İran’da başgösteren eylemlere ilişkin birçok şey yazılıp çizildi. Geç de olsa derlediğim kimi bilgi ve verileri paylaşarak olanlara çıra tutmak istedim.
İran’da 40 yıldır Mollalar iktidarda. İran teokratik bir devlet, adı üzerinde bir İslam devleti. Aradan geçen kırk yıl içinde toplumun nefes borusu tıkanmış durumda. İnsanhakları, basın özgürlüğü, gösteri ve örgütlenme özgürlğü 40 yıldır askıda. Her yıl ortalama 500 insan meydanlarda vinçlerle asılıyor.
Ve İran 40 yıldır dünyaya terör ihraç ediyor. Bundan dolayı da ağır bir ekonomik ambargo altında. Babek Zencani, Reza Zarrap bu ambargoyu delme, kara para aklama, uluslararası bankacılık sistemini arkadan dolanma amacıyla masaya sürülmüş piyonlar. Bunların kurduğu ve İran’la Türkiye’nin onayı ve yönlendirmesiyle bir dönem yüz milyarlarca doları aklayıp paklayan bu çark, rüşvetle, adam satın almayla dönüyor. Uluslararası bu şebeke 17/25 Aralık 2013’te ortaya çıkarılıp kirli çamaşırlar orta yere serilince İran, Babek Zencani’yi ümüğünden tutarak içeri attı, idam cezası verdi. Babek Zencani mahkemede konuştu ve ‚Türkiye’de 8,5 milyar dolar rüşvet dağıttım‘ dedi. Amerika’da bir başka dava başladı. Reza Zarrap ve Atilla Hakan davasından ne çıkacağını, başka kimlerin dava kapsamına alınacağını ise yakında göreceğiz.
İran ekonomik ambargo altında olmasına rağmen 40 yıldır savaştan savaşa koşuyor. 1980-1988 arası yaşanan İran-Irak savaşında her iki yakadan bir milyondan fazla insan yaşamını yitirdi. Sonra Lübnan savaşı ve Hizbullahın desteklenmesi geldi gündeme. Ve 2012’lerden sonra ise Suriye. Bunların dışında Irak’taki gelişmelerle yakından ilgili İran. Sonra Filistin, Yemen ve Bahreyn… Yeraltı kaynaklarından sağlanan para silaha, orduya, pasdarlara ve dini kuruluş ve vakıflara akıyor. Halk ise perişan ve açlıkla boğuşuyor.
İran’ın nüfusu 80 ile 83 milyon arasında. Kişi başına düşen milli gelir ise sadece 5.000 dolar cıvarında (Almanya 42.000 dolar). Enflasyon oranı resmi olarak yüzde on diye kayıtlara geçse de gerçek rakamın bu oranın üzerinde olduğu akılda tutulmalı.
Resmi olarak her 8 yetişkinden biri işsiz. İşsizlerin ise %43’ünü Akademisyenler, diplomalılar oluşturuyor. Nüfusun yarısından fazlası genç, bunlarınsa yüzde 40’ı işsiz. Yine resmi rakamlara göre 80 milyon vatandaştan 10 milyonu yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Başka kaynaklar yolsulluk sınırının altında yaşayan kitlelerin sayısını nüfusun yarısı olarak veriyor, yani 40 milyon insan.
Bu, ekonomik tablonun sadece bir yüzü. Diğer yüzü ise bundan daha beter bir durumda. İklim değişikliğinin yaratmış olduğu negatif sonuçlar su sıkıntısına, kuraklığa neden oluyor. Urmiye Gölü’de su seviyesi hızla düşüyor. 2040 yılına kadar ülkenin büyük bir bölümü kuraklıktan dolayı yaşanmaz duruma gelecek. 2013 yılında Tarım Bakanı İsa Kalantari “su sıkıntısı İsrail’den de, Amerika’dan da, siyasi rekabetten de daha tehlikeli” diyerek alarm verdi.
Nüfus son kırk yılda 40 milyondan 80 milyona çıktı. Tarımda kullanılan su, enerji elde etmek için barajlarla çevrildi. Şah döneminde 18 olan baraj sayısı bugün 647’ye ulaşmış durumda. Köylü, tarım üreticisi perişan, ektiği tohumun karşılığını alamayacak bir durumda.
Beş-altı hafta önce Kürdistan’da yaşanan deprem döneminde İran, aynen Türkiye’nin 7 yıl önce Van’da yaptığı gibi dış yardımları redederek “kapasitemizi test ediyoruz” dedi ve yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine, onbinlerce, yüzbinlercesinin kara kışta açıkta kalmasına neden oldu ve bu halkta dehşete yol açtı. Ahmedinejad döneminde yapılan sosyal konutlar yüzlerce insana mezar oldu.
İkinci kez iktidara gelen Ruhani seçim kampanyasında aş ve iş sorununa el atacağı, halkın ekonomik durumunu düzelteceği ve özgürlükleri genişleteceği vaadinde bulundu. Aradan yarım yıl geçmesine rağmen halkın ekonomik durumunda bir düzelme yaşanmadı, tersine benzin fiyatları %50, et ve yumurta fiyatları %40 arttı, temel gıda maddelerine zam yapıldı.
Gösteriler başlamadan bir ay önce Ruhani meclise gönderdiği bir raporda 2018 bütçesine ilişkin bilgiler paylaştı. Bu rapora göre 70 miyar dolarlık bütçenin %45’i pasdarlar, devrim muhafızları, besiç ile dini vakıf ve kuruluşlara akıyor. Yine ordu ve milis güçleri mensuplarının maaşlarına zam yapılırken, gıda maddelerinde varolan sübvansiyonun bir kısmı kaldırıldı, sosyal yardımlarda kısıntıya gidildi.
Benzer despotik ülkelerde olduğu gibi İran’da da ordu ayrıcalıklı bir konumda. İran’da da ordu Türkiye’deki OYAK (Ordu Yardımlaşma Kurumu) gibi örgütlenmiş ve ekonominin %40’ını kontrol altında tutuyor, vergi ve gümrükten muaf.
İran’da kırk yılın sonunda durum bu. Şimdi gelelim gösterilere.
Gösteriler Tahran’a 1000 km uzaklıktaki Meşed’te başladı. Rejim’in birinci el sahipleri, her ne kadar Ruhani de o çarkın dişlilerinden biri olsa da, faturayı ona kesmek için balans ayarına ihtiyaç duydu. Ve gösterileri Meşed’ten başlatarak mesaj vermek istedi. Ancak gösteriler bir bumeranga dönüşerek sahibine yöneldi. Halk ‘Suriye’yi bırak bize bak’ demeye başladı, “kahrolsun diktatör, kahrolsun Hamaney” sloganları yükseldi.
Meşed’teki gösterilerden bir saat sonra kameralar karşısına çıkan Ruhani’nin yardımcısı ve başbakan İshak Cihangiri Meşed’teki rakiplerine seslenerek “halkı gösterilere çağırıyorsunuz, ancak onları kontrol edecek güç siz olmayabailirsiniz” deme gereği duyarak sesini yükseltti. Zira Meşed’deki gösteri izinliydi. Amacı da Ruhani’nin ekonomi politikasını kınamak, kırk yılın faturasını ona keserek aradan sıyrılmaktı.
Meşed’de ise dini lider Ayatollah Ali Hameney’in Horasan temsilciğini Ayatollah Al Hoda diye biri yapıyor ve devlet çarkının önemli bir dişlisi. Halk arasında kral diye anılıyor ve etkisi Tahran’a kadar uzandığı için de Kral yapan, iktidarı belirleyen adam olarak nam salmış biri. Ayatollah Al Hoda’nın damadı İbrahim Reisi ise Ruhani’ye karşı aday olmuş, seçimlerde yenilgiyle Meşed’e dönmüş biri.
Iran’da aylardır irili ufaklı gösteriler zaten yapılıyordu. Maaşlarını alamayan işçiler, zor durumdaki emekliler gibi 7 Aralık’ta bu kez öğrenciler sokaklara çıktı. Bunu fırsat bilen rejim, Meşed’te izinli yapılan 28 Aralık gösterisiyle tüm suçu Ruhani’ye atarak aradan sıyrılacağını sandı. Ancak çok geçmeden başka kentlere sıçrayan ve rejimi hedefleyen gösterilerle yanıldığını anladı.
Meşed’teki gösteri ile rejim bir zamanlar General Çevik Bir’in Sincan’da yaptığı gibi balans ayarı yapma gereği duydu. Ruhani’ye oy vermiş kesimlerin “Pişmanım Ruhani” diyerek rahatsızlıkları da artınca, tüm olumsuzlukların sorumluluğu Ruhani’ye yıkılmak istendi. Ve Meşed’te fırlatılan bumerang kısa zaman içinde tüm ülkeyi katederek sahiplerine döndü.
İran’daki bu gösterilerden şimdilik birşey çıkmaz. Ne var ki bu gösteriler 2009 seçimlerindeki oy çalmaya karşı yapılanlardan oldukça farklı. O zaman sokağa beyaz yakalılar çıkar, oylarına sahip çıkmaya çalışırlarken, bugün sokağa çıkanlar deyim yerindeyse “baldırı çıplaklar”, işsizler, gençler, kuraklığın sonuçlarına katlanmak zorunda kalan tarım emekçileri.
Gösteriler şimdilik dinse de, sokağa çıkan bu kesimler korku çemberini parçaladılar, kendi gölgelerinin üzerinden atlamayı öğrendiler. Yarın bahar geldiğinde, Newroz’da Berfinler, Kardelenler boy attığında nelerin yaşanacağını bugünden kestirmek güç.
Kitleler hazır. Öncü olabilecek örgütler ise malesef sahada değiller. Bir kısmı dışarda ve bu iş, yani devrim, otel lobilerinde masa başında yapılmıyor. İran’da en örgütlü ve mücadeleci kitle Kürtler. Ve Kürtlerse dağınık, birkaç başlı. Kalburüstü takımını oluşturan ve rejime stepnelik yapan Azeriler sokağa çıkmayıncaya kadar, işler biraz ağır ilerler ve rejim balans ayarlarıyla bir süre daha idare eder!
msahin1@web.de