Bir yazı yazdım, kendisini hala liderlik rüyasında gören Burkay ile müritleri, titreyip kendilerine geldiler. Yazımdaki bazı iddialara bile değinmeden, yalan ve iftiralarla bana ateş püskürtüyorlar. Allaha şükür ki, güç ve cesaretten yoksunlar. Güçleri yetse, Stalin’e bile rahmet okuturlar.
Adam kendisini hala Kürt halkının lideri(!) olarak pazarlama hakkını kendisinde buluyor, ama o ve müritleri bir Kürt olarak onu eleştirme hakkına sahip olduğumu bir türlü içlerine sindiremiyorlar.
Ey Burkay ve müritleri, madem bu kadar eleştiriden rahatsız oluyorsunuz, ya bu iddialarınızdan vazgeçin, ya da eleştiriden muaf olmadığınızı kabul edin.
Müritler ordusu diyecem, ancak şefleriyle birlikte bir tabur bile olamıyorlar, diyorlar ki, salt bir yerlere yaranmak için lider ve partilerine yönelik yalan yanlış şeyler yazmışım.
O zaman ben de somut bir iki konu ile ilgili kendilerine bazı sorular sorayım, onlar cevap versinler, Kürt halkı da böylelikle kimin ne mal olduğunu görmüş olur.
Sorulara geçmeden şunu da belirteyim, ey müritler, lideriniz Burkay ile ne kadar övünseniz azdır. Çünkü o, dünya da hiç bir siyasi lidere nasip olmayan bazı ilklere imza attı. Ülkeyi kurtaramadıysa da, başardığı bu bu ilkler de az şey değildir, kıymetini bilin.
1- PSK’nin kuruluşundan 1993 yılının başına kadar, fırsat bulduğu her ortam ve koşullarda silahlı mücadele yöntemine burun kıvıran, üye ve tabanını bu yönde şekilendiren Burkay, biryerlerden ihale almışçasına, aldığı silahlı mücadele kararına tabanı ortak etmek için kurmayları aracılığıyla ikna turlarına başladı mı, başlamadı mı?
2-1993 sonbaharında yapılan 3. Kongre’de, bunu, kongre kararına dönüştürdü mü, dönüştürmedi mi?
3- Bu karara göre Dokan Gölü kenarında askeri bir kamp kurdu mu, kurmadı mı?
4- Göl kenarındaki „turistik kampta“ askeri kıyafetleriyle havasını atıyor muydu, atmıyor muydu?
5- Ülke içinden ve ülke dışından giden yüzlerce genç, o kampta gerilla eğitimi aldı mı, almadı mı?
6- Burkay’ın kamptaki sorumlularından biri, Burkay’ın yanıbaşında kimi gençlere yönelik ahlak dışı davranışlarda bulundu mu, bulunmadı mı?
7- Buna karşı çıkan ve pırlanta gibi olan üç genç kampı terketti mi, etmedi mi?
8- Salt kapmı terk ettikleri için, Burkay’ın bilgisi dahilinde Duhok’ta kaldıkları bir evde tespit edilen bu üç gence yüzlerce kurşun sıkıldı mı, sıkılmadı mı?
9- Biri ölen, ikisi de ağır yaralanan (yaralananlar hala hayatta) bu üç gencin katilleri, Berzan bölgesinde yakalanmalarına rağmen, kimi katakullilerle Soran bölgesine aldırıldıktan sonra, Burkay’ın girişimleriyle serbest bırakıldılar mı, bırakılmadılar mı?
10- Bırakılan bu „kahramanlar“ Avrupa’ya çıkarıldıktan sonra Burkay tarafından taltif edilerek rütbeleri yükseltildi mi, yükseltilmedi mi?
11- Bu bölümün son sorusu olarak silahlı mücadele kararı alan, kamp kuran, gerilla yetiştiren Burkay, mücadele ettiği devlete karşı tek kurşun bile sıkmadan, üç adamını öldürtmekle dünya da hiç bir silahlı örgüte ve onun liderine nasip olmayan bir ilki gerçekleştirmekle tarihe geçti mi, geçmedi mi?
Şimdi diğer bir konu olan Burkay’ın ülkeye dönüş hikayesine geçelim.
1- Daha 2007 yılından itibaren başta dönemin başbakanı Erdoğan olmak üzere Bülent Arınç ve kimi bakanlar Burkay’ın dönmesi için çağrı yaptılar mı, yapmadılar mı?
2- Burkay, her çağrı yapıldığında, „dönüş koşulları uygun değil“ türünden açıklamlar yaptı mı, yapmadı mı?
3- Başbakan ve kimi bakanların bu çağrılarına rağmen her seferinde, „koşullar uygun değil“ diye açıklama yapan Burkay, uzun bir aradan sonra iki kurmayı ile birlikte Köln-Kalk’ta Fetullah Hocaefendisinin üç yetkilisiyle, dönüş pazarlığı yapmak üzere bir araya geldi mi, gelmedi mi?
4- Bu görüşmeden bir süre sonra dönüş kararını alan Burkay, Fetullahçılarla yaptığı anlaşma gereği, dönüş tarihini mensubu olduğu partinin medya organlarına, hatta arkadaşlarına bile açıklamadan önce, Fetullah’ın gazetesi olan Zaman Gazetesi’ne açıkladı mı, açıklamadı mı?
5- Türkiye’ye dönünce, havaalanında alt düzeyde bir devlet protokolüyle karşılandı mı, karşılanmadı mı?
6- Havaalanına indikten sonra, kırk yıl boyunca düşman gördüğü devlet tarafından kendisine polis koruması (kimden koruyacak idilerse) tahsis edildi mi, edilmedi mi?
7- Kültür bakanı ile yaptığı ortak basın açıklamasında sözde bir Kürt lider olarak, şairliği kadar Kemalist, Kürt ve Kürdistan mücadelesinin her evresinde devletin yanında yeralan Nazım Hikmet için; „Nazım’ın hasretini giderdim diye düşünüyorum. Çünkü kendimi onun bir temsilcisi, bir artçısı olarak görüyorum“ dedi mi, demedi mi?
8- Döndüğünden bugüne kadar çıktığı her televizyon programında ve gazetelere verdiği her söyleşide, devletin, halkın hatta siz müritlerin gözlerine bakarak, „kırk yıllık siyasi yaşamımda silahtan ve silahlı mücadele yönteminden hep uzak durduk“ diyor mu, demiyor mu?
Ey müritler, alın size her biri 10 puan değerinde 19 soru. Bu sorularımı adam gibi okuyun, cevabını verin. Hepsini cevapladıktan sonra, aldığınız puanı kendiniz hesaplayın.
Ben mi liderinize ve de size iftira atıyorum, yoksa büyük bir iştahla silahlı mücadele gibi cesaret ve kararlılık isteyen bir işi beceremediğini, yüzüne gözüne bulaştırdığını gizlemek için lideriniz mi yalan söylüyor, ona da Kürt halkı karar versin.
Sorun gizlilik sorunu da değil, çünkü bu silahlı mücadele hikayesini ta baştan beri devlet de, basın yayın da biliyordu, Kürt halkı da.
Müritlere bir not:
1- Kimi müritler, beni nankörlükle hatta parti parasıyla geçinmiş olmakla suçluyorlar. Keşke onlar kadar bu işi becerebilecek kurnazlığa sahip olabilseydim. Kim bilir bugün belki benim de liderleri ve kendileri gibi Ankara ve İstanbul’da kışlık dairelerim, Ege ve Akdeniz sahillerinde de yazlık villalarım olurdu.
Bir not da kullanışlı bir ajana:
2- Kendi partisinden devlete aktarabileceği bir bilgi kalmayınca kendini Amerika’ya atan kullanışlı bir ajan da yazdığı yazıda, geçmişte ne tür siyasi çalışmalar yaptığımı belirtmemi istiyor ve ayrıca bir kereye mahsus aramızda geçen ticari bir ilişkiden bahsederek, sözüm ona üste çıkmaya çalışıyor.
Doğru, bir defaya özgü ticari bir ilişkimiz oldu, ancak ondan sonra ticari faaliyetime son verip, önce Deng Dergisi’nin daha sonra da Azadi Gazetesi’nin temsilciliğini yapmaya başladım. Ne kadar süre bu işi yaptığım o yayın organlarının künyelerinde belli. Senin iddiana göre, ödemeni yapmadan yurtdışına çıkmışsam demek ki, dergi ve gazete temsilciliğini yurtdışındayken sürdürmüş olmam lazım. İftiranın bu kadarına da pes doğrusu.
Ayrıca hem uzun yıllar ticaret yapan biri olarak, hem de kullanışlı bir ajan olarak, herkesten daha çok iyi biliyorsun ki, belgesiz ticaret yapılmaz, ajanlığın da belgesi olmaz. Bu nedenle senin ajanlığını belgeleyebilme şansım yok. Ancak sen de zerre kadar şeref varsa, bahsettiğin borcun belgesini ortaya koyarsın.
Eğer geçmişte ne tür siyasi faaliyetlerde bulunduğumdan habersiz olduğun doğruysa, demek ki Allah’ın şanslı bir kuluymuşum ki, senin devlete verdiğin ajandada yer almamışım.
Kullanışlı ajan olmana gelince, daha 80’li yıllarda birileri dönemin PSK Türkiye sorumlusuyla (söz konusu kişi hala hayatta) görüşerek senin ajan olduğun bilgisini veriyor. Ancak o bilgi PKK’lilerden geldiği için es geçilmekle beraber, tedbir olarak seninle olan ilişkiler, 1990’ların ortalarına kadar farklı bir formatla sürdürülüyor.
Ne işler yaptığıma gelince, benim geçmişte, senin de şimdi mensubu olduğun parti de legalleştiği için, geçmişte yaptığımız işleri açıklamakta herhangi bir sakınca yok.
Ben ne iş yaptığımı söyliyeyim.
12 Eylül öncesi dönemi, darbe sonrası nasıl tutuklandığımı ve cezaevi sürecini şimdilik bir tarafa bırakıyorum. 12 Eylül ile birlikte liderinizin tatil ettiği siyasi çalışmaların, ülkedeki kimi arkadaşların insiyatif almalarıyla, yeniden başlamasından 1993 yılının sonlarına kadar, Erzurum Bölge Sorumlusu olarak, Azadi Gazetesi ve Deng Dergisi’nin temsilcisi olarak, -bu yayınların künyelerinde yeralan bilgilerden bile habersiz olman, o dönemde ne kadar uzakta bırakıldığını ayrıca gösteriyor- HEP, DEP ve İHD’de hakeza yine yönetici olarak çalıştım. 1993 yılında alınan silahlı mücadele kararından sonra, gençlere dağ yolunu gösteren kimi merkez komite üyelerinin, -onların kimler olduğunu müritler bilmeyebilir, ancak senin liderin benden daha iyi biliyor- asker kaçağı olan cocuklarını alıp kendi elleriyle askeri birliklere teslim etmeleriyle dönen fırıldakların farkına vardım.
O tür kişilerin oyunlarına ortak olmamak için de, legal ve illegal tüm çalışmalarıma kendi isteğimle son vererek, kendime yeni bir yol çizdim.
Peki sen bu süreçte ne yaptın?
Senin gibi kendisini kamufle etmeyi beceremeyen ve bu nedenle 2000’e Doğru Dergisi’ne manşet olan kuzenin K.’yı nerelere monte ettiğin de dahil olmak üzere, ne tür pisliklere bulaştığını açıklayabilir misin?
Son olarak:
Ey müritler, aslında acınacak durumdasınız, ben sadece size bir ayna tutmak istedim. Madem halinizden ve de liderinizden memnunsunuz, benim yazdıklarıma cevap yetiştireceğinize, Ekim 2015 den beri boş olan partinize bir an önce bir genel başkan seçin.
Seçin ki yarınlar da, 6 ay partinize genel başkan seçemeyişinizin müsebbibi olarak ta beni göstermeyin.
07.04.2016
siracoguz@web.de