
Farsça ve Kürtçe gibi İrani dillerde „Kürtlerin ülkesi“, „Kürtlerin Yurdu“ anlamına gelen Kürdistan, doğusu ve batısıyla, kuzeyi ve güneyi ile tek bir ülkedir.
Her ne kadar bugün dört devletin sınırları arasında yer alıyorsa da bu, Kürdistan’ın tek bir ülke ve üzerinde yaşayan halkın da ağırlıklı olarak Kürt halkı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Kürdistan topraklarını dört parçaya ayıran sınırlardan hareketle olaya yaklaşan her Kürt, sadece mevcut parçaların sayısal olarak daha da artmasına hizmet eder.
Kürdistan’ın doğu ve batısı, kuzey ve güneyi ile sadece coğrafik olarak değil, her dört tarafın kaderleri de birbirine bağlıdır.
Bu nedenledir ki, Kürdistan’ı işgal eden devletler, Kürt ve Kürdistan gerçeğini resmiyette inkâr etseler de fiiliyatta, dört tarafıyla Kürdistanı bir, üzerinde yaşayan Kürt halkını da tek halk olarak görüyor ve buna göre tutumlarını belirliyorlar.
Bu gerçeği daha iki yıl önce Güney’de yapılan referandum öncesi ve sonrasında hep birlikte gördük ve yaşadık. Aynı şeyi Kürdistan’ın Batısında gelişen sürçle birlikte bugün de hala görüyor ve yaşıyoruz.
Bugün Kürdistan’ın Güney’inde Irak askerinin olmayışı, batısında Esad’ın bölgeyi terk etmiş olması, Kürt halkının her iki tarafta da özgürleştiği, yarınlarda devletleşeceği anlamına gelmiyor.
Çünkü Güney’de bağımsızlık süreci Irak Devleti’nin saldırılarıyla sona ermedi. Görünürde Güney ile herhangi bir sorunu olmayan, hatta oraya siyasi ve ekonomik olarak ikili ilişkileri sürdüren Türkiye ve İran’ın yaptırım ve baskıları sonucu süreç sona erdi ve Kerkük başta olmak üzere birçok yerleşim alanı Kürtlerin elinden alındı.
Aynı şey bugün Kürdistan’ın batısında da tekrarlanıyor. Kürtlerin son birkaç yılda yönettiği Efrin’i Esad geri alamadığı gibi, Fırat’ın doğusunu bir an önce ele geçirmek isteyen de yine o değil.
Geçmişten günümüze Kürdistan’ın kaderi üzerinde hep belirleyici rol oynayan iki ülke oldu. Bunlardan biri Türkiye, diğeri de İran’dır.
Her iki ülke, mevcut konumlarını sürdürdükleri sürece, bırakın bunların egemenlik alanlarında yer alan Kürdistan’ın kuzey ve doğusu, güney ve batısında da Kürtlerin kendi kaderlerini belirlemeleri oldukça güçtür.
Bunun aşılması, her iki devletin de Irak ve Suriye’nin yaşadıklarına benzer bir süreçle yüz yüze kalmalarına bağlıdır.
Çünkü her iki ülkenin günün birinde demokratik birer devlete dönüşebileceği ihtimali, ham bir hayalden ibarettir.
Bu ülkelerin demokratikleştirilmesi yönünde Kürtlerin tükettikleri enerji, sadece o ülkelerin daha da güçlenmelerine ve bölgede oynadıkları mevcut rollerini daha ustaca oynamalarına hizmet eder…
Ne Murat Karayılan’ın; “Türkiye’yi demokratikleştirme” hedefi, ne de Neçirvan Barzani’nin “Türkiye ve İran ile iyi birer komşu olma” isteği bu gerçeği değiştirebilir…
Peki çare nedir?
Bu konuyla ilgili belki bir fikir eksersizi yapmaya vesile olur diye, yaşanmış olan basit bir olayı paylaşmakla yetiniyorum.
Bir zamanlar köyün birinde, biri zengin, diğeri fakir olan iki komşu arasında kavga çıkar. Zengin olan, çevresindekilerin de desteğiyle fakirin evini başına yıkar. Harabeye dönüşen evini yeniden yapmak için fakir olan komşu her türlü yolu dener, ama bir türlü başaramaz. Sabahları kalkar, evin duvarını örmeye çalışır, akşama doğru ördüğü duvar zengin tarafından başına yıkılır. Çare olarak, köyün dışından bir destek bulma arayışına girer…
Uzak bir köyde hali vakti yerinde ve çevresinde de itibar gören birinden kendisine yardımcı olmasını talep eder…
Yardım talebinde bulunan kişiyi dinleyen itibarlı adam, ona der ki; „tek çaren, tüm güç ve kuvvetinle bir gece yarısı gidip, senin evini başına yıkan ve yeniden yapmana engel olan komşunun evini yakmak! “
Bu öneriye şaşıran fakir adam; „yakmasına yakarım da ama evimi yapmama engel olmasını önleyemem. Çünkü onu engelleyecek gücüm yok” diye karşılık verir.
Bunun üzerine, zengin ve itibarlı adam; „ona hiç gerek kalmaz, çünkü sen onun evini yaktığında, o tüm gücüyle harabeye dönüşmüş olan evinin yapımıyla uğraşmak zorunda kalır. O arada sen de elini çabuk tutarak kendi evini yapmış olursun.“
Bu açıklamadan sonra, fakir adam kalkar, eylemini gerçekleştirmek için köyüne döner…
Sonuç mu, fakir olan itibarlı olanın önerdiği gibi, bir gece yarısı gidip zengin olan komşusunun evini yakar.
Bir süre sonra fakir olana o aklı veren itibarlı kişi devreye girerek her iki tarafı barıştırır.
Barışma sonrası her iki taraf yakılıp, yıkılan evlerini yeniden yapıp birer komşu olarak yaşamlarına devam ederler. İtibarlı olan kişinin bölge halkı üzerinde var olan itibarı da bi kat daha artar!..
19.03.2019
firataras@navkurd.net