Bu sabah sosyal medyada, daha önce Kürtçülük nedeniyle birlikte cezaevinde yattığımız bir arkadaşın kısa bir paylaşımı dikkatimi çekti.
Eski Kürtçü yeni Türkçü arkadaşım diyor ki:
„Tarih boyunca İran halkımızın ayağına pranga, boynuna ilmik takmak için hep kumpas kurmuş ve yok etme planları yapmıştır. 1639,1946, Cezayir, Qasımlo, Kerkük sadece bir kaç örnek. Peki ya Reza Zarraf olayına ne demeli? Türkiye kendini İran’a mahkum etmemelidir.“
Bu mesajdan sonra Sarraf’ı daha çok merak etmeye başladım.
Kısa bir taramadan sonra Sarraf ile ilgili şöyle bir bilgiye ulaştım.
Gerçek adı, Reza Zarrab…
1983 Tebriz doğumlu bir Azeri…
AKP iktidarının başladığı yıllarda, daha 20 yaşındayken geldiği Türkiye’de, önce müzik piyasasında görünür.
Bir süre arabesk müzik yapan sanatçılara söz yazarlığı yapar.
Bu vesileyle de Ebru Gündeş ile tanışır.
2008 yılında, daha 25 yaşındayken, Royal Denizcilik Anonim Şirketini kurar.
Bir süre sonra Demir-Çelik ve İnşaat sektörlerinde boy gösterir.
2010 yılında kardeşi Can Sarraf (Mohammed Zarrab) ile kurduğu Royal Holding’i devreye sokar.
Bu arada, daha önce Ebru Gündeş ile olan tanışıklığı, Emine Erdoğan’ın da katkısıyla evliliğe dönüşür.
Royal Holding’e bağlı olarak 2011 yılında kurduğu Durak Döviz ve Safir Altın Limited Şirketi ile altın ticaretine girer.
Safir Altın Ticaret bir yıllık geçmişine rağmen, Türkiye’nin 2012 yılında 12 milyon dolarlık olan altın ihracatının yüzde 46’sını tek başına gerçekleştirir.
Yurtiçi ve yurtdışı, tüm kapılar kendisine açıldığı için Sarraf, her gün servetine yeni bir servet katar.
Tabi kendisine tüm kapıları ardına kadar açan devlet büyüklerini de unutmaz, onları para ve hediyelere boğar.
7 Aralık 2013 tarihinde, TC’nin Ekonomi, İçişleri ve Şehircilik Bakanları’nın çocuklarıyla birlikte, „rüşvet ve kaçakçılık“ yaptığı iddiasıyla gözaltına alınır.
21 Aralık tarihinde yargılandığı mahkeme tarafından, Muammer Güler’in oğlu Barış Güler ve Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan ile birlikte tutuklanmasına karar verilir.
28 Şubat 2014’te alınan bir kararla kendisi ve aynı operasyonda gözaltına alınan bakan çocukları ile birlikte önce tahliye, daha sonra da beraat edilir.
2016 yılında ihracattaki üstün performansı nedeniyle ödüle layık görülür.
Ödülünü Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin elinden alır.
16 Mart 2016 tarihinde ABD’nin Miami kentine yaptığı bir seyahat de, hava alanında gözaltına alınır…
Bir süre sonra, yine kendisi gibi Halkbank Genel Müdür Yardımcısı olan Hakan Atilla da, ABD ye yaptığı bir seyahat esnasında tutuklanarak davaya dahil edilir.
Sarraf’ın mahkeme ile anlaşması sonucu tanık durumuna düşmesi ile birlikte, davanın seyri de değişti.
Sarraf’ın tanıklığı ile davanın önümüzdeki süreçte Türkiye açısından nasıl bir sonuç doğuracağını hep birlikte göreceğiz.
Bunun için biraz daha ve sabırla beklemek gerekir…
Ancak bu gün yine sosyal medyada dolaşıma çıkan bir liste de, eski arkadaşımın paylaşımı kadar dikkatimi çekti.
Riza Sarraf’ın Başbakan ve Bakanlara dağıttığı rüşvetin listesi…
Listenin ilk sırasında, 430 Milyon Euro, 600 Milyon Dolar, 125 kg. Altın ve 7 adet İsviçre saati ile dönemin başbakanı Erdoğan yer alıyor.
Erdoğan’ı izleyen ilkinci ve üçüncü sırayı, Erdoğan’dan başbakanlık koltuğunu sırasıyla devralan Ahmet Davutoğlu ile Binali Yıldırım işgal ediyorlar.
Bunları takiben onlarca bakan, aldıkları rakamlara göre sırasıyla listede yer alıyorlar.
Listenin sondan birinici ve ikinci sırasında yer alanlar ise, iki Kürt bakan, Mehmet Şimşek ile Mehdi Eker….
Mehmet Şimşek, 400 bin Euro, 2 Milyon Dolar ve 2 İsviçre saatiyle sondan ikinci sırada.
Mehdi Eker ise, sadece 800 bin Euro ve bir İsviçre saatiyle sondan birinci sırayı işgal ediyor.
ABD’de başlayan ve Sarraf’ın tanıklığıyla süren bu davanın, “Türkiye’ye yönelik bir kumpas olduğu” algısını oluşturmak için Türkiye’de bir seferberlik ilan edilmiş.
İktidarı ve muhalefetiyle, hemen herkes milli bir duruş sergileme yarışında.
İşin garip taraflarından biri, bu yarışa kendini kaptıranlar arasında yine Kürtlerin çokluğu…
Asıl dikkatimi çeken, Sarraf’ın tanıklığıyla sıkıntıya girecek olan Türkiye’yi savunma pozisyonuna giren Kürtlerin çokluğu ile Sarraf’tan alınan rüşvetten en az pay alanların yine Kürt olmaları…
Sizce bu bir tesadüf mu?
Yoksa köle-efendi ilişkisinin bu olayda da işliyor olmasının bir sonucu mu?
01.12.2017
firataras@navkurd.net