Sömürge toplumların karekteristik özelliklerinden biridir. Dışarıdan, yani farklı milletlere mensup olan aydın ya da siyasetçilerin kendileriyle ilgili en küçük bir söz söylemeleri karşısında, sevinç çığlıklarıyla ayağa kalkarlar. Ortalama bir insanın söyleyebileceği o sözlerden dolayı, söyleyeni en büyük dost, en yakın müttefik, kurtarıcı, hatta aziz ilan ederler.
Aynı sözleri, hatta daha büyük sözleri, mensubu oldukları halktan birileri söylediğinde ise, ya duymamazlıktan gelirler ya da kulaklarını tıkarlar.
Haklılıklarını, somut koşullarına dayandırmaktan çok, kendilerinden olmayan birilerinin küçük imalarından yola çıkarak, haklı olduklarını ispatlamaya çalışırlar.
Bu psikolojiyle hareket ettikleri için de, zamanla kendi özlerinden uzaklaşır, ulusal değerlerinden kopar, başkalarına hatta düşmanlarıyla benzeşmeye başlarlar.
1960 ve 70’li yıllarda birilerinin yaptığı kimi olumlu ya da olumsuz imalar nedeniyle kendilerini milli olmanın dışında her tür sıfatla tanımlayan Kürtler, bu gün de, yine birilerinin hoşgörüsüne mazhar olmak için, kendilerinden başka her şey olmaya hazır bir görünüm sergilemeye çalışıyorlar.
Hatta kimi zaman sömürgecilerinden bile daha çok mevcut statükonun devamına hizmet eden „birlikte yaşama“ siyasetinin savunuculuğunu yapar duruma geldiler.
Kendi içlerinde parçalı, birbirlerine karşı kin ve nefretle yoğrulu yaklaşıma rağmen, Kürtlerin sorunlu oldukları devletlerin sahipleri olan milletlerle birliktelik görüntüsünü vermeye çalışmaları da, yine sömürge toplum psikolojisinin bir tezahürüdür.
Kürtlerin tanınmadığı, yan yana yaşadıkları halklar tarafından kaale alınmadığı dönemlerde, böylesi bir davranışın, doğru olmasa da, bir izahı vardı.
Ancak, o günler geride kaldı.
Bugün, birbirinden farklı da olsa, Kürtler dört parçada da ciddi aşamalardan geçtiler, bir çok alanda kazanım elde ettiler.
Güney Kürdistan parçası bağımsız devlet olma aşamasındayken, Batı (Rojava) onu hızla takip eden bir süreçten geçiyor. Kuzey, sorunlu da olsa, yerel düzeyde bir iktidar konumunda. Doğu’da uzun zamandan beri sönük olan mücadele, günden güne alevlenmekte.
Kısacası dünyanın gözü, kulağı Kürtlerde, Kürtlerin gözü, kulağı ise hala sömürgecilerinde.
Bir süre önce Fransa’daki temasları kapsamında Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Barzani’ye, „bağımsız Kürdistan’ı destekliyoruz, bağımsızlığın tarihini belirlemelisiniz“ diyor.
Barzani ise görüşme sonrası yaptığı açıklamada, „Eğer bağımsızlığın başarılacağına emin olmasam risk almam“ diyor ve Irak’la masaya oturmayı işaret ediyor.
CIA Başkanı Brennan, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün yeniden sağlanabileceğinden kuşkulu olduğunu ve iki ülkenin de merkezi bir hükümet tarafından yönetilemez olduğunu söylüyor.
Salih Muslim ve arkadaşları her fırsatta, „Birileri istese de biz Suriye’de bir Kürt Devleti’ni kurmayacağız“ açıklamasını yapıyorlar.
Türk Devlet yöneticileri, bırakın seçilmiş bir belediye başkanına, Kürt çocuklarının kendilerince atanmış olan Kürt öğretmenler tarafından eğitilmelerine bile tahammül etmezken, PKK, hala halkların bilmem neyinden dem vuruyor.
Gelecekle ilgili belirsizliğin egemen olduğu bu tabloya rağmen, Barzani’nin HDP heyetiyle buluşması ve yine Salih Muslim ile bir araya geleceği haberi, Kürtler tarafından sevinçle karşılandı.
Kürtler arası birlik ve dayanışmanın gerekliliği bir kez daha Kürtlerin gündemine girdi.
Umarım bu, daha önce de zaman zaman gördüğümüz tablolar gibi, bir görüntüden ibaret kalmaz.
Ve bu tablo, Kürtlerin de her millet gibi, milli bir ruhla ortak bir görünüm sergilemelerine vesile olur.
22.09.2016