Ancak söz konusu Türk Devleti olunca, onunla yapılan savaşta da, barışta da bir ahlak aranmaz.
Çünkü Türk devletinin mayasında ahlaksızlık var…
Ret ve inkar etmek var…
Hile ve sahtekarlık var…
Devletler de birer canlı organizma gibidirler.
İnsanlar tarafından kurulup idare edildikleri için bir devleti kuran ve yönetenlerin ahlak anlayışları, dünyaya bakışları, politik ve dini düşünceleri, o devletin tüm hücrelerinde hayat bulur, devlet çarkının işleyişinde belirleyici rol oynar.
Bundan dolayıdır ki siyasal sistemleri, yönetim biçimleri aynı ya da benzer olan devletler, pratikte birbirinden farklı özellikler gösterirler.
Örneğin parlamenter ya da başkanlık sistemiyle yönetilen devletlerden biri demokratik bir karaktere sahip olabiliyorken, bir diğeri antidemokratik bir karaktere sahip olabiliyor.
Biri insan hak ve özgürlüklerini merkezine alıp saygı gösterirken, bir diğeri insan onurunu ayaklar altına alan katliamcı bir karaktere bürünebiliyor.
Dolayısıyla bir devletin adında cumhuriyetin yer almış olması onu demokrat ve insan haklarına saygılı bir devlet yapamayacağı gibi, adında krallık sıfatının olmuş olması da o devleti otokratik bir devlet yapmaz.
Bu nedenle bir devletin karakterini, ahlakını belirleyen, kurucu ruh ve o kurucu ruha uygun olarak o devleti yöneten kadroların tutum ve davranışlarıdır.
Devleti kuranların mayasında bir bozukluk var ise, kurdukları devletin temeli de bozuk olur.
Bu bozukluk, kimi zaman bir savaşta çocuk katliamıyla, kimi zaman olağanüstü bir ortamda uyguladığı baskı ve zulüm ile bir ahlaksızlık örneği olarak karşımıza çıkar.
Tıpkı bugün Afrin’de karşımıza çıktığı gibi.
Devletin, hatta her şeyin başı olan Erdoğan her fırsatını bulduğunda, “Kürtleri yaratandan dolayı seviyorum” diyor.
Buna rağmen, ağzından düşürmediği Allah’ın yarattığı Kürtlerin kendi iradeleriyle nefes almalarını bile, beka sorunu görüp onlara savaş ilan ediyor.
Çoluk çocuk, yaşlı ve sivil ayırımı yapmaksızın, Kürtlerin yaşam alanlarını kan gölüne çeviriyor.
“Teröre karşıyım” diyor…
Ancak başkomutanlığıyla övündüğü ordunun mensupları, öldürdükleri kadınların cansız bedenleriyle oynayabilecek kadar alçaklaştıklarını, üstelik kameralarıyla kayıt altına alarak, övgüyle yansıtıyorlar.
Ele geçirdikleri köylerde, evlerin kümeslerine kadar dalıyor, kümeslerdeki tavuk ve yumurtaları bile çalacak kadar ahlak yoksunu olduklarını, göğüslerini gere gere gösteriyorlar.
Havadan ve karadan attıkları bombalarla öldürdükleri çocuk, yaşlı kadın ve erkeklerin sayılarını da katarak, adeta borsanın yükseliş rakamları gibi, Allah’a şükürler eşliğinde her saat başı açıklayan Erdoğan ve emrindeki savaş bültenlerine dönüşsen gazeteler, ölen ve yaralanan askerler konusunda tek bir rakam dahi açıklamıyorlar.
Bunu gündeme getirenlere ise, “terör örgütlerinin kara propagandası§ deyip, kendi halkına dahi yalan söylüyorlar…
Dünün katili, bugünün güvenlik politikaları uzmanı, gazeteci yazarı Mete Yarar, Karar adlı savaş bülteninde, “Şehit ve yaralı sayısı gizleniyor mu?” sorusunu kendisine soruyor ve cevabını da yine kendisi veriyor:
“…Türkiye bir devlettir. Bütün olaylar kayıt altına alınıp ve ona göre işlem yapılıyor. TSK, savcılık, Emekli Sandığı onlarca kurum bu kayıtlar üzerinden işlem yapıyor. Bu kayıtlarda gizli değil. Bu söylenenleri yaymak örgütlerin kara propagandasının bir parçası olmaya yol açar…”
Başkomutanı gibi ahlaktan, yalan ve yanlıştan bahseden zat, uçak, tank ve toplarla atılan bombalar sonucu ölen Kürtlerin sayılarını, çocuk, kadın, yaşlı ve sivil ayırımı yapmaksızın, saat başı ilan ederken, bütün olayları kayıt altına almakla övündüğü devletinin kendisine sunduğu olanaklardan yararlanarak asker kayıpları konusunda tek bir kelime bile etmiyor.
Ahlak ve ahlaksızlık da bu tür durumlarda ortaya çıkıyor…
Kürtlerin, “Düşmanın namuslu olanı öldürdüğünün cesedini ortada bırakmaz” sözü, bugün tersinden de olsa Afrin’de bir kez daha doğrulanarak karşılarına çıkıyor…
Ahlaksızlıkta sınır tanımayan Türkler, Afrin’de öldürdükleri kadınların cesetleriyle, bir oyuncakla oynar gibi kameralara poz veriyorlar.
10.02.2018
firataras@navkurd.net