşısında, hedef olan devletin herhangi bir komşu devletin sınırları içinde askeri bir müdahalede bulunma hakkı yoktur.
Sınırları dışından kendisine yönelik yapılan herhangi bir saldırı karşısında devletlerin başvurdukları ve uluslararası hukukta da kabul gördüğü tek yöntem, saldırıyı yapan unsurları barındıkları devletlerden isteme yoluyla sorunu çözmeye çalışmaktır.
Bu temel kuralın dışında, bugüne kadar sınırlı sayıda bazı istisnai durumlar yaşanmışsa da, bu, herhangi bir devlete uluslararası hukukun belirlediği çerçevenin dışına çıkma hakkını vermez.
Devletlerin, sınırları ötesinde “sıcak takip” adı altında giriştikleri operasyonlar, belli şart ve sınırlamalara bağlı yapılmış olsalar bile, uluslararası hukukta kabul görmezler.
Nedir bu şart ve sınırlamalar?
Her şeyden önce, „sıcak takip“ yapan devlet, sınırları dahilinde operasyon yapacak devletten alacağı izne bağlı olarak üç temel şarta uygun olarak hareket etmek zorundadır.
Bunlar:
- Sıcak takibe başlamadan önce, topraklarında operasyon yapılacak devletin onayının alınması…
- Yapılacak operasyonun sadece „teröristler“le barındıkları kamplarının imhasıyla sınırlı olması…
- Operasyonun tamamlanmasıyla, operasyonu yapan güvenlik güçlerinin derhal kendi ülke sınırlarına geri çekilmesidir…
Ancak bu üç şartın oluşmasıyla yapılan sınır ötesi operasyonlar dahi uluslararası hukukta kabul görmezler. Sadece vahim bir uluslararası hukuk ihlali olarak görülmüyorlar.
Çünkü söz konusu şartlar oluşmuş olsa bile, uluslararası camiada “sıcak takip hakkı”nın yasallığına ilişkin bugün de ciddi itirazlar mevcuttur.
Türkiye 1984 yılından başlayarak, “sıcak takip” adı altında Kürdistan’ın Güney’inde askeri operasyonlar yaptı/yapıyor.
Sayısı dahi bilinmeyen bu operasyonların hiçbiri, yukarıda belirtilen üç temel şarta dayanmıyor.
Çünkü, bugüne kadar yapılan hiçbir operasyon Irak Merkezi Hükümeti’nin ya da Federe Kürt Yönetimi’nin iznine bağlı olarak yapılmadı.
Yapılan askeri operasyonlarla, sıcak takibe gerekçe gösterilen PKK’den daha çok bölgede yaşayan sivil halk zarar gördü/görüyor.
Yine sıcak takip bahanesiyle Kürdistan’ın Güney’ine giren Türk güvenlik güçleri, operasyonun sona ermesiyle, sınırların gerisine çekilmedi/çekilmiyor.
Kürtler başta olmak üzere herkes Fırat’ın Doğusuna kilitlenmişken, Türk devleti Kürdistan’ın Güney’inde kalıcı olmanın temellerini atıyor. Üstelik herhangi bir tepkiyle karşılaşmadan…
Pençe 1, Pençe 2 ve Pençe 3 adı altında yapılan operasyonlara yönelik Federe Kürt Yönetimi’nin tepkisi “rica” düzeyinde kalırken, Kuzeyli sahte Barzanicilerin bu konudaki tutumu ise, Türk devletinin operasyonlarına adeta meşrutiyet kazandırma babında…
24.08.2019