Kısa bir haber içinde kullanılmış iki büyük resim.
Her ikisinde de YPG’yi temsilen Nûri Mahmut, yine Hürriyet’in yazdığına göre Rusya’yı temsilen, Alex Kim adlı bir general.
Arkalarındaki duvarı boydan boya kaplayan bir halı ve yan yana konulmuş iki büyük bayrak.
Biri Rusya bayrağı, diğeri de YPG’nin…
Hürriyet gazetesi bunu:
„Skandal görüntü! Bu kez de Rus komutan…“ başlığıyla manşete taşımış.
Skandal olarak tanımladığı olayı da şu şekilde haberleştirmiş…
„Deyrizor kentinin Fırat Nehri’nin doğusunda kalan bölümünün, terör örgütü DEAŞ’tan temizlenmesi nedeniyle basın açıklaması yapıldı.
Açıklamayı, Rus general Alex Kim ile PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantısı YPG’nin sözcüsü Nuri Mahmut yaptı.
Rus bayrağı ve YPG flamasının da bulunduğu basın açıklamasında konuşan Mahmut, denetimlerinde bulunan bölgelerin demokratik Suriye’nin parçası olacağını belirterek, ‚Başta ABD ve Rusya olmak üzere, tüm uluslararası güçlere, Suriye’nin geleceğinin barışçıl ve demokratik bir şekilde inşası ve özgürleştirilen bölgelerin güvenliğinin korunmasının garanti altına alınması çağrısı yapıyoruz’ dedi.“
Oysa son bir haftadır, Türkiye, Rıza Sarraf’ın sanık iken tanık durumuna geçtiği NewYork mahkemesi ile yatıp kalkıyor.
Hemen her kes Sarraf’ın ağzından çıkan ya da çıkabilecek bilgi ve belgelere odaklanmış.
Dünün „hayırseveri“, bugünün „itirafçısı“ Sarraf’ın kendisiyle ilgili söyleyeceklerinden anında haberdar olmak için Erdoğan, uyku saatini bile değiştirmiş.
ABD’deki saat farkına uyum sağlamak için gündüz yatıyor, gece ise NewYork’tan gelecek bilgileri sabırsızlıkla bekliyor.
Hakeza televizyonların ekranlarında boy gösteren çok ünvanlı yorumcu ve stratejistlerin tek ve de değişmeyen gündemi de, yine Rıza Sarraf…
Saatlerce konuştukları şey şu iki soruya kendi gönüllerine göre verdikleri cevaplar:
„Sarraf davanın sanığı iken, nasıl davanın tanığı olabilir?“
„İftiracının verdikleri bilgiler, doğru kabul edilebilir mi?
Erdoğan’ın, medyanın, stratejistlerin tek derdi, düştükleri dipsiz kuyudan çıkacakları umuduyla, en diptekilere milli gaz vermeye çalışmaları…
Ekranlardan verdikleri milli gazın etkisini artırabilecek tek malzemeleri ise, Kürtlerin başarıları ve bu başarıların uluslararası ilişkilere yansımaları…
Bu ilişkilerin Türk ve Türkiye’ye verebileceği zararlar…
Hürriyet’in skandal olarak nitelediği görüntü de, bu ruh halinin bir parçası…
Kürtlerin içinde yer aldıkları bu ve benzer görüntüler ilk değil.
Benzer görüntü ve o görüntüler karşısında verilen benzer tepkilere, 2000’li yılların başlarında Güney Kürdistan’da yaşanan gelişmeler sürecinde de karşılaşmıştık.
O dönemde de başta Hürriyet olmak üzere Türk medyası harekete geçmiş, kendilerince skandal olarak niteledikleri gelişmeleri manşetlerine taşımış ve Türk devletinin kırmızı çizgilierini sıralamışlardı.
Verdikleri gazdan hareketle milli duyguları kabaran kimi askerler harekete geçmiş, ancak kafalarına geçirilen çuval ile Güney Kürdistan’da yaşanan olayların ciddiyetini kabullenmek zorunda kalmışlardı.
Şimdi, aynı gaz, Batı Kürdistan’da yaşanan gelişmelerle ilgili de verilmek isteniyor.
Güney Kürdistan’da yaşadıkları tecrübeye rağmen…
Üstelik Çuval Olayı’nın yaşandığı Güney Kürdistan’da sadece ABD var iken, bugün Batı Kürdistan’da ABD ile Rusya konuşlanmış durumda.
Dolayısıyla „Kürt Koridorunu“ engellemek adına verilen gazın da bir yararı olmaz.
Çünkü yansıyan tablonun yaşandığı yer Dolmabahçe Sarayı değil, Deyrizor…
Türklere sözüm o ki, hazır Sarraf davasına odaklanmışken, bir süre daha onunla idare edin…
Sıradaki „skandallar“ başınızı hepten döndürebilir…
04.12.2017
firataras@navkurd.net