
Direngenlikte üstlerine yoktur, dostuna ciğerlerini peşkeş çekecek kadar cömert ve sıcak. ‚Yiğitlik inkar gelinmez / Tek’e – tek döğüşte yenilmediler / Bin yıllardan bu yan, bura uşağı‘ diye tanımlar koca Ozan.
Böyle tanımlanan insanların bir kısmı Bin Xet’te yaşar. Xet’ın, Berlin-Bağdat Demiryolu’nun kuzeyinde yaşayanların kardeşleridir onlar, aynı aşiret, aynı kabile ve sülaleden gelen. Araya yüz yıl önce Xet çekilip dikenli tellerle bezenince toprakları, ayrı kalırlar Ser Xet’te kalan akraba ve hısımlarıyla. Köyler, kentler de alır nasibini parçalanmışlıktan.
Yetim kalmışlardır araya çekilen Xet’le. Yetmez bu da. Cizire, Kobanê ve Afrin’i ayırır birbirinden Arap Kemeri’yle Baas. Araya artık Arap aşiretleri girmiş, yüz bini aşkın insan bir kararnameyle yabancı sayılmıştır nesiller boyu üzerinde yaşadıkları ve tapulu olan arazilerinde. Cizire, Kobanê ve Afrin adlı kardeşlerin kolları kavuşmaz birbirine. Koklaşıp kucaklaşmaları izne bağlıdır, bir o kadar da rüşvete.
‘Pasaporta ısınmamış içimiz / Budur katlimize sebep suçumuz, / Gayrı eşkiyaya çıkar adımız / Kaçakçıya / Soyguncuya / Hayına…‘
Pasaporta ısınmadığı için içleri, vurup geçer sınırı Bin Xet ile Ser Xet insanı. Kaç bin insan yaşamını yitirdi, Ser Xet ve Bin Xet arasındaki mayınlı arazide, kayda geçen olmadı. Canları cehennemliktir ne de olsa.
Mazlum’dur Bin Xet insanı, biraz kırgın, belki de dargın. Ve sêwidir bir asır. Yüzyıl verdi elindeki avucundakini hiçbir ayrım gözetmeden, özellikle de Ser Xet’le Başur’daki kardeşlerine. Yetişmek için car ve hawarlarına, didinip durdu her defasında. Peşkeş çekti el ve avucundakini, beklemeden karşılık, hiçbir zaman.
Yolları düştü Celal Talabani, Mesud Barzani, Abdullah Öcalan ve başkalarının Bin Xet’e, çokca ve uzunca sayılabilecek sürelerle. Ve konukseverlikte kusur etmedi ora insanı, 1970’lerden sonra oraya sığınmak zorunda kalan on binlerce Kürtperwer’e. Kapısını hep açık tuttu, aranan ve başı darda olan kardeşlerine.
Kürt kültürüne imza atan, Kürt Alfabesi’ne şekil veren, edebiyat ve tarihine ışık tutan aydınlara ev sahipliği yaptı o topraklar, ta günümüze kadar.
Tunus’tan yükselen ve şavkını Suriye’ye de vuran Arap Baharı’yla yeni bir dönem başladı Bin Xet’te. ‘Etlisine de sütlüsüne de karışmam’ dedi ora insanı ve yoğunlaştı işine. Önce Kobanê dikti bayrağı, ardından diğer kardeşler. Rojava Devrimi dendi adına ve yeni bir tarih başladı 19 Temmuz 2012’den bu yana.
Sonra üşüştü çakallar ve akbabalar Rojava’ya dört bir koldan. ‘Düştü düşecek’ diye el ovuşturulan Kobanê, bozdu tılsımını çakallarla ağababalarının ve başlangıcı oldu yenilgisinin İslam Devleti çapulcularının. Binlerce genç insanın dört aylık destansı direnişiyle kalktı ayağa Kobanê, yara bere içinde olsa da. Ve kutluyor bugün yedinci yıldönümünü, Rojava Devrimi.
Gittim, gördüm yerle bir edilmiş Kobani’yi kurtarıldıktan bir hafta sonra, Şubat 2015 başında. Ve süründüm her karış toprağı bir cengaver ve fedainin kanıyla sulanmış o kutsal topraklara ve öptüm adsız bir kahramanın sınır boyuna kazınmış mezar taşını İbrahim Ayhan, Enver Müslim ve Ayşe Efendi’yle.
Zulüm zulümdür, bunda anlaşılmayacak bir yan yok, tamam. Ama Kobanê’nin yaşadığı, başka bir zulümdür, tarihte belki de karşılığı olmayan. Guernica’sıdır Kürdistan’ın Kobanê, Picasso’sunu bekleyen, ölümsüzleştirmek için yaşadıklarını. Ve eser sahibi TC’dir, nasıl ki Guernica’nın Nazi Almanya’sıysa.
Buruk bir kutlamadır bu, bir kardeş gittikten sonra. Afrin düştü, yetim kaldı yeniden. Ardından ağıt yakan, imdadına yetişmek için çabalayan kimse çıkmadı, neredeyse. Toprağı bir sarraf titizliğiyle işleyen, kurak ve kıraç bayırlara can veren Afrinliler aç, çıplak, sahipsiz ve sürgün. Biz ise birbirimize laf yetiştirmekten, diş bilemekten fırsat bulup yapmamız gereken asıl işe yoğunlaşamıyoruz, bir türlü.
İslam Devleti çakallarının tılsımını bozup ağır bir yenilgiye uğratan, Kürdistan’ın güney ve batısını, Suriye devletinin işgali altındaki parçasını destansı bir direnişle savunup özgürlüğe kavuşturan ve dünya literatürüne Rojava terim ve tanımlamasını kazandıran o direniş kahramanları, o toprakları Kuzey ve Doğu Suriye olarak tanımlıyorlar bugün, devrimin yedinci yıldönümünde, henüz bir pazarlık masası dahi kurulmamışken.
Hiçbir uluslararası statüye kavuşmamışken buna razı olanlar bugün, kurulacak masada bundan fazlasına sahip olamazlar, yarın. Bunu söylüyor tüm ulusal direniş hareketleri, hep bir ağızdan.
Katalonlar veya Basklılar nasıl tanımlıyorlar üzerinde yaşadıkları toprakları? Hiç duydunuz mu bir Katalon veya Basklının ülkelerini ‘Kuzey İspanya’ olarak tanımladıklarına?
Yüzümüze gülen, sırtımızı sıvazlayan, kahramanlığımız üzerine güzellemelerde bulunan güç ve çevreler çok belki bugün, her birinin ajandasıysa farklı. Şahittir tarih, dostların çıkarları gereği saf değiştirdiklerine, çokça.
‚Hezar, hezar qebîl û ber / Ser axa me saz kirin şer / Weke berfa sîngê Sîpan / Helyan, dîsa çiyayên me man‘ demiş başka bir Ozan, sel gider kum kalır misali, adı Rizaliyê Reşid olan.
Yedinci yıldönümünde güvence ve sigortadır Kürt Birliği, Rojava’da da. Ve geçicidir sel, bugün olmasa da yarın akıp gider, kalıcıysa kumdur PYD ve ENKS ile ifadesini bulan o topraklarda, namı diğer KDP ve PKK. Kutlamanın en muhteşemi yaşanır, o birlik gerçekleştiğinde dört diyarında Kürdistan’ın.
‚Ve nelere baskın gelmezdi ki, seni düşünmenin tadı‘ demiş koca Ozan Ahmet Arif. Fazla söze gerek var mı, bilmem?
20.07.2019