Türkçe’de, „kötü komşu insanı hacet sahibi yapar…“ diye bir söz var.
Ancak orijinali böyle olmakla birlikte, duruma göre cümlede yer alan kelimelerden bazılarınının yer değiştirilmesiyle farklı anlamlarda da kullanılır.
Misal:
„Kötü komşu insani ev sahibi yapar…“
„Kötü patron işçisini iş sahibi yapar…“ gibi…
Son günlerde Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin referandum ile ilgili bir açıklamasını okurken, nedense bu söz aklıma geldi.
25 Eylül’de yapılacak olan bağımsızlık referandumunun akibeti ve sonuçları konusunda kendisine sorulan bir soruya, Barzani şöyle bir karşılık veriyor:
“…Irak’la modern, demokratik ve federal bir devlet kurulması üzerine anlaşmıştık, ancak mevcut durumda dini ve belli bir grubun üzerine kurulmuş bir devlette kendimizi bulduk. Birlikte yaşamak adına çok çaba sarfettik. Olmayınca son çare olarak referandum kararı aldık…”
Yıllardan beri takip ettiğim kadarıyla Barzani sadece Kürtler arasında değil, izlediği siyaset ve samimiyetiyle Ortadoğu’da da farklı bir lider.
Dolayısıyla, „…Birlikte yaşamak adına çok çaba sarfettik…“ derken, siyaset yapmıyor, samimi duygularını dile getiriyor.
Samimiyeti, sadeliği ve inandırıcılığı mazlum bir halka mensup olmanın beraberinde getirdiği bir özelliktir ki, dünya da Kürtler kadar komşuları, dindaş ve yoldaşları tarafından kadre uğramış başka bir halk da yoktur.
Haksızlığın, ezilmişliğin ne olduğunu bizzat yaşayarak öğrenen Kürtler, yanyana yaşadıkları halklardan hiç bir koşulda destek görmemelerine rağmen, onlara karşı hiç bir zaman düşmanca bir tavır takınmadılar.
Her Kürdün günlünde kendi devletine sahip olma isteği olmasına rağmen, son yüz yıllık mücadele tarihlerine baktığımızda, farklı formulasyonlarla da olsa, kendileriyle ilgili çözüm yöntemi olarak, hep birlikte yaşamayı önplana çıkardıkları görülür…
Bu nedenle uzunca bir süre kimi aktörler otonomiyi, kimileri federasyonu, kimileri de demokratik bir devlet de ortaklaşmayı dillendiridler.
Ancak bu iyi niyetlerine rağmen, kendilerine baskı ve zulüm uygulayan devletlerin yanısıra kapı komşuları olan, hatta akrabalık bağlarıyla ortak kaderleri payalaşan halktan da en ufak bir anlayış görmediler.
Bu, sadece Güney parçası ile sınırlı olan bir durum da değil. Diğer parçalarda da aynı şeyler yaşandı.
Her dört parçadaki Kürtlerin en sıradan taleplerine bile, gerek muhatap devletler ve gerekse o devletlerin mensüpları olan halklar tarafından, her seferinde „..bunu verirsek yarın başka şeyler isterler…“ cevabı verildi.
Bunun sonucudur ki bu gün hangi parçada olursa olsun, aklı başında her Kürt de, Barzani gibi düşünüyor….
Çünkü Kürtlerle yanyana yaşayan halklar, Kürtlere başka bir yol bırakmadılar.
Arapların kötülükleri sayesinde bu gün Güney ve Batı parçalarındaki Kürtler devletleşmeye doğru hızla yol alırlarken, Türkler ve Farslar sayesinde de Küzey ve Doğu parçalarında da er ve ya geç, aynı yolu izleyeceklerdir…
Kürtlerin devlet sahibi olmalarında, Kürtlerin mücadeleciliği kadar, kötü komşularının da payları var…
07.09.2017