İsmet İmset adında bir gazeteci vardı…
Turkish Daly News’de yazı yazıyor, dönemin başbakanı Demirel’e danışmanlık yapıyordu.
PKK üzerine İngilizce bir kitap yazmış ve o kitabı devlet tarafından dünya devletlerinin diplomatlarına özel olarak dağıtılıyordu…
Bir süre sonra aynı İsmet İmset, devlet nezdindeki bu itibarına, yaşadığı mahallenin şatafatına son vererek, Kürt mahallesine iltihak etti.
Başbakan’ın danışmanlığından Öcalan’ın danışmanlığını geçiş yaptı.
Yeni görevi gereği, Öcalan’ın Türk basınında daha fazla yer almasını sağlamak için çalıştı ve bu çalışmalarında epey başarılı da oldu.
PR uzmanı olan İmset, Kürt mahallesindeki başarılı çalışmalarını da bir bıçak ağzı gibi, aniden keserek, sonlandırdı.
Bir daha görünmemek üzere kayıplara karıştı.
Aradan geçen 20-25 yılık süreye rağmen kendisinden bir daha da ses-seda çıkmadı.
Bugün yazmış olduğu kitabı ile kolejde okurken çekilmiş olan bir fotoğrafı dışında bir fotoğrafına bile ulaşılamıyor.
Yaşıyor mu, öldü mü?
Yaşıyorsa ne tür işlerle meşgul, kimsenin haberi yok…
Ancak bilinen bir şey var ki, onun kaybolmasıyla birlikte, Kürt mahallesinde bu kez Yalçın Küçük boy göstermeye başladı.
Öcalan’ın kan kardeşi olarak Kürtlere yıllarca akıl hocalığı yaptı.
Kimseye kolay kolay nasip olmayacak şekilde Kürtlerden itibar gördü, el üstünde tutuldu…
Bir taraftan; ‘kardeşim’ diyebilecek kadar Öcalan’a yakın ve Kürt mücadelesine kendilerini adayan gençlere hocalık yapıp, onları gizli emelleri doğrultusunda yetiştirirken, diğer taraftan da Güney Kürdistan’da Kürtlerin özgürlük mücadelesi veren ve onları Saddam’ın zulmünden kurtaran Barzani hareketine yönelik, „Dünya Barzanileri kabul etse ve de tanısa, ben yine de kabul edip tanımam“ diyerek, hem Türklerin hem de bulunduğu mahalledeki Kürtlerden alkış alıyor, itibarına itibar katıyordu…
Derin devlet ile olan ilişkileri ortaya çıktıktan ve sanık sandalyesinde oturduktan sonra bu kez PKK ile olan ilişkilerini; „bizim çalışmalarımız sayesinde PKK içerisinde binlerce kız ve erkekten oluşan Kemalist gençler ortaya çıktı” şeklinde ifade ederek, devletine ne denli hizmet ettiğini Kürt ve Türklere ilan ediyordu.
Yalçın Küçük, Kürtlerin hocalığından kendini emekliye ayırınca, koltuğu boş kalmadı.
Farklı bir formatla aynı göreve Sırrı Süreyya Önder atandı.
Atamayı yapan ile atananın görev kamuflajı için ihale Ahmet Türk’e verildi.
Türk; „Türklere Mehmet Metiner’i satıp Sırrı Süreyya Önder almakla iyi bir ticaret yaptık” diyerek Sırrı’nın atamasını, Kürtlerin kazanç hanelerine kar olarak yansıttı…
Sırrı kısa bir süre içerisinde Kürtler arasında İmset’i de, Yalçın’ı da aşan bir popülariteye sahip oldu.
İmralı heyetinin değişmez elemanı…
Öcalan’ın özel temsilcisi…
Devlet ile Kandil arasında her türlü ilişkiyi sürdürmekle mükellef çift taraflı elçi olarak tüm görevlerini hakkıyla yerine getirdi.
Ancak her fani gibi, Sırrı’nın da görev süresi doldu.
Sırra kadem basarak köşesine çekildi.
Kürt mahallesindeki hayranları şimdi yana yakıla Sırrı’yı arıyorlar.
Nafile…
Aradığınız Sırrı sırlarıyla emekli oldu.
Ya İsmet İmset gibi bir daha görünmemek üzere karanlığa karışacak, ya da Yalçın gibi Kürt mahallesinde yaptıklarını pazarlayacak bir film veya bir kitapla, Türklerin karşısına farklı bir formatla çıkacak.
Sırrı’nın hayranlarına diyeceğim o ki, Sırrı’nın sır olmasından çok, onun bıraktığı koltuğa kimin yerleştiğini merak edin…
Böylelikle belki de ilk kez, hem kendinize hem de Kürt halkına bir iyilik yapma imkanına sahip olursunuz…
04.09.2018