28 Mart’da, yani dün Kerkük Meclisi toplandı ve oy çokluğuyla Kürt Ulusal Bayrağı, Ala Rengîn’in resmi olarak tüm kamu kurumları tarafından göndere çekilmesine karar verdi.
Kerkük halkı tarafından seçilen, Türkiye’deki moda tabirle, halkın iradesini temsil eden meclis, yetki sınırları içerinde geçerli olmak üzere bir karar aldı, TC’nin „alınları secde gören“ yöneticileri çıldırdı.
Son dönemlerde tek işleri, sağa sola nota vermekten ibaret olan TC’nin Dışişleri Bakanlığı bu konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Açıklama şöyle:
„Kerkük Vilayet Meclisi’nde bugün (28 Mart) gerçekleştirilen oylamada, IKBY bayrağının vilayetteki tüm resmi dairelerde Irak bayrağıyla birlikte asılmasına ilişkin kararın kabul edilmesini doğru bulmuyor ve endişeyle karşılıyoruz…“
Açıklama ya da karşı çıkma Dışişleriyle sınırlı kalsa iyi. Eski-yeni yöneticiler adeta sıraya girmiş, açıklama üzerine açıklama yapıyorlar.
Bunlardan biri de, Erdoğan karşıtı Türklerin, hatta bir kesim Kürtlerin bile sağduyu timsali olarak gördükleri TC’nin 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül.
Dindaşı, yol arkadası tarafından darbe yapılırken köşe bucak saklanan, Erdoğan’ın tek adamlık rejimine doğru yelken açan ülkesi Avrupa tarafından tu kaka edilirken ortalıkta görünmeyen Gül, Kerkük Meclisi’nin aldığı karardan hemen sonra, her zamanki gibi „Ağır Abi“ pozisyonuyla sahne aldı, kendisinden beklenen basın açıklamasını yaptı.
Abdullah Gül açıklamasında; „: “Kerkük’te Irak bayrağının yanına IKBY bayrağı asılması kentteki Ulusal Birliği ve Türkmen, Kürt ve Araplar arasındaki beraberliği tehdit eder. Irak Anayasası’na aykırı bu tek taraflı kararın gözden geçirilmesi ve ülkedeki tüm grupların anayasa doğrultusunda hareket etmesi, Irak’ın ve bölgenin istikrarı bakımından büyük önem taşımaktadır. Zaten yeteri kadar çatışma ve acıyla bitap düşmüş Irak’ın başına yeni problemler açmaması gerekir” diyor.
Neymiş Efendim, Kerkük’de Türkmenler de yaşıyormuş, başka halklar da varmış vs…
TC’nin eski ve yeni yöneticilerinin Kürtlere yönelik tutumları hep aynı, çünkü yönettikleri, temsil ettikleri devlet, Kürtlerin inkarı ve Kürt düşmanlığı temeli üzerinde kurulmuş, ırkçı, şoven bir devlet. Zaman zaman kimi yönecilerin Kürtlere karşı ılımlı bir yaklaşım sergilemiş olmaları, devletin Kürtlere yönelik sınır tanımayan düşmanlığını ortadan kaldırmıyor.
Kimi „Kart, Kurt“ ile, kimileri de „Tek, Tek“lerle Kürtleri Türkleştirmeye çalışıyor.
Bunun için değil Kerkük’te, Mars’da da Kürt Bayrağı açılsa aynı tepkiyi gösterir, indirilmesi için „vatan, millet, sakarya“ deyip harekete geçer, yönlerini Mars’a çevirirler.
Eğer ki denildiği öbür dünya da, yani ahirette, her halk kendi diliyle Allah’ın huzuruna çıkarsa, Türkler, Kürtleri kendi dilleriyle huzurunda kabul ettiği için Cehenneme gitme pahasına, Allah’ın huzuruna bile çıkmazlar.
Buna rağmen hala kimi Kürtler din kardeşliği, kimileri de halkların kardeşliği hikayeleriyle kendi kendilerini avutuyor, çaresizliklerini gizlemeye çalışıyorlar.
Bu nedenle, ne Türklerin gerçek yüzlerini görebiliyor, ne de öğretilmiş çaresizliklerine derman bulabiliyorlar.
29.03.2017