25 Eylül referandumundan sonra herkes olumlu gelişmeler beklerken, 16 Ekim’de Kerkük kirli bir operasyonla Kürt halkının düşmanlarına teslim edildi. Onur sahibi her yurtsever derin bir hayal kırıklığına uğradı ve yaşananlardan dolayı anlatılması zor bir utanç duydu.
Mücadele ve savaş her daim yenilgiyi de barındırır içinde. Her muharebe zaferle sonuçlanmış olsaydı, tarih sadece bunlara yer verir, diğer sayfa bomboş dururdu. Kerkük yenilgisi ile öğrenmemiz gereken yeni dersler çıktı ortaya. Önemli olan bunlara çalışmak, benzer yenilgilerin yaşanmaması için sonuçlar çıkarmak.
Bir: Referandum’un zamansız ve hazırlıksız, iç sorunların üstünü örtmek için yapıldığını ve kullanıldığını söyleyen ve dile getirenleri Kerkük’ün teslim edilmesi haklı çıkarmadı. Referandum 25 Eylül 2017’de değil de 25 Eylül 2099 günü de yapılsaydı, bu adımı zamansız ve yersiz bulanlar çıkacaktı. 25 Eylül’de Kürtlerin boğazına yapışan Türkiye, İran ve Irak yüz yıl sonra da aynı tutum içinde olurlardı.
Dün Mahmud Berzenci bağımsızlık bayrağını göndere çekmek istediğinde, Koçgiri beyleri otonomi talepleriyle yola çıktıklarında, bu adımları zamansız bulanlar yalnız sömürgeci güçler ve İngilizler değildi. Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin tarihi anti-Kürt ittifaklarla, paktlarla dolu. 2017 yılında boğazımıza yapışanlar, 1925’te de, 1930’larda da, 1960 ve 1975’lerde de benzer işbirliklerine giriştiler. Kürtler nefes almasın diye kendi topraklarından bir kısmını bir diğerine peşkeş çektiler, Kürtleri boğmak için Kürdistan’ı bölen sınırlarla hep oynadılar.
Güney parçasında sorun yüz yıl önce de, 1975’te de, bugün de Kerkük ve diğer işgal altındaki Kürt topraklarıdır. Şayet Kürtler Kerkük’ten vazgeçmiş olsalardı, Mahmud Berzenci ders-dest edilmez, Mustafa Barzani aş-betal demez, o bayrak bir yerlere çoktan dikilirdi.
Bağımsızlık talebi yüz yıl önce de erken değildi, bugün de, yarın da değil. Kürt halkı zoraki asimilasyona uğrayıp tarih sahnesinden yitip gitmek istemiyorsa, bu talep hep acil ve canlı kalacak.
İki: Dünyada son yüzyılda yaklaşık yüz referandum yapıldı. Bunların yarısı çatısı altında yaşanılan devletlerin itirazlarına rağmen gerçekleşti. Referanduma, halk oylamasına ihtiyaç duymadan bağımsızlıklarına kavuşan uluslar da oldu. Daha dün Kosova referanduma ihtiyaç dahi duymadan bağımsızlığına kavuştu. Montenegro/Karadağ ise Yugoslavya’dan ayrılmak için referanduma gitti. Bağımsızlık için oy verenlerin oranı yüksek olmamasına ve Sırbistan’ın itirazına rağmen uluslarası camia Karadağ’ın bağımsızlığını tanıdı.
Bu örnekler de gösteriyor ki içinden geçilen süreç, konjunktur oldukça belirleyici. Ondan daha önemlisi ise kararlılık göstermek, hedefi belirlemektir. Kürtler biletlerini alıp çeplerine koydular. Elbet bir gün binecekleri tren istasyona, gara yanaşır.
Üç: 16 Ekim günü Kerkük’te yaşanan ihanettir. İhanetin mertçe olanı da var. Kerkük’te yaşanansa sinsi ve kalleşçeydi. İhanetin adresi sadece KDP ve Mesud Barzani değildi. En başta da ulusal birlik için çabalayan, bu uğurda mücadele eden Yekiti Niştimani Kurdistan’ın önde gelen, sevilip sayılan kadrolarına yönelikti: Kek Kosret Resul, kek Necmeddin Kerim ve çevresindekiler.
Dört: 16 Ekim ve ertesi günü başım eğik geçirdim. Neden direnmediler diye hep hayıflandım. İçimde kopan fırtınayı küfürlerle havaya savurdum. Birkaç gün geçtikten sonra, iyi ki Kek Mesud ve kek Kosret amaçlanan tuzağa düşmeyip aklı selim davrandılar diyorum. Toz-duman bir ortamda KDP ve YNK peşmerge güçlerinin çatışması, Mesud Barzani ve Kosret Resul’un karşı karşıya gelmesi, safların ayrışması amaçlandı. Şayet KDP ve YNK peşmerge güçleri çatışmaya girselerdi, bu bir örtü gibi o ihanet çetesini perdeleyecek, gerçeklerin açığa çıkmasını önleyecekti. Böylesine bir iç çatışmayı fırsat bilen Bağdat, Tahran ve Ankara Haşdi Şabi güçleri eliyle Güney Kürdistan’daki tüm kazanımları ortadan kaldıracak ve Hewlêr kalesine “Muhayyel Kürdistan burada meftundur” paçavrasını asarak yeni ve onarılması güç bir yenilgiye yol açacaklardı.
Beş: Kürt medyası, yazılı ve görsel olanı dahil, bir bütün olarak 2017 yılında da sınıfta kaldı. Bilgi kiriliği, manipülasyon alıp başını gitti. Gazete ve basın faaliyetinin ilke ve prensiplerinden eser kalmadı. Birinin kara dediğine diğeri ak dedi ve hakikat orta yerde serili kaldı. Kerkük’te yaşananlar ve ihanetin kirli yüzü ortaya çıkmasına rağmen bir kısmı, ulusal birlik adına yanlış adres göstermeye devam etti.
Altı: Kürtler bir yenilgi yaşadı. Bu yenilgi, Kürtler arası ilişkilerin ne kadar kırılgan olduğunu, dış müdahalelere ne denli açık olduğunu ortaya çıkardı. Çeyrek yüzyılın ardından ortak kurumların yaratılamamasının, çok başlılığın ağır bedelleri ödendi.
Her ulusun, her halkın birçok parti ve örgütünün olması doğal. Doğal olmayan ortak kurum ve kuruluşların, mekanizmaların olmayışıdır. Her ulusun ortak bir ordusu, bir istihbarat teşkilatı ve bir polis gücü varken, Kürtler paralel yapılanmalara sahip. İki farklı istihbarat örgütü düşmandan daha fazla birbirini izlemekle, birbirinin kuyusunu kazmakla meşgul. Partilerin peşmerge, istihbarat ve polis teşkilatlarından ellerini çekmeleri, bunları parlamantodan çıkan hükümetlerin veya oluşturulacak ortak bir cephe veya konseyin denetimine vermeleri gerekir.
Yedi: Kürt partilerinden bir kısmı merkezi bir yapılanmadansa iki eyaletli bir oluşumu savunabilirler. Biri geleneksel KDP bölgelerini kapsayan, diğeri ise Suleymaniye ve çevresini bünyesinde toplayan iki eyaletli idari bir yapılanma önerebilirler. Çeyrek yüzyıldır uygulamada olan zaten bu. Dünyanın sonu da değil, bu yasallaştırılabilir.
Almanya, tek etnisite başat olmasına rağmen 16 eyaletten oluşuyor. Önemli olan gerçekten demokratik, çoğulcu ve seküler bir anayasa ile her eyaletin hak ve hukunun korunup güvence altına alındığı ortak bir yapılanmanın yaratılmasıdır.
Sekiz: Son beş yıldır YNK hep çalkalanıyor. Kerkük’ün teslim edilmesi, kek Kosret ve Necmeddin Kerim’in sırtlarından hançerlenmesi yeni bir süreç başlattı. Artık YNK bu yamalı bohça haliyle kalamaz ve köklü bir ayrışma ve safların belirginleşmesi kendini dayatıyor.
Dokuz: Yenilgi olur, ihanet yaşanır. Liderlik kasırgalara rağmen gemiyi limana yanaştırmakla ölçülür. Kek Mesud ve kek Kosret aynı gün birlikte ortaya çıkıp olanları, yaşananları kameralar karşısında kamuoyuna anlatsalardı, Kürt halkı birkaç günü başı eğik geçirmezdi. Bazen ortak bir resim karesi onlarca sayfalık açıklamadan daha fazlasını anlatır.
On: Kerkük’ün işgal edilmesinden kısa bir süre önce ABD, Iran’a yönelik yeni yaptırımlar devreye koydu ve Pasdaranlarla Kasım Suleymani’yi terör listesine aldı. Kasım Suleymani’nin Bağdad, Suleymaniye ve Kerkük’te kasıla kasıla gezmesinin bir karşılığının, faturasının olacağı kesin. Ne zaman olur, bilemem. Terör ihraç eden İran ve tetikçisi Suleymani’nin, belki de Saddam’ın Kuveyt’e pirince giderken evdeki bulgurdan olması gibi bir yönelimle karşılaşmaları olası.
Sonuç olarak Kerkük’te ihanet iç sorunları, bunların Kürt halkının düşmanlarına sunduğu olanak ve fırsatları ortaya çıkardı. Yaraya neşter atılması artık bir zorunluluk halini aldı. Görevse ihanete uğrayan, arkadan hançerlenen kek Kosret ve diğer YNK’li yöneticilere düşüyor.
Kürdistan parlamentosu işlevini yitirdi, hükümet ise topal. Kürt halkı olağanüstü bir süreçten geçiyor. Birliğe gelen partilerle ortak bir cephe oluşturulmalı ve buö 1991’deki gibi kurucu bir rol üstlenmeli, ana mekanizma olarak devreye girmelidir.
Olağanüstü şartlar safları sıklaştırmayı, dar grup çıkarlarını bir yana itmeyi gerektiriyor. Görevse kek Mesud’a düşüyor!