Geçen hafta Kürdistan Bağımsızlık Referandumu ile ilgili yapılan televizyon tartışmalarının birinde, konuklar arasında yer alanlardan birisi de, Prof. Hüseyin Bağcı idi.
Hüseyin Bağcı, Türkiye’nin derin politikalarını iyi bilen, belki de o politikaları oluşturan ya da yön veren akademisyenlerden biri…
Söz konusu programda da, devletin uzun vadeli düşünmesi gerektiğini, gerek içte ve gerekse de dışta çıkan ya da çıkacak olaylar, gelişmeler karşısında bu perspektiften bakması gerektiğini belirttikten sonra, Kürt referandumunun yapılması halinde, Türkiye açısından doğabilecek olası sonuçlarına vurgu yaptı.
Türkiye’de 20 milyon civarında Kürt nüfusunun yaşadığını da belirten Hüseyin Bağcı, „Kuzey Irak’ta, Kuzey Suriye’de ve hatta Batı İran’da Kürt devletleri kurulabilir, ancak Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunda bir Kürt devleti kurulamaz“ dedi.
Bu iddiasını da, Kürt ve Türkleri salata üzerinden tanımlayarak gerekçelendirdi.
„Kürtler ve Türkler, iyi bir sosla harmanlaştırılmış salata gibidirler. Tıpkı salatada kullanılan malzemeler gibi birbirleriyle öylesine yapışmışlar ki, onları birbirinden ayırmak imkansızdır…“ dedi.
Hüseyin Bağcı, tanımladığı salatada Kürt ve Türklerden hangisinin hıyar, hangisinin domates olduğu konusunda bir detaya girmedi, ancak belirttmese de kastettiği sosun dil, Türkçe, olduğu su götürmez bir gerçekti…
Arada bir salata yaptığım için, Hüseyin Bağcı’nın iyi sostan neyi kastettiğini bilirim.
Göze ve damağa hitap eden bir salatayı salata yapan sosudur…
Eğer kullandığınız sos iyi değilse, hıyarla domateslere maydanoz, biber, roka ve benzeri yeşilliklerle süsleyip göze hitap etmesini sağlasanız bile, o salata damağa tad verebilecek bir kıvama gelmez.
Renkli, ama yavan kalır. Kullanılan malzemenin her biri, bir tarafa çeker.
Salataya damak tadını katan şey ise, kullandığınız malzemeyi harmanlayan, malzemelerin içiçe geçmelerini sağlayan sosudur…
Hüseyin Bağcı’nın, „diğer parçalardaki Kürtler devlet kurar, ancak Türkiye’deki Kürtler asla kurmazlar“ derken, Kürtlerle Türkleri kaynaştıran, onları birbirlerine yakınlaştırıp, yapıştıran sosun konuştukları ortak dile, Türkçe ye vurgu yapıyordu.
Haksız da değil, çünkü bugün Kürtlerin büyük çoğunluğu ana dilini bilmiyor, gelişimi, yaşamı ve her şeyi Türkçe üzerinden sağlanıyor. Hata bir iki kuşak sonra kimliğini de konuştuğu dil üzerinden tanımlamaya başlıyor. Bu konu da binlerce örnek var. Üstelik içlerinde geçmişleri Kürt Mirlerine dayanan çok sayıda kişiler var…
Sos işlevini gören ortak dilin yanı sıra, Kürtlerin 2/3’sinin de Türkiye metropollerinde yaşadığını eklediğimizde, sos olarak kullanılan Tükçe, Kürtlerle Türkler arasında Aysel Tuğluk’un tanımlamasıyla ortak çimentoya da dönüşüyor.
Çimentoya dönüşmüş bir yapıştırıcı ile birbirlerine eklemlenmiş bir yapıyı ayrıştırabilmek için, yapıyı temel ve direkleriyle birlikte gömüp, gömütün üzerinde farklı iki temel üzerinden, birbirinden bağımsız iki farklı yapı inşa etmek gerekir ki, böylesi bir şeyin olabilme ihtimaline bile, Türkiye de yaşayan 90 milyonluk nüfus içerinden ne bir Kürt ne de bir Türk evet der.
Hüseyin Bağcı’nın yapmış olduğu salata tanımlamasının ne ölçüde gerçeği yansıttığını da bizzat 25 Eylül’de yapılan referandumun kendisi gösterdi.
Referandum öncesi ve sonrasında Batı ve Doğu Kürdistan’ın bir çok yerleşim yerlerinde sevinç ve kutlamalar yapılırken, Kürdistan’ın en büyük parçasında yaşayan Kürtlerin sevinç ve kutlamalarını yansıtan tek bir kare dahi oluşmadı.
Bu nedenle Türkiye’de yaşayan Kürtler, kendilerini Hüseyin Bağcı’nın tarif ettiği salatada hıyar ya da domatesten herhangi birisiyle özdeşleştirebilirler. Bu, onların bileceği bir şey. Ancak o salatada kendilerine özgü tad ve lezzeti alabilmeleri için onları sarmallayan, doğal özelliklerinden uzaklaştıran o ortak sosa karşı çıkmaları, kendilerini de yansıtacak bir sosu birlikte hazırlamaları için, bir an önce harekete geçmeleri gerekir.
27.09.2017