
Yıl 1980…
Türkiye’de bir askeri darbe olmuş.
Tanklar sokaklara çıkmış.
Yüzbinlerce insan tutuklanmıştı.
İçerde işkence, dışarıda baskı ve zulüm olanca hızıyla devam ediyordu.
Rejime göre olmayan halk Kürtler, olmayan topraklar üzerinde bir Kürt devleti kurma eyleminden dolayı suçlanıyor ve yargılanıyorlardı.
İçerde ve dışarda, „dağ dili“ dedikleri dilleriyle konuşmaları yasaklanmış milyonlar, suskunluğa mahkum ediliyordu.
Darbeden tam beş yıl sonra, 1985 yılında Amerikalı iki yazar Harold Pinter ve Arthur Miller, siyasi baskılara uğramış, sırf yazdıklarından ötürü hapse girmiş kişileri ziyaret etmek amacıyla Türkiye’ye gelmişlerdi.
Ziyaretleri sırasında Türkiye’de insanlara uygulanan baskılar ve Kürt dilinin yasaklanmasına dair gözlemlerinden hareketle Harold Pinter, Dağ Dili (Mountain Language) adlı eserini yazmış ve 1988’de yayınlanmıştı.
Pinter’in bu eseri özellikle de Kürtler arasında sevinçle karşılanmış, geleceğe dair bir umut kaynağı olma işlevini görmüştü.
Aradan yıllar geçti.
Kürt dili üzerindeki yasaklar kalktı.
Bugün, istenilen düzeyde ve içerikte olmasa da, Kürt Dili devlet televizyonunda dahi bir yayın dili konumuna gelmiş durumda.
Pinter’in Dağ Dili eseri ve bu eserin yayınlanmış olmasının 31 yıl önce Kürtler arasında yarattığı sevinç, o süreci yaşamayan Kürtler tarafından bilinmese de, o dönem yarattığı etkinin unutulmuş olduğu anlamına gelmez.
Pinter’in bu eseri sayesinde Kürt dilinin varlığı ve aynı zamanda yasaklı bir dil olduğu gerçeği dünyaya yayıldı. Kürtlerin bu yöndeki mücadelelerine ciddi bir ivme kazandırdı.
Bugün de başka bir Amerikalı, siyasi ve egemenlik alanları konusunda yaptığı bir açıklamayla Kürtleri bir kez daha dünyanın gündemine taşıdı.
Taşıyan sıradan bir Amerikalı değil…
Bir yazar, bir sanatçı ya da bir gazeteci de değil.
Amerikan Başkanı Donald Trump…
Üstelik dost ve düşman tanımından hareketle, söyleyeceklerini Kürtlerin düşmanı olarak gördüklerinin yüzlerine vurarak…
„İşin açıkçası herkesin bildiği gibi Erdoğan’ın Kürtlerle bir problemi var. Sınırda 65 bin kişilik bir ordusu vardı ve IŞİD’e karşı bize yardım eden Kürtleri haritadan silecekti. Onu aradım ve bunu yapmamasını rica ettim. Sanırım Kürtler onun veya Türkiye’nin doğal düşmanı. Ve o bunu yapmadı. Sınırda dizilmişlerdi ve bizimle birlikte IŞİD’i yenenleri haritadan sileceklerdi. Dedim ki ‚bunu yapamazsın, bunu yapamazsın‘ ve o bunu yapmadı. O yüzden bir ilişkimiz var…“
Trump’ın Japonya’da Erdoğan ile görüşme sonrası yaptığı bu açıklamasını Türk basını duymazlıktan geldi ki, bu anlaşılır bir durumdur.
Çünkü Türk devletinin görmek istemediği bir olguyu, duymak istemediği bir sesi Türk basını da görmez, duymaz.
Ancak dikkatimi çeken asıl şey, Kürtlerin de bunu yeter ölçüde gündeme taşımamaları oldu.
Kafama takılan iki soru;
- Trump’ın bu sözlerini Kürtler ya duymadı?
- Ya da, Trump söyledi diye, sahiplenmek işlerine gelmedi?
Oysa Pinter bir ironi ile Kürt dilinin karşı karşıya kalmış olduğu durumu dile getirirken, Trump Kürtlerin düşmanlarının kim olduklarını, Kürtleri onlara karşı nasıl korumaya çalıştıklarını tüm çıplaklığıyla dünya kamuoyuna açıklıyordu.
04.07.2019
firataras@navkurd.net