Erdoğan’ın psikolojik durumu, ruh sağlığına ilişkin konunun uzmanları ne der, bilemem. Bana göre ama, Erdoğan’ın şakülü kaymış. Bir yeri düzelteyim derken, iki yeri birden bozar hale gelmiş. Şakül kaymışsa, tek tek tuğla ve taşları ne kadar düzeltmeye çalışsanız da, duvar eğri gider, bir yerden itibaren göbek yapar, kapı ve pencere uymaz.
Erdoğan’ın kimyası bozulmuş, rengi kaçmış. Elazığ biraz uzak, Bakırköy’e bir görünse, hiç fena olmaz. Erdoğan, şirazeden çıkmış, beti benzi atmış. Önüne kim geliyorsa olanca hırçınlığı ile saldırıyor. Bu içerde bir bütün olarak Kürtler, seçilmiş parlamenterler, belediye başkanları, gazeteci, sanatçı ve yazar, bilim insanı ve insan hakları savunucuları olduğu gibi, dışarda, Avrupa’da devlet yöneticileri de olabiliyor.
Birgün Avusturya’ya, ertesi gün Almanya’ya çatıyor. Hollanda, Almanya ve bir dizi Avrupa ülkesi için söylenmedik laf bırakmıyor. Bugünün Almanya’sını, Nazi kurbanı Hollanda’yı Nazi’likle suçlayabiliyor.
Avrupa’ya yönelik bu saldırıların belki Kasımpaşa ve Rize’de getirisi olur. Ancak Akdeniz, Ege ve Mısır Çarşısında tersi bir etkiye, tepkiye yol açar. Erdoğan’ın hışmına, saldırısına uğrayan Alman, Hollandalı, Avusturyalı, Danimarkalı, kısacası Avrupalı gelmeyince turizmle geçinenler avucunu yalamaya başlar ve orta yerde olmasa da uygun bir mekanda ağız dolusu küfrü basar.
Almanya, Hollanda, Avusturya ile diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklere gelince, durum hiç de Erdoğan’ın beklediği, düşlediği biçimde seyretmiyor. Fabrika’da, işyerinde, çarşı ve pazarda her Alman, her Hollandalı tanıdığı iş arkadaşının, kapı komşusunun yakasına yapışarak Erdoğan’ın kendileri hakkında söylediklerinin hesabını soruyor. Ve bu sorulduğu içindir ki, Erdoğan’ın has adamı, Avrupa Türk Demokratlar Birliği Başkanı, katıldığı bir televizyon proğramında sahibini satışa çıkardı, Erdoğan’ın kustuğunu yalamak zorunda kaldı.
Erdoğan’ın parayla, ilişki ve paye ile beslediği belli bir islami, ırkçı ve faşist kesim dışında sıradan ‘Erdoğan sevdalıları’, “ne oluyor, tam rahat etmişken bu da nerden çıktı” diye sormaya başlıyor.
Sandık mı? Sandıktan çıkacak sonuç mu? Bunu da Erdoğan’ın içinde bulunduğu halet-i ruhiyeden çıkarmak, anlamak mümkün.
Anketler, kamuoyu yoklamaları, sonuçları onun beklediği, düşlediği “Evet”i önde göstermiş olsa, Erdoğan bu kadar hırçınlaşır, saldırganlaşır mı?
Saldırgan ve hırçınlaşıyorsa, şakülü kaymış, şirazeden çıkmışsa bunun “Hayır”la, “Hayır”ın seyrettiği, ulaştığı noktayla ilişkisi var.
Erdoğan, gücüne güç katmak, saltanatını ömrünün sonuna kadar elde tutmak, yargılanmak ve hesap vermekten kurtulmak için kumar masasına oturdu. Ancak Beştepe’deki, Beyaz Saray’daki, Külliye’deki hesap çarşıya uymadı.
Uymadığı içindir ki herkesi düşman görmeye başladı. Saltanatın, tek adamlığın tam da buna yol açtığının ayırdına varamadı.
Erdoğan sıkça Hitler’i örnek gösteriyor ve herkesi Nazi’likle suçluyor. Ne var ki Hitler’in yalnızlığının kendi yalnızlığına tıpa tıp uyduğunu kavrayamıyor ve gözden kaçırıyor. Hitler’in de, Saddam’ın da etrafında fazla kalabalıklar, bir dalkavuklar ordusu vardı. Buna rağmen ama yalnızdılar. Saray ışıkları söndüğünde, odalarına çekildiklerinde teskin edicilerle baş başa kalıyorlardı.
Erdoğan sıkışmıştı, acil sıcak paraya ihtiyacı vardı. Ekonomi kötüye gider, işsizlik ve enflasyon artar, yatırımcılar kaçarken Almanya’nın kapısını çaldı; el açtı, para dilendi. Bir istediğini iki etmeyen, en zor anında destek ve koltuk değneği olan Merkel’in imdanına yetişeceğini sandı. Ancak unuttuğu, hesaba katmadığı birşey vardı. O da Almanya’nın Merkel’den daha fazlasına tekabül ettiğini unuttu. Almanya’da bir kamuoyunun olduğunu, Almanya’nın bir muz cumhuriyeti olmadığını hesaba dahil etmedi.
İsteği karşılanmayınca, eli boş dönünce aldatılmışlık hissine kapılarak Almanya’yı Nazilikle, terörü beslemekle suçlayarak “namusu” kendi usulünce temizlemeye çalıştı. Top artık Avrupa yakasında. Top, Avrupa devletlerini tek tek dolaşarak Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ile Nato’nun yaldızlı masasına gelecek. Erdoğan artık Persona non grata’dır, yalnızlık ve kendi kaderine terkedilmiş insan.
Erdoğan’da karın ağrısına yolaçan nedenlerinin başında Almanya’nın oyunu görmesi ve karşı hamlelere girişmesi yatıyor. Hırçınlık ve saldırganlığının doruk ve zirve yapması, DİTİB’in (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) başına gelenlerden dolayıdır. Bir zamanlar havasından geçilmeyen DİTİB’in artık semtine uğranılmıyor. Bir başka nedense Türkiye ısrarla istemesine rağmen, Almanya’nın Gülen Cemaati’ne yönelmemesi, tersine şemsiyesi altına alarak korumaya çalışmasıdır.
Alman Haberalma Örgütü (BND) 15 Temmuz ‘darbesi’ Gülencilere yıkıldığı halde sekiz aydır Türkiye tarafından elle tutulur kanıt sunulmadığının altını çizerek buna işaret ediyor ve “darbenin sonuçları olarak gördüklerimiz aynı derinlikte ve radikallikte olmasa da, zaten gerçekleşecekti. Darbe sadece işe yarayan bir bahane oldu” diyor. (Der Spiegel, 18.3.17)
Her sıkışık döneminde imdadına koşan, savaş tezkerelerine onay veren, HDP’li vekillerle belediye başkanlarının tutuklanmasına yol açan Kılıçdaroğlu da artık Erdoğan’ı kurtaramaz.
Gidiciler sırasının başında Bahçeli var. Onu takiben Erdoğan ve fazla ırak olmayan bir mevsimde de Kılıçdaroğlu.
Önce Hayır’ın hayrına, sonrasında ise Hayır’ın yol açacağı depreme tanıklık edeceğiz. Yeter ki sandıklar korunsun, kedi ve köpeklere dikkat edilsin!