Demokrasi denilince, nedense ilk akla gelen „Batı“ oluyor.
Demokrasi ve insan hak ve özgürlüklerin kalesi olarak algılanan „Batı“…
„Batı“’nın kendisi için demokrat olduğu, insan hak ve özgürlüklerine saygılı olduğu bir gerçek…
Ancak kendi dışındakiler için de aynı tutuma sahip olduğu söylenebilir mi?
Hiç kuşkusuz hayır.
Buna en iyi örnek ise, Batı’nın Güney Kürdistan’da yaşanan referandum süreci ve sonrasıyla ilgili takındığı tutumu..
Güneyli Kürtler de diğer parçalardaki Kürtler gibi, özgür olmak için, kendi toprakları üzerinde kendilerini yönetmek için, bugüne kadar başvurmadık yol ve yöntem bırakmadılar.
Bunun için kimi zaman silahların namlularını konuşturarak mücadele ettiler..
Kimi zaman, hep dost bildikleri dağlarına sığınarak varlıklarını sürdürdüler…
Maruz kaldıkları katliamlar karşısında ise, boyunlarını bükerek ölüme yattılar, kendilerini hep görmezlikten gelen insanlığın ikiyüzlülüğünü de test ettiler…
İlk kez hiçbir ideolojinin, hiçbir din ve inancın karşı çıkmayacağı bir yöntemi denemeye kalkıştılar.
Halkın oyuna, halkın özgür iradesine başvurarak, kaderlerini belirlemek istediler.
Ancak, gerek demokrasi ve insan haklarından hep dem vurarak varlıklarını sürdüren batılı ülkeleri, hem de bu dünyadaki tüm nesneleri Allah’ın varlığıyla açıklayan İslam Alemini karşılarında buldular…
Özellikle de Batılı ülkeler, bugüne kadar Kürtlere her türlü baskıyı reva gören, katliamlar yaşatan bölge devletleriyle aynı dalga boyunda yer alarak, sahip olduklarını iddia ettikleri „demokrasi“ ve „insan hak ve özgürlüklerini“ ayaklar altına alarak çiğnediler.
Kimileri Kürtlere akıl vererek, kimileri yaptıkları yardımları keseceklerini ima ederek, kimileri de gösterdikleri sopalarla Kürtlerin kullandıkları demokratik yolu kesmeye çalıştılar.
Her türlü baskıya rağmen yollarına devam eden Kürtlere karşı bu kez, bölge devletleriyle birlikte Irak merkezi yönetimini harekete geçirdiler…
Bu ikinci denemelerinde başarılı da oldular.
Onlar, halkın % 93’nün oyalarıyla sonuçlanan referandumu gayri meşru ilan ettiler.
Kürdistan Bölgesi dört taraftan abluka altına alındı.
Kürdistan’a yapılan kara ve hava ulaşımı kesildi.
Ardından Kürtlerin yönetiminde olan Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerin merkezi yönetime adeta altın tepside sunulması sağlandı.
Türkiye ve İran’a açılan kapıların merkezi hükümete teslimi, bugün hala gündemde.
Tüm bunlar olup biterken sessizliği tercih eden Batılı Devletler, Uluslararası Kurumlar, yeniden „demokrasi“ ve „insan hak ve özgürlükleri“ adı altında sahne almaya başladılar.
Tabii döneme uygun söylem ve ikiyüzlülüklerini örten maskeleriyle…
Birkaç gün önce Irak Federal Mahkemesi; „Irak’ta hiçbir bileşenin ayrılma hakkının olmadığı” yönünde bir karar aldı.
Kürdistan Bölge Hükümeti ise; “ Irak Federal Mahkemesi’nin kararına saygı duyuyoruz. Sorunların çözümü için kapsamlı, ulusal bir diyaloğun başlatması gerekiyor” şeklinde bir açıklamayla karara olan desteğini açıkladı.
Tabii Kürt Bölgesel Hükümeti’nin bu yöndeki açıklaması ileride nasıl bir sonuç doğurur…
25 Eylül’de yapılan „Bağımsızlık Referandumu“’nun sonucunu ortadan kaldırır mı, bu ayrı bir tartışma konusu…
„Demokrasi“ ve „insan hak ve özgürlükleri“ gibi değerleri temsil etme iddiasında olan Batılı Ülkelerin riyakarlıkları ise, tam da bu noktada ortaya çıkıyor.
Dün, demokratik bir yöntemle kaderini belirlemek isteyen Kürtlere karşı adeta cephe alan bu ülkeler, bugün Kürt Bölgesel Hükümeti’nin mevcut kimi yetkilerini bile merkezi hükümete devri anlamına gelebilecek açıklamasına alkış tutuyorlar.
İlk önce Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği, onların ardından da İngiltere, İtalya, Fransa ve bugün de Almanya, neredeyse aynı kelimeleri kullanarak Kürt Bölgesel Hükümeti’nin açıklamasından duydukları memnuniyeti belirten açıklamalar yaptılar…
Açıklamalarındaki ortak cümle; „Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin Federal Mahkeme’nin, ‚Irak Anayasası hiçbir bileşenin ayrılmasına izin vermiyor’, yönündeki kararıyla ilgili açıklamasını olumlu buluyor, siyasi sorunların en kısa sürede çözüme kavuşturulması için artık görev Bağdat hükümetinde olduğunu ifade ediyoruz…“
Ünlü Alman düşünür Habermas yıllar önce verdiği bir mülakat da; „Batı’nın sınırları nerde başlar, nerede biter“ sorusuna; „Batı’nın sınırları, demokrasinin başlayıp bittiği yerdir“ karşılığını vermişti…
Bu tanıma göre, acaba bugün „Batı“ diye bir yer var mı?
16.11.2017
firataras@navkurd.net