Dindar, muhafazakâr, sol ve sosyal demokrat geçinen tüm Kürt ve partileri, ulusal ve milli anlayıştan uzaklar.
Türkiye, altı yüz yıl İslami kurallara göre yönetilen bir imparatorluğun devamı olan bir devlet.
Doksanbeş senedir bir türlü demokrat olamayan bir Cumhuriyet.
Daha geçmişini bile bilmeyen, kendi anadilini bile konuşamayan solcu Kürtler ve onların yönettikleri partiler, Türkiye cumhuriyetini demokratlaştırma yarışına girmişler.
Ümmetçiler ise, yeniden halifeliğe dönüşün hayalini kuruyorlar.
Kürtlerle, Türklerin birlik ve berberliğinden dem vuruyorlar.
Sol ve ümmet, anlayışının Kürtlere bıraktığı en kötü bir miras bu olsa gerek.
Millet ve ulus anlayışından yoksun bu parti ve siyasetçiler, kırk yıldır sosyalizm, demokrasi, barıs, birlik, ümmet ve kardeşlik için Kürt gençlerini ölüme gönderiyorlar.
Atıkları her siyasi adımda, Kürt milletinin ideallerinden çok, sömürgecilerin birlik ve bütünlüğünden dem vuruyor, dinci ve solcu Türklerin peşine takılıp, hata üstüne hata işlemeye devam ediyorlar.
Ya adam gibi milli davayı savunursunuz, ya da hep böyle Kemalist sol ve dinci Türklerin kuyrukçuluğunu yapmaya mahkûm kalırsınız.
Bu konuda o kadar çok kötü örnek var ki.
Kürt partilerin ilk kez ortaya çıkışıyla oluşan ve bu güne kadar gelen berbat mirasın taşıyıcılarına bir bakın.
Boran ve Çayanların ardılları, tekçi Kemalist anlayıştan geldikleri için genelde savundukları şeyler de aynıdır. Sıkıştıklarında ise, hemen eski sosyalist değerlere ve Kemalist solun önderlerine sarılıyorlar.
Şu an mevcut olan bir kısım Kürt partileri de bu mirası devam ettiriyorlar. Kürt milletinin bugünkü perişanlığından, ulus devlet olmasından çok, başkalarının birlik ve bütünlüğünü savunuyorlar.
Göbekten devlete bağlı bir şekilde, Türk TV’lerinde ve özellikle de TRT Kürdi de, ya baş konuk ya da figüran olarak rol almaktalar. Hepsinin söylevleri de biribirine benziyor; „şöyle olursa Türkiye kzanır, böyle olmasa Türkiye kayıp eder…“ türünden söylevlerle adeta Türk devlet adamlarına akıl veriyorlar.
İslamcı kesimler de aynı telden çalıyorlar, tek farkları, din ve ümmet kardeşliğinden dem vurmaları. Sanki dinin ve ümmetin temsilciliği onlara kalmış.
Unutmayın, İslam dini ve ümmeti, şu an Arap, Fars ve Türklerin hegemonyasındadır.
Bu gibi ülkeler varken ne bu dünyada ne de ahirete, size bir şey düşmez.
Dünden bugüne Kürt milletine defalarca yapılan zulüm ve katliamlar bilinmektedir. Kürtlere düşen ise, öncelikli olarak Kürt milli davasını savunmaktır.
Ancak sol ve ümmetçi Kürtler, barış ve kardeşlikten dem vuruyor, sömürgeci devletlerin demokratik bir devlete ya da şeriatçı bir yönetime sahip olmaları için canla başla çalışıyorlar.
Bu sakat anlayışlarından dolayı, Kürtleri sömürgecilerine adeta mahkûm ediyorlar.
Bu nedenle Kürt siyaseti artık mevcut eski lider ve partilerle yürümez.
Milli değerlerinden uzak, tarihini, dilini bilmeyenler, milli ve yerli olmadıkları için, milli bir devlet de kuramazlar.
Halbuki, gelinen aşamada sömürgecilerle aramızda artık tek bir fark var. Oda dilimiz, eğer dilimizi konuşmasak, geliştirmesek, sömürgecilerden bir farkımız da kalmaz.
Mevcut bu kötü durumdan kurtulmak için, öncelikle Kürt dilini hayatın her alanında kullanmak, Kürt milli değerlerini yaşatmak gerekir.
Bu da Kürtlerin ulusal ve milli taleplerini açık ve aleni bir şekilde savunmalarıyla olur.
Kısacası, Kürtlerarası birlik de, ulusal kurtuluş da ancak Kürt ve Kürdistani bir anlayışla hareket etmeleriyle mümkün olur.
Bunun için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
Halkımızın umudu, bugüne kadar kendilerini sömürgeci devletlerin bekasına göre konumlandıranlarla değil, milli ve ulusal bilinçle hareket eden genç nesillerin bağımsızlıkçı bir siyaseti geliştirmeleriyle gerçekleşir.
Erken veya geç, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
03.02.2017
siracoguz@web.de