
23 Haziran günü yenilenecek İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi öncesi propaganda, baş döndürücü bir hızla ve her gün yeni bir formata dönüşerek sonlandı.
31 Mart’a kadar olan süreçte “beka” ve “Kürtlere yol gösterme” üzerine kurulu olan AKP stratejisi, özellikle son bir haftada Karaköy-Kadıköy vapurlarındaki seyyar satıcıların uyguladıkları formata dönüştü.
İstanbul’da yaşayanlar bilir. Vapur Karaköy iskelesinden Kadıköy’e yol almaya başlamakla birlikte, seyyar satıcılar birden ortaya çıkar, ellerindeki malları kendilerine özgü bir üslupla pazarlamaya çalışırlar…
Misal olarak bir saç tarağını satmaya çalışan satıcı şöyle bir girişle söze başlar:
“Sayın yolcular şu gördüğünüz bir tarak. Bu tarak ile tarayacağınız saçlarınız sayesinde, bugüne kadar eşinizden bile esirgediğiniz yakışıklılığınız ortaya çıkar. Üstelik yumuşsak uçları sayesinde masaj yapma işlevine sahip olmasından dolayı saç köklerinin yeniden canlanmasını sağlar, dökülmelerini engeller. Tüm bu özellikleri içinde barındıran çok işlevli tarağımızın fiyatı sadece 5 Türk lirası… Evet, evet yanlış anlamadınız, sadece 5 lira… Sadece tarak mı, hayırrr… O yakışıklı halinizi görmenizi sağlayan çift taraflı bir aynamız da yanında bedava… Yetmedi, ikisine ek olarak bir de gümüş uçlu bir cımbız hediye ediyoruz ki, istenmeyen burun üstü ve burun içi tüylerinizden kurtulmanız için… Evet sayın yolcular, tarak, ayna ve cımbızdan oluşan üçü bir arada hediye setimizin fiyatı sadece ve sadece 5 Türk lirası… Sadece üçlü set mi, hayır, yine firmamızın eşantiyonu olarak bir selpak mendil de, yine bedava…”
Yenilenen seçimin son haftasında Bin Ali’nin seçmen gözünde Yüz Ali’ye dönüştüğünü gören Reis, adeta vapur pazarcıları gibi sahne alarak Kürtlere 2 Öcalan 1 Neçirvan üzerinden Bin Ali’yi pazarlamaya çalışıyor. Oluşabilecek çevre kirliliğini giderme ve parlatma işini de ortağı olan Devlet’e yaptırıyor.
Önce Abdullah Öcalan’dan başlıyor. Özel kurye ile Öcalan’dan aldırdığı mektubu Anadolu Ajansı marifetiyle kamuoyuna yansıtıyor. Ardından Vahdettin Köşkü’nde karşısına çağırdığı CNN Türk ekibine mektubu yorumlayarak şöyle diyor:
„Olaya şöyle bakıyorum. Bizim derdimiz o değil. Oralardan bize ne gelir, ne gelmez bunları az çok kestiriyoruz. Burada bir iktidar mücadelesi var. Bu iktidar savaşında HDP-PKK kanadında yaşanan Öcalan-Demirtaş noktasında iktidar savaşında ciddi kayma gösteriyor. Bu süreç içerisinde Öcalan kendi iktidarını bunlara kaçırmak istemiyor. Demirtaş’a hesap sormaktan tutun da dağa hesap sormaya varıncaya kadar. Onların kendisine ihanet ettiği yönünde. Buna yönelik kesin tavırları var. Bu süreç içerisinde yaptığı açıklamada ‚eğer siz beni destekliyorsanız, benim arkamda olan bir partiyseniz ne oraya ne şuraya değil siz kendi gücünüzü ortaya koymalısınız, herhangi bir yere değil kendi tarafsızlığınızı ortaya koymalısınız‘ diye bir şey.“
Programın sonunda, bir sonraki gün Dolmabahçe Sarayı’nda Neçirvan Barzani ile yapacağı görüşmenin müjdesini İstanbullu Kürtlere veriyor.
Müjdeler birbiri ardı sıra geliyor.
Bir gün sonra Hewlêr’de ikamet eden birader Osman Öcalan’ı TRT Kurdi’nin ekranlarına çıkartarak piyasayı kızıştırmaya çalışıyor.
Ve günün sonunda, daha bir süre önce Kürdistan kelimesini kullanan Kürtlere Habur kapısını gösteren Reis, yaradandan (pardon Bin Ali’den) dolayı İstanbullu Kürt kardeşlerini hatırlayarak şu mesajı vermeye çalışıyor.
“Kendinizi daha iyi hissetmeniz içini, yine sizden biri olan (Ali Kemal) özel kuryemi Abdullah Öcalan’ın huzuruna göndererek, iletmek istediği emir ve talimatlarını, emanete hıyanet etmeyecek şekilde size ulaşmasını sağladım.
Sadece bu mu, Neçirvan Barzani’yi ta Bağdat’tan getirterek, Dolmabahçe Sarayı’ndaki kırmızı halıyla kaplı odada ağırlamakla, size vermiş olduğum değeri bir ayna marifetiyle gösterdim…
Sadece bunlar mı, elbette değil… Bu alışverişimizi cımbızlayanların yaratacağı kafa karışıklığını engellemek için de, TRT Kurdi ekibini ta Hewlêre kadar gönderdim. Orada ortak vatan hasretiyle yanıp tutuşan birader Osman Öcalan’ın duygularına sizleri de ortak etmeye çalıştım.
Evet sayın İstanbullu Kürt kardeşlerim, şimdi size sunmuş olduğum 2 Öcalan 1 Neçirvan’dan oluşan üçlü hizmetimizin bedelini mi merak ettiniz? Bu hizmetler için tek bir kuruş dahi istemiyoruz. İstediğimiz tek şey, 23 Haziran günü Bin Ali’nin herhangi bir yerine basacağınız sadece bir mühür… Bu hamleyi yaparken herhangi bir uzvunuzda oluşabilecek kirliliği anında temizlemeniz için, yine Devlet’imizin eşantiyonu olarak bahçe desenli bir selpak da bedava…”
Reis’in pazarlama yeteneğinin İstanbullu Kürtler nezdinde nasıl bir karşılık bulacağını er geç bir 24 saat sonra hep birlikte göreceğiz.
Ancak şimdiden söyleyeceğim o ki, Öcalan’ın mektubunda, “(…) Bu çerçevede HDP’de vücut bulan Demokratik İttifak anlayışı, güncel seçim tartışmalarına taraf ve payanda yapılmamalıdır. Demokratik İttifakın önemi ve tarihsel anlamı mevcut ikilemlere kendine angaje etmemesi ve şimdiye kadar olduğu gibi seçimlerdeki tarafsız çizgisinde ısrar etmesidir…” şekliyle yer alan bu sözlerin etkisi bir gün bile sürmedi…
Neçirvan Barzani ile Dolmabahçe Sarayı’nda Kürtlerin yüzüne tutulan aynaya pek kimse bakma gereği duymadı… Bakabilen Kürtler de o aynada kendisini göremedi…
Son hamle olarak devreye sokulan Osman ise, Müslümanlıklarına hep şüphe ile bakılan Kürtlere yönelik dine çağrı işlevi gören TRT-Kurdi ye çıkmakla, BinAli’ye kurban gitti.
Başur modasıyla boyanan taralı saçlarını kimse görmediği gibi, Bin Ali’ye yönelik methiyelerini de kimse duymadı…
Üstüne üstlük Devlet Bahçeli’nin; “Terörist başının mektubu HDP’nin vahim sapmasına, Zillet İttifakı’na verdiği rezil desteğine itirazın, tepkinin ve bundan duyduğu rahatsızlığın eseri ve sonucudur” deyip, Öcalan’a çektiği cila mahiyetindeki bu sözleri de Reis’i evdeki bulgurdan bile edebileceğini, şimdiden bir kenara not etmek gerekir.
22.06.2019
firataras@navkurd.net