İkisi de aynı kapıya çıkıyor.
Kelimelerin yer değiştirmeleri, yaşanan gerçeği değiştirmiyor.
Evet, hiçbir bahaneye mahal vermeyecek şekilde düştü, Kerkük.
Hem de bir gece de.
Herhangi bir çatışma yaşanmadan.
Sessiz ve de sakince…
Gelen her kimse, „düşman“ ya da „yarı düşman“ herhangi bir direnişle karşılaşmadan ele geçirdi, koskoca Kerkük şehrini.
Hiç bir zorluk ve de engelle karşılaşmadan indirdi, göklerde dalgalanan Kürt bayrağını.
Yerine Irak’ın bayrağı çekildi, karanlığın simgesi başka bir bez parçasıyla.
Daha düne kadar Ala Rengin ile süslenen Kerkük Kalesi bir avuç Türkmen’i temsil eden bayrakla bezendi.
Oysa tarih boyunca, „Kerkük Kürdistan’ın kalbidir“ sözünü haykırdı Kürtler…
Bağımsız bir Kürdistan’ın, olmazsa olmazıydı Kerkük.
Mele Mistefa Barzani’nin yenilgiye uğramasının tek nedeniydi.
Çünkü „kalbi olmayanın yaşama şansı da olmaz“ gerçeğinden hareketle diretmiş ve Kerkük’ün kaybedilmesiyle O da kaybetmişti.
Yıllar sonra kalb ile vucud bütünlüğü sağlanmış, vucuda yeniden hayat kazandırmıstı.
Umutlar çoğalmış ve capcanlı renklere bürünmüştü.
Herkes yeni bir başlangıcın hayalini kurmuştu…
Umuda açılan kapılar teker teker, aralanırken…
Bir kez daha kalb sökülüp, alındı.
Bir kez daha vucud bütünlüğü bozuldu.
Kürtlerin hayat damarı başkalarının eline geçti.
Dört tarafı çepere alan düşmanlar, bugün ele geçirdikleri Kürdün kalbiyle eğlenmekte…
Biri elini ovuşturmakta.
Bir başkasının sevinçten salyaları akmakta.
Kürt ise, kendi dışında hala suçlu arama derdinde…
Vardır mutlaka suçlular.
Hem de düzinelerce…
Gerçeği değiştirmedikten sonra, ne işe yarar suçlunun bulunması…
Suçunu itiraf etmesi bile…
Kaldı ki suçluyu ararken…
Kalbe kavuşma hayalleri kurulurken…
Kol ve bacaklar da teslim edildi, tıpkı bir önceki teslimat gibi, sessiz ve de sakince…
Kurşun sıkmadan, bağırıp çağırmadan…
Belki de ben yanılıyorumdur.
Belki de kalb ile vucut birliği içindir, kol ve bacağın gönülü teslimatı.
Kim bilir, kimin neyi ve niçin yaptığını, kapalı kapıların arkasında…
Ama benim bildiğim bir şey var ki…
O da Kerkük düştü…
Kürdistan’ın kalbi sökülüp alındı, hepimizin gözleri önünde.
Seyirci kaldık…
Başkalarının da seyirci kalmalarına zemin oluşturduk, hep birlikte.
Yeniden kavuşacak mı Kerkük, ait olması gereken yere…
Onu da bilmiyorum…
Bildiğim başka bir şey, acı, hem de büyük bir acı hissediyorum.
Çünkü kalbimin sökülüp alınmasına kimin sebep olduğu ya da kimin kime kaça sattığı, gerçeği değiştirmiyor.
Acı, duyduğum acı, inlemelerin eşliğinde devam ediyor…
17.10.2017
firataras@navkurd.net