
Erdoğan’lı ‘Yeni Türkiye’ içerde ve dışarda herkesle kavgalı neredeyse. Düne kadar içerde Kürtler ve solcularla kavgalı iken, 2016’dan buyana sadece Liberaller ve Gülenciler eklenmedi listeye. Gazeteci ve akademisyenler, yazar ve çizerlerle kendisinden farklı bir yaşam sürdüren hemen hemen tüm kesimlerle kavgalı Erdoğan. Buna ekonomik krizle birlikte esnaf ve çiftçilerle geniş halk yığınları eklenmiş durumda. Kısacası toplumun yüzde yetmişi ile sorunu var Erdoğan’ın.
Dışardaki tablo da benzer bir durumda. Suriye’de başından buyana savaşın adeta başaktörü, islamcı tüm gruplarla aynı yatakta. Kıbrıs ve Kıbrıs’ı destekleyen ülkelerle sürtüşme halinde. Libya’da savaşın finansörü ve tarafı durumunda. Suudiler ve Mısır’la İhvan-ı Müslimin örgütünün hamiliğinden dolayı kavgalı.
ABD, Avrupa Birliği ve Nato ile S-400 ve F-35 krizi tüm sıcaklığıyla gündemde. Ek olarak ABD ile Suriye ve Rojava politikası nedeniyle gel-gitler yaşıyor. Suriye ve Irak’ta ise işgalci konumda.
ABD ve Nato karşıtı politika ve Rusya’ya verdiği ödünlerle şimdilik Putin’le arası iyi Erdoğan’ın. İki farklı ve karşıt eksenin –Sunnilik ve Şiilik- lokomotifi olan Türkiye ve İran’ın çıkarları Kürt sorunu ve ABD karşıtlığında kesişiyor olsa da Suriye’de dananın kuyruğu kopma noktasına geldiğinde, bu ilişki farklı sorunlara yol açabilecek nitelikte.
Bu tabloda en karlı durumda olan ise Erdoğan’ın ipini elinde tutan Putin’li Rusya. Astana ve Soçi görüşmeleri ile Türkiye’yi yanına alan Rusya, S-400’lerle Türkiye’yi ABD ve Nato ile karşı karşıya getirmiş durumda.
İdlib’te nokta vuruşlarla günü idare etme yolunu seçen Putin’in asıl amacı TC’yi Rojava’da Fırat’ın doğusuna saldırtarak ABD ve koalisyon güçleriyle karşı karşıya getirmek. Provokasyon fitilinin ateşlenmesi için ufak bir kıvılcım kafi. Ve TC’nin sınıra yığdığı savaş makinası ile onbinlerce asker bunun için bulunmaz bir fırsat.
Ne diyordu Hakan Fidan 2014 yılında Davutoğlu ve Yaşar Güler’le savaş gerekçesi yaratma konusunda? ‘Suriye’ye dört adam gönderir, sekiz füze attırır, gerekçe yaratırım’ diyordu MİT Müsteşarı aşırı nobran bir edayla.
Peki bunu bugün, Rusya veya İran neden düşünmesin? Hakan Fidan’ın, MİT’in düşündüğü, Rus ve İran istihbaratının aklına neden gelmesin?
Her iki ülkenin de, Rusya ve İran’ın bu işe fit olacakları, balıklama dalacakları ortada. Zira her ikisinin de Amerika ile sorunları var. ABD ve Batılı ülkeleri Türkiye ile karşı karşıya getirmek Rusya’nın işine oldukça yarar. Yine Amerika’nın TC ile kapışması Amerika’nın baskısından bıkmış İran’ı oldukça rahatlatır.
Tabii TC ile kozlarını paylaşmak isteyen başka güçler de var Ortadoğu’da. Fitili ateşleyecek, Rojava’dan sınırın bu yakasına atılacak birkaç top güllesi ve roketle taşeron bulmak o kadar güç olmasa gerek.
Provokasyona giden yol pekala Türkiye sınırları içinden de açılabilir. Sınırın bu yakasından ABD gözlemci konvoylarına herhangi bir saldırı ile de ateşlenebilir fitil ve yangını söndürmek bahanesiyle benzin dökebilir herhangi bir güç, toz duman arasında.
Tabi bu varsayım ABD’nin Kürtlerden, Suriye Demokratik Güçleri’nden yana saf tutması üzerine kurulu. ABD’nin bu yönde kararlı bir tutum alıp almayacağını ise henüz bilmiyoruz.
Bildiğimiz, Trump’ın Rojava ve Suriye’yi ihaleye açtığı gerçeğidir. Çoktandır ‘ben gideyim, başkaları gelsin’ çabası içinde. Bunun için de her gün birkaç ülkenin kapısını çalıyor ABD’li diplomatlar. Başkanlık kampanyasına startın verildiği bu süreçte Trump fevri bir kararla, Pentagon ve Dışişleri’ni bypas ederek Kürtleri ve bağlaşıklarını kurtlarla baş başa bırakabilir, pekala.
Bu durumda Erdoğan içerdeki sıkışıklığı aşmak, basıncı farklı bir alana kanalize etmek için Rojava’da Kürtlere saldırabilir. Rojava her gündeme geldiğinde ağzından kan damlıyor Erdoğan’ın, çoktandır.
Afrin daha dündü. İçerde Suriyeli mültecilere yönelik düşmanlık her geçen gün artıyor. Bunun gazını Rojava’ya saldırarak ve bunu mültecilerin dönüş yolunu açma gerekçesine bağlayarak HDP dışında Parlamento’nun da, ekonomik krizden bunalmış sokaktaki insanın da desteğini alarak yapabilir.
Hatta yapmaya eli mahkum da diyebiliriz bir yönüyle. Olmaması için tek şart ABD’nin kararlı bir şekilde Kürtlerden yana saf tutması ve Erdoğan’a bir kez daha ‘Kürtleri katletmene müsade etmeyiz’ demesidir.
Böylesi bir olasılıkta Rojava Dicle nehrine, Irak sınırına kadar Afrin’in akibetine uğrayabilir ve TC kendine bağlı cihadçı çetelerle Kürt halkını derdest edebilir ve Rojava’nın tümünde İhvan-ı Müslimin benzeri bir yapıyı iktidara taşıyabilir. Böylelikle de Suriye’de iç savaş yeni bir evreye girebilir ve Rusya olmasa bile İran’la ortaklığa kapı kapanabilir.
Ya da tersi olur, Pentagon bastırır, kongre üyelerinin hatırı sayılır bir kısmı Kürtlerin savunulması yönünde baskı oluşturabilir Trump üzerinde. Böylesi bir gelişmeyle başka bir seyir işlemeye başlar Kürdistan’ın batısında.
Provokasyon sonucu veya bilinçli bir TC saldırına ilişkin Kuveyt benzeri bir plan girebilir devreye. TC, Rojava’ya saldırır, Kürtler katliama uğrar, halk Irak sınırına dayanır ve ABD düğmeye basarak ‘yeter’ der. 1990 yazında Saddam’ın Kuveyt’i işgaline yeşil ışık yakan ABD, sonradan devreye girerek kendi oyun planını sürmüştü masaya.
Bu durumda TC’ye gereken ders verilir, Suriye’de bulundurduğu güçlerin bir kısmı devre dışı bırakılır ve ABD kimi koalisyon güçleriyle Rojava’yı hem TC, hem de Suriye ve Rusya’ya karşı koruma altına alır. Ve TC Afrin’den de çıkarılarak Akdeniz’e giden yol açılır.
Böylesi bir senaryoda Başur’a benzer bir uygulama işlemeye başlar Rojava’da. Ve ABD, savaş tamtamlarının çaldığı bir ortamda dahi bir araya gelmeyen iki kutbu, PYD ve ENKS’yi, siz KDP ve PKK diye anlayın, masaya oturtarak 1992’de Kürdistan’ın güneyinde KDP ve YNK arasında sağlanan fifty-fifty benzeri bir model ve ortaklığa razı eder.
Bunun gerçekleşmesi halinde Rojava’da yönetim yüzde elli olarak pay edilmez belki, ama güçler arasında bir uçurumun oluşmasına da müsade edilmez. PYD ve etnik bağlaşıklarına (Araplar, Ermeni ve Süryaniler) yüzde altmış beş-yetmiş arası bir güç tahsis edilirken, ENKS de yüzde otuz-otuz beşlik bir orana ikna edilir.
Bütün bu olasılıklar ve belki de fazlası farklı başkentlerde bu işle ilgili mesai tüketenlerin masalarında. Bu olasılıkları düşünen, tartışan ben de net değilim seyir defterinin izleyeceği yol konusunda. Kısa zamanda görürüz, neler yaşanacağını.
Keşke bu senaryolardan herhangi biri devreye girmeden PYD ve ENKS, KDP ve PKK yakınlaşabilseler ve ortak bir tutum belirleyebilseler. Bundan da bir hayli uzağız malesef…
31.07.2019