Kürt sol hareketi, 1970’li yıllarda, Türk sol hareketlerinin içinden gelenlerin kurdukları sosyalist patentli partilerle oluştu. Kimi partiler silahlı mücadeleyi, kimileri ise ideolojik mücadeleyi ön plana çıkardı. Kürtlük adına illegal olarak kurulan bu partiler, daha işin başlarındayken, ideolojik çelişkilerini ön plana çıkarıp, birbirlerini hainlik ve ajanlıkla itham etmeye başladılar.
Nihayetinde aynı kaynaktan beslenen ve benzer ideolojik yapılara sahip olan bu partiler, sömürgeci güçlerle savaşacaklarına, birbirleriyle çatışmaya başladılar. Hata havadan, sudan bahanelerle, birbirleriyle kanlı bıçaklı oldular. Kimi bölgelerde elde ettikleri bölgesel ve mahalli üstünlüklerle, devrimi yapacak, sosyalizmi inşa edecek tek güç olduklarını ilan ettiler.
Ancak bu iddialarıyla Kürt Milleti’nin kurtuluşundan çok, sanki planlanmış bir şekilde, Kürt Milleti’nin değerlerine karşı mücadele ederek birbirleriyle yarıştılar. Mesela, hepsinin temel ve ortak özelliği, anti feodal ve her türlü yerel gericiliğe karşı savaşma ilkesiydi. Her biri bu ilkeye sahip olmak ve pratikte uygulamakla diğerlerinden farklılığını ortaya koyuyordu.
Örneğin yerel gericiliğe karşı olan bu anlayışların hedef aldıkları, Kürtlerin milli omurgasını oluşturan, sosyal ve toplumsal değerlerdi. Ağalar, Şeyhler, Meleler, Dengbêjler, gizlilik koşullarında Kürtçe dini eğitim yapan medreselerdi.
Hedeflerinden birisi de, sömürgecilerin işgali altında olan Kurdistan’da toprak reformu yapmaktı.
Bu hedef ve yaptıklarıyla, bilerek ya da bilmeyerek, devletin işini kolaylaştırıyor, devletin yapmak istediklerini gerçekleştiriyorlardı.
Böylelikle, devletin ulaşamadığı ve kontrolüne alamadığı kesimler arasından doğabilecek milli bir Kürt hareketinin önünü tıkatmaktı.
Nihyetinde TC, sol uzantıları aracılığıyla istediğini bir ölçüde yaptı ve otuz yılı aşkındır, Kuzeyli Kürtler arasındaki nifakı dolaylı olarak yönetip, amacına ulaştı.
Otuz yıl Kürtleri havadan, sudan bahanelerle kamplara ayıran, birbirlerine düşman eden, sosyalist, komünist partilerin sekreter ve başkanları, yeri geldiğinde çok rahat bir şekilde yan yana da gelebildiler.
Bu konuda görevleri sona erenlerin bir kısmı tarihe karıştılar, kalanlar da az ya da çok, aynı görevi bu gün de sürdürüyorlar.
Kimileri, otuz kırk yıl önce söylediklerini tekrarlamakla, bunca değişime rağmen, her zaman ve her yerde hiç değişmediklerini söylemekle övünüyorlar.
Kimileri de kırk yıl önce hedefledikleri sosyalizm gereği ulus devleti istememekle övünüyorlar.
Tüm bu olup bitenlere rağmen, „Ben olmasaydım, biz olmasaydık bu mücadele de olmazdı“ yönündeki safsataları da işin cabası.
Kurdukları tarikat tipi partilerle, muhaliflerini ya hain, ya deli, ya da en masumane tabirle edepsiz ve saygısızlıkla itham edip, sadık müritleriyle kenetlendiler. Muhaliflerinden kimilerini öldürdüler, kimilerini sakat bıraktılar, hain, ajan gibi sıfatlar yakıştırarak onları suçladılar.
Halbuki bu partiler ve onları yönetenler hiçbir zaman Kürt ve Kürdistani bir ruha sahip olmadılar. Kürdistani duygularla mücadele eden ve bu özellikleriyle tarihe gerçek Kürt liderler, eleştiri ve uyarıları birer lütuf olarak görürlerken, bunlar ise muhaliflerine ya namluyu göstererek susturdular, ya da kin kustular.
Kendi köklerini tanımayan, milli değerlerini yaşayamayan, asil ve asalet bilmeyen, bu devlet memurları, ne yazık ki başımıza birer Serok ve Sekreter olarak atandılar.
Sonuçta geldikleri yer, yine kurucularının kucağına oturdular, efendilerinin yükünü hafifletmek için, bu gün kimisi demokratik cumhuriyeti, kimisi federal cumhuriyeti istemekle hizmetlerine devam ediyorlar.
Halk dilinde güzel bir deyim var, her ağaç kendi kökü üzerinde yeşerir. Bunlar bu günde Kurdistan’da, Boranların ve Çayanların ardıçları olduklarını gururla ifade etmekteler.
Kimileri T.C’nin TV’lerinde, kimileri T.C’nin Parlamentosu’nda, kardeşlikten, birlik ve beraberlikte dem vurmaktalar. Bir de, büyük bir marifetmiş gibi TC’nin TV’lerine çıkmadan önce, deterjan reklamı yapılırcasına sosyal medyada ilan veriyorlar. Kendilerine Kürt yurtseveriyim diyen kişiler de bu reklamcılarla aynı suç ve hatayı işliyorlar.
Durumları bu derece net iken, yaptıklarının muhasebesini yapmadan, kendilerini halen dev aynasından seyretmektedirler.
Yaptıkları tek şey ise Kürdistani değerlerden uzak ve samimiyetsiz davranmalarıdır. Öyle ki, partilerine Kurdistan ismini koymak bile kimilerine ağır gelebiliyor. Kürt milletinin en doğal hakkı olan bağımsızlıktan söz etmekten korkar oldular.
İçeride veya dışarıda olmaları fark etmez. Kiminin kendisine bağlı milyonlarca, kimisinin de onlarca müridi var. Bu gidişle mevcut durum daha da devam edeceğe benziyor.
Boranın ve Çayanın öğrencileri rollerini halen mükemmel bir şekilde icra etmekteler.
Kırk yıl önce, sözde çok büyük iddialarla yola çıktılar, ama kârdan çok, Kürt milletine zarar verdiler. Hatalarına rağmen, Kürt milletinden özür dileyen veya yanlış yaptıklarını söyleyen de olmadı.
Piyasada kalanların çoğu da milli olmayan mevcut politikalarında halen ısrarcıdırlar.
Mevcut durum bize, Boran ve Çayan ardıçlarının, ulusal ve Kürdistani politikalarından daha da uzaklaştıklarını göstermektedir. Kürt milletinin bir an önce bunlardan kurtulması gerekir.
Umudu Sömürgeci devletin partilerinde arayanlar, kurum ve kuruluşlarında kendilerini Kürtler adına pazarlayanlar da unutmasınlar ki, bir gün bunun hesabını onlar da vereceklerdir.
Ve umudunu TC nin atacağı adımlara bağlayanlar unutmasınlar, siyasete az veya çok rakamlar önemli değildir. Yıllardır savundukları ben merkezci politikalarla, şimdiden Kürt milletinin gözünde hiç olup yok olmaya mahkum olmuşlardır bile….
Geç olsa da, milli ve ulusal bir perspektifle kurulacak yeni Kürt partilerine ihtiyaç vardır. Kurdistani bir ruhla kurulan, bağımsızlığı hedefleyen partilerin hem şanslı hem güçlü olacaklarında hiç şüphe yoktur.
Korkmadan ve çekinmeden, Kürt milletinin devlet olma hakkını savunmak ve dilendirmek, partilerin olduğu kadar, her Kürt yurtseverin de birinci görevi olmalıdır.
O zaman ulusal mesele de, ortak zemin de milli birlik ve beraberlikte olur.
24.06.2016
Siracoguz@web.de