
Sömürgeci anlayış, sömürgeci akıl, boyunduruk altına aldığı halkları, sömürgeleri hep kayyımlarla yönetir, orayı bir koloni ve müstemleke olarak görür ve öyle davranır. Sömürge halkı reşid ve ehil değildir, yönetilmesi, sevk ve idare edilmesi gereken ve bir çobana ihtiyaç duyan ‘sürüdür’. Sömürge valisi herşeye muktedirdir, sözü kanundur, herşeyi en iyi bilen ve yapandır, kimseye karşı sorumlu değildir. Sömürge’nin hak ve hukuku yoktur ve yeri gelir sömürgeci devletin kendi kanunları da sömürgede geçerliliğini yitirir.
Kürdistan’da geçmişte ve günümüzde poliste, zindanda, işkence çarklarında, devlet dairelerinde sıkça ‘Kanun da, devlet de, Allah da benim’ denir ve buna göre davranılır. Bu tam da bu durumu anlatmak için kullanılır.
TC, Kürdistan’ı hep sömürge valileri eliyle yönetti. 1925’lerde bunun alt yapısı oluşturuldu ve adım adım uygulamaya konuldu. 1980 darbesinden sonra örneğin, Kürdistan’a atanan valiler de yetmeyince herşeye muktedir Olağanüstü Hal Bölge Valileri, Süper Valiler devreye kondu ve Kürdistan bir dönem bunlar eliyle yönetildi.
Yüzyıldır Kürtlerin sahip olduğu herşeye kayyım atanmış ve Türk devleti başından itibaren Kürdistan’ı kayyımlarla yönetiyor.
Türk Dil Kurumu kayyımı, “belli bir malın yönetilmesi veya belli bir işin yapılması için görevlendirilen kimse” diye açıklıyor. Bunu bireyden arındırıp herhangi bir şeyin yerine atanan, ikame edilen, konan olarak genelleştirirsek şöyle bir tablo çıkar karşımıza.
– Kürt diline kayyım atanmış, yerine Türkçe konmuş, bir buyrukla.
– Kürtlerin varlığına kayyım atanmış, onlarca yıl Dağlı Türk diye adlandırılmış. Bugün ‘Kürt kardeşlerim’ söylemi bile Ankara’ya biat edenler için kullanılıyor. Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak veya Sabahat Tuncel muktedirin Kürt kardeşi değildir örneğin, ya da Ahmet Türk, Selçuk Mızraklı veya Bedia Özgökçe Ertan.
– Kürt yurdu Kürdistan tanımlamasına kayyım atanmış, yerine Doğu- ve Güneydoğu Türkiye tanımlaması getirilmiş.
– Kürt tarih ve kültürüne kayyım atanmış, yerine Türk tarih ve kültürü bina edilmiş.
– Kürtçe isimlere kayyım atanmış, yerine Türkçe’de kullanılan isimler ikame edilmiş.
– Dağ, taş, dere ve vadilere kayyım atanmış, yerine Kürtlerin bilmediği, kullanmadığı Türkçe yapay isimler konmuş.
– Köylere kayyım atanmış, halkı sürülmüş.
– Kısacası Kürt neye sahipse Türk devletinin kayyımı altına alınmış.
– Afrin örneğin işgal edildi ve kamuda çalışan tüm Kürtler görevlerinden uzaklaştırıldı, yerlerine TC’ye bağlı çakallar atandı ve Afrin Türk kaymakamlar tarafından yönetilir oldu.
– Son yıllarda sıra kendi yasa ve hukuklarına geldi ve Kürtler söz konusu olunca iş, kendi yasalarınca seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmasına, yerlerine memur atanmasına kadar vardırıldı.
Kürt ve Kürdistan’a ilişkin kayyımlar Erdoğan’ı tatmin etmeye yetmeyince kayyım uygulaması Türkiye’ye de kaydırıldı.
– Erdoğan 2016 yazında Türk devletinin Anayasası’na da kayyım atadı. ‘Sistem değişti, yasalar bana uysun’ dedi.
– Erdoğan 15 Temmuz 2016’daki kurgulu darbeden sonra tüm Türkiye’ye kayyım atadı, ülkeyi olağanüstü hal yasalarıyla, Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetir oldu. Özel mülkiyete, vakıf ve derneklere, okul ve yurtlara, fabrika ve medya kuruluşlarına, banka ve şirketlere el koydu, denetimi altına geçirdi ve kurduğu Varlık Fonu’na devretti.
– Kendi mahallesinden Davutoğlu’na kayyım atadı, yerine Binali Yıldırım’ı getirdi.
– Binali’ye kayyım atadı, herşeyi kendine bağladı.
– Türk devlet teşkilatı ve kurumları bugün kayyımlarla yönetiliyor. Buna Türk ‘özgür’ basını da dahil.
Listeyi uzatmak ve farklı alanlarda örneklemek mümkün. Bu kadarı bile bugün yaşananları anlamaya yeter de artar bile.
19 Ağustos’tan sonra kayyımlarla birlikte ‘demokrasiye darbe’ sözü tedavülde, oldukça revaçta. Türkiye dün de demokratik değildi, bugün de. İnsan haklarının askıya alındığı, düşüncenin prangaya vurulduğu, basının özgür olmadığı, toplantı ve gösteri hakkının kırıntısının bile bulunmadığı, güçler ayrılığının ayaklar altına alındığı, yasama ve yargının tek kişiye bağlandığı, yürütmenin hiçbir organa hesap vermediği bir rejim ne kadar demokratikse, Türkiye’de o kadar demokratiktir.
Demokrasiyi salt parlamentonun bulunmasına ve seçime indirgeyenler, yanılıyorlar. Saddam’ın da parlamentosu vardı. Orada da seçimler yapılıyordu. Peki Baas rejimi demokratik miydi? Ya da İran? Kaldı ki teokratik bir devlet olan İran’da yürütme yasamaya, parlamentoya karşı sorumlu. Ruhani parlamentoya hesap verirken, Türkiye’de bırakın Erdoğan’ı sıradan bir bakanın dahi parlamentoya karşı bir sorumluluğu bulunmuyor. Ne Erdoğan, ne de bakanları gidip parlamentoda hesap veriyorlar.
Sözün özü Kürt halkına ait ne varsa, dağı ve taşı dahil Türk devletinin kayyımı altında. Bu genel kayyım kaldırılmadığı, tarihin çöplüğüne atılmadığı sürece, bir kayyım gider, yenisi gelir. Günse, sivil mücadeleyi her alanda yaygınlaştırma ve kayyımlarda gedik açma günüdür. Bu görev ise salt Kürtlere düşmüyor, asıl görev Türk demokratik güçlerine düşüyor. Kürdistan’daki tüm kayyımlar o mahallenin ürünü ve ayıbıdır. Ve iş, dostlar alışverişte görsün pişkinliğiyle geçiştirilemez!
30.08.2019)
msahin1@web.de