Dil, insanlar arasında karşılıklı haberleşme aracı olarak kullanılan; duygu, düşünce ve isteklerin: ses, şekil ve anlam bakımından her toplumun kendi değer yargılarına göre biçimlenmiş ortak kurallarının yardımı ile başkalarına aktarılmasını sağlayan, seslerden örülü çok yönlü ve gelişmiş sistem olarak tanımlanır.
Dil aynı zamanda bir çeşit toplum sözleşmesidir. Çünkü ulus ya da toplum olmanın ilk şartı o ulusa mensup ya da o toplumda yaşayan insanların birbirini anlamasıdır.
Dil farklılaşınca, toplumun temeli de sarsılır, temel üzerinde inşa edilmiş ya da edilmeye çalışılan değerler erozyona uğrar ve dağılır.
Bunu ispatlamak için uzun uzadıya bir araştırma yapmaya da gerek yok. Kürt toplumu bu konuda bize birçok veri sunuyor, yeter ki görebilelim.
Hayatın içinden bir örnek:
Köyden şehre göç eden bir Kürt yıllar sonra köydeki akrabalarını ziyarete gider. Akrabalarıyla, çocukluk arkadaşlarıyla buluşur, onlarla eski günleri yad etmeye çalışır. Köydeyken kimseye konuşma fırsatı vermeyen adamın suskunluğu tüm köylülerin dikkatini çeker.
Kendisine, „niye az konuşuyorsun?“ diye sorarlar.
O; „şehre göç ettikten sonra yeni bir dil öğrenirim derken, eski dilimi de unuttum. Şimdi ne Türkçe ne de Kürtçeyi rahatça konuşabiliyorum. Anlayacağınız her iki dilden de mahrum kaldım“ diyerek suskunluğunun nedenini açıklamaya çalışır.
Kürt halkını kurtarmak için yola çıkan siyasilerin vardıkları nokta da köyden şehre göç eden Kürt’ten farklı değil.
Onlar da kurtarmaya çalıştıkları halkın dilinden farklı bir dille, halkın taleplerinden farklı bir taleple yola koyuldular.
Ne Türk olabildiler ne de Kurt kalmayı başarabildiler.
Türkler onları Türk olarak kabul etmiyor, Kürtler onları Kürt olarak görmüyor.
İki arada bir derede kalmış, bocalanıp duruyorlar.
Somut örnek mi?
Radikal Kürt mahallesinin yumuşak Ahmet Abisinin söyledikleri buna en iyi örnek.
Ahmet Türk birkaç gün önce T24 sitesinden Şirin Payzın ile yaptığı uzun söyleşide içini dökmüş.
Siyasi hayatını, belediye başkanlığını, kayyumları, Kürtlerle Türklerin HDP’yi nasıl değerlendirdiğini uzun uzadıya anlatmış.
Büyük bir sabırla sonuna kadar okuduğum söyleşinin anahtar cümlesi:
„Biz CHP’ye katkı sunmak istiyoruz ama kendileri bu katkıyı reddediyor.“
CHP’ye sunmak istedikleri katkının nedenlerini ve yapacakları katkının boyutunu bir önceki seçimden verdiği örneklerle açıklamaya çalışıyor.
Ahmet Türk diyor ki; „Bugün İstanbul’a baktığınızda, İstanbul’da 1 milyon 200 bin oy almamıza rağmen buradaki Kürt dostlarına yer verdik. Seçimlerde en fazla Türkiyelileşmeyi esas alan bir yaklaşım içinde olduğumuzu gösterdik. Koskoca İstanbul’da 3-4 milyon Kürdün yaşadığı bir yerde tek bir tane Kürt milletvekili var. Diğer 11 milletvekili dostlarımızdan, yoldaşlarımızdan. Demokratik bir ülke için mücadele edenlere yer verdik onları kucaklamaya çalıştık.“
Buna rağmen anlaşılmadıklarını, isim vermeden ancak Türk ve Kürtleri kastederek, her iki kesim tarafından farklı değerlendirildiklerinden yakınarak bir durum tespiti yapıyor.
Bu konuda diyor ki, „Bir tarafta Kürtleri yalnızlaştırmaya yönelik bir oyun oynanıyor, bunlar teröristtir gibi söylemlerle bizi Türkiye’deki demokrasi güçlerinden koparmaya çalışan bir oyun sergileniyor. Bazıları da, özellikle bizim mücadelemizi hazmetmeyen kişiler de ‚İşte Kürt mücadelesini gidip sola teslim ettiler’ gibi bir eleştiriyi gündeme getiriyorlar. “
Ahmet Türk partisiyle ilgili söylenenlere karşı çıkmakla birlikte, aslında farkına varmadan bir realiteyi de dile getiriyor.
Türk devleti, mevcut Türk siyasi partileri ve hatta Türk toplumunun önemli bir kesimi HDP’i bir Kürt partisi ve dolayısıyla onu yönetenleri de birer terörist olarak görüyor.
Hakeza Kürtlerin önemli bir kesimi de HDP bir Kürt partisi görmekle birlikte, Kürt değerlerini marjinal sol güçlere peşkeş çekmekle ve Kürt mücadelesinden uzaklaşmakla suçluyor.
Her ne kadar Ahmet Türk ve HDP yöneticileri bu tespitleri bir suçlama kabul edip, kendilerine yakıştırmasalar da, bu, var olan gerçeği ortadan kaldırmaz.
Ahmet Türk ve partisi HDP, devlet ve sistem partileri tarafından „terörist” suçlamasıyla karşılaştıkça, Kürtlerin kendilerine yönelik „Kürt mücadelesini götürüp Türk solcularına teslim ettiler“ tespitini doğruluyorlar.
Buna rağmen dayandıkları tabanın istem ve taleplerinden uzaklaşmakla, Türkler tarafından kendilerine yapılan cüzzamlı muamelesinden de bir türlü kurtulamıyorlar.
Ahmet Türk’ün uzun söyleşisinde kullandığı, „Biz CHP’ye katkı sunmak istiyoruz ama kendileri bu katkıyı reddediyor“ şeklindeki anahtar cümle de, aslında CHP’nin tutumundan çok Kürtlerin siyaseten vardığı noktayı gösteriyor.
18.01.2019