Dün Halepçe’nin yıl dönümüydü.
Tam 30 yıl önce binlerce Kürt, Saddam’ın üzerlerine atığı bombalarla can vermişti.
Binlerce çocuk yaşamlarının baharında “elma kokulu” kimyasal silahların zehriyle sokaklarda ölüm uykularına yatmışlardı.
Kürtlerin Halepçe’den çıkardıkları ders ise, her yıl dönümünde katliamı simgeleyen bir kareyi paylaşmaktan ibaret…
Halepçe katliamına yol açan sebepler gibi, sonuçları da Kürtleri parçalanmışlıktan kurtaramadı.
Çünkü Kürtler tarihlerinden ve yaşadıklarından ders çıkarabilecek duygu ve düşüncelerden uzaklar.
Yaşadıklarını, alınlarına yazılmış kaderin kaçınılmaz bir sonucu olarak görüyor ve işin kolayına kaçıyorlar.
Kuşkusuz olması gereken davranışları sergileyen, yaşadıklarından ders çıkaran Kürtler de var ki, onlar da genel tabloyu değiştirebilecek etkiye sahip değiller.
Çetin Altan’ın deyişiyle, bu gruba giren Kürtler, “değerli olmakla birlikte önemsizler”.
Kastım bu tanımın dışında kalan “önemli ama değersiz” olan ve çoğunluğu oluşturan Kürtler…
Eli milyonu aşkın nüfusuyla dünya da eşi ve benzeri olmayan Kürtlerin çoğunluğunu kast ediyorum.
Ülkesi parçalanmış, katliama uğramış, göçe zorlanmış, yeryüzünün her karış toprağına dağılmış Kürtleri…
Tıpkı parçalanmış toprakları gibi, ortak vatan, ortak ulus ve ortak dilden yoksun olan Kürtleri…
Mensubu olduğu mezhep, tarikat, dernek ve partilerin dar kalıpları içine hapsolan, pire iççin bırakın yorganı, yaşadığı evi yakan Kürtleri…
Salt farklı düşündüğü için kardeşini düşman, benzeştiği katilini dost gören Kürtleri…
Şêx Saîd ile Seyid Rızayı yarıştıran…
Saidê Kurdi ile Hacı Bektaş arasında gidip gelen…
Tarihinden, hatta yakın geçmişinden bihaber olan…
Bilgisizliğini cehaletinin gücüyle örtmeye çalışan Kürtleri…
Kobanê zaferiyle sarhoş, Kerkük’ün düşüşüyle sevinçten dört köse olan…
Kerkük işgal edilirken gözyaşlarını gizlemeyen, Afrin işgalini sevinçle karşılamaya hazır bir seyirciye dönüşsen…
PDK ile PKK sendromunu yaşayan Kürtleri kast ediyorum.
Güney’in eksiklerine işaret ederken, PKK’nin günahlarını sayarak cevap veren…
PKK’yi eleştirirken, Barzani üzerinden savunma stratejisi geliştiren Kürtleri kast ediyorum…
Aynaya bakarken, dört parçaya bölünmüş, dünyaya dağılmış, farklı din ve mezheplere sığınmış, yüzlerce dernek ve partiler tarafından parsellenmiş tüm Kürtleri, görüntüsünden ibaret gören Kürtleri kast ediyorum…
Bu tablo değişmediği sürece, inanç, düşsünce ve siyasi parçalanmışlık olduğu gibi devam edecek.
Tıpkı geçmişte yaşananlar gibi, bundan sonra da yaşanacak katliamlar ve göçler de kader olarak kabul edilecek…
Başkaları tarafından yazılan kader gereği düşmanlar kazandıkça Kürtler kaybedecek…
Dün sıra Kerkük de idi…
Bugün Afrin de…
Yarın da kim bilir sıra hangi şehre gelecek…
17.03.2018
firataras@navkurd.net